KİLO ALMAK KOLAY VERMEK ZORDUR

Diyet yapmak, perhiz etmek kavramları insanların canını sıkan kavramlardır. Gerçekten de yeme içmeden kısmak veya insanın canının istediği bir şeyi esirgemek sıkıntılı bir iştir. Çok mecbur kalınmadıkça veya başka bir sıkıntılı hayat süreci başlayacaksa diyet kaçınılmaz olur. Aslında diyet yapmanın sıkıntısı da buradan gelmektedir. Hiçbir mecburiyet yok iken insanlar kendi kendine bu yönde bir diyet politikası geliştirip benimserse sorun kalmaz. Zira insan fıtraten yasaklara karşı bir ters orantı içindedir. Kendisine yasak edilen bir konuya ilgi duymaya başlar. Mesela fazla tatlı sevmeyen bir kişi diyabet hastalığına yakalanıp da doktor kendisine şekerli yiyecekleri, karbonhidratlı ve yağlı yiyecekleri yasaklar veya asgariye indirirse, ondan sonra bu yiyeceklere karşı aşırı bir istek oluşmaya başlar. Her ne kadar istisnalar olsa dahi genel olarak bu böyledir. İnsan ruh yapısı buna müsaittir. Bu nedendendir ki, yasak olmadığı zamanlar bazı yemeklerden daha kolay sakınılabilir ve böylece kilo sorununa engel olunabilir. Bir başka deyişle yasak başlamadan insan kendi nefsine daha kolay hükmedebilir. Yapılması gereken ise, kendince alınan kararın yine kendine onaylatılmasıdır. “Canının her istediğini” ona vermemeyi alışkanlık haline getirmektir ve bunda sebat etmektir. Örneğin, bazı insanlar diyet yapmaya başlar. Bir süre sonra yaptığı bu diyet ile kilo verdiklerini, hatta eridiklerini zanneder. Hatta çevresindekilere sık sık “Acayip kilo vermişim değil mi?” sorularına gelen “ Pek değil, eski kilonda görünüyorsun.” şeklindeki cevaplara da bozulurlar. Bazı basküllerin kendisini aynı kiloda göstermesine de “Bozuktur mutlaka!” diyerek kendini kandırmaya devam ederler. Yüz veya iki yüz gramlık bir kilo vermenin sonucunda da kendilerini ödüllendirir ve güya yemekten sakındıkları yiyeceklerden yemeğe başlarlar. Tabiri caiz ise, zar zor verdikleri yüz-iki yüz gramın karşılığında 1-2 kilo alacak kadar yemek yerler. Yemeği yedikten sonra, karınları doymaya başladıktan sonra yaptıklarının yanlış olduğunu düşünmeye başlayıp pişmanlık duymaya başlarlar. Oysa bu insanların yapması gereken şey, kararlılıkla başladıkları perhize aynı kararlılıkla devam etmek olmalıydı. Bu da kendine karşı gerçekçi bir tutum ve yine kendi şahsına karşı zoraki bir tutum yerine, kendine kabullendirmekle mümkündür. Birçok insan da aldığı fazla kilolarını hiçbir sıkıntıya girmeden çok basit yöntemlerle vermenin gayreti içine girer. “Yemek düzeninde hiçbir değişiklik yapmadan bir ayda yedi-sekiz kilo verdiren diyet” gibi son derece gerçeklilikten ve bilimsellikten uzak bazı çığırtkanların peşine düşerler. Bu şekilde diyet listeleri de hemen her gün birçok televizyon kanalında dolaşmaktadır. Bu diyetlerin içeriği incelendiği zaman, yemesi tavsiye edilen gıdaların çok düşük kaloriye sahip olduğu görülür. Çok düşük kalorili yiyecekler tüketilerek yapılan diyet ile kilo verme gerçekleşir. Ancak, verilen kiloların çoğunun vücudun su kaybetmesi gibi bir durumun sonucu olması kiloların kısa sürede tekrar alınmasına sebeptir. Fazla kilolardan kurtulmak için veya sağlıklı yaşamak için diyet yapmak eziyetli bir iştir. Eziyet çekilmeden hiçbir kazanım yoktur. Her başarı bir çabanın sonucudur. İnsan sadece bir simit ve bir sandviç yediğinde ÜçYüz kalori kazanmaktadır. Bu kaloriyi yakmak, harcamak için ise yaklaşık Elli dakika hızlı tempoda yürümek gerekmektedir. Diyet yapmak mecburiyetinde kalmamak için insanların zamanında tedbir alması gerekir. Düzgün ve doğru beslenen kişilerde kilo sorunu olmaz. Doğru beslenme konusunda doğru bilinenlerin çok az olması, hatalı besinlerin seçilmesi, yanlış hazırlama, pişirme yanlışlıkları gibi nedenlerin yanında insanların hareketsiz yaşama alışmaları kilolu bir yaşamı birlikte getirmiştir. Yaşamak için yemek gerekir. Yemek için yaşamak benimsenirse eziyetli bir diyet süreci de beraberinde gelir. En leziz yiyeceğin ağızda bıraktığı maksimum yirmi saniyelik tat alma duyusu için kişi kendi hayatını kendi elleriyle sıkıntılı bir hale koymaktadır. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri İktisat Risalesi adlı eserinde bu konu ile alakalı olarak şöyle der: "...şimdi iki lokma farz ediyoruz. Bir lokma, peynir ve yumurta gibi mugaddî(besleyici) maddeden hediye kırk para (yani bir kuruş); diğer lokma en âlâ baklavadan on kuruş olsa; bu iki lokma, ağza girmeden, beden itibarıyla farkları yoktur, müsavidirler (eşittirler). Boğazdan geçtikten sonra, ceset beslemesinde yine müsavidirler (eşittirler). Belki, bazan kırk paralık peynir daha iyi besler. Yalnız, ağızdaki kuvve-i zâikayı (tat alma duyusunu) okşamak noktasında yarım dakika bir fark var. Yarım dakika hatırı için kırk paradan on kuruşa çıkmak ne kadar mânâsız ve zararlı bir israf olduğu kıyas edilsin." Fazla yemek yeme dünyada biyolojik olarak bedenimizi sıkıntıya koyduğu gibi ahiret hayatı açısından da sıkıntı oluşturacağı Hz. Muhammed(A.S.) ‘ın şu hadis-i şeriflerinden anlaşılmaktadır: “dünyada insanların en çok doymuş olanları, Kıyamet günü en çok aç kalacak olanlardır.(Tirmizi) Afiyette kalın… samburek47@gmail.com