PEYGAMBERİMİZİN ÜMMİLİĞİ

Ümmi kavramı, ana anlamındaki “ümm” kelimesi ile mensubiyet ya’sı adı verilen ya harfinin birleşmesiyle oluşmuş “anaya ait” anlamında bir terkiptir. “Anadan doğduğu gibi kalan” demektir. Ancak, sonradan elde edilen en önemli kazanım “okuma-yazma” olduğu için eskiden beri bu kavram “okuma yazma bilmemek” anlamında meşhur olmuştur. Bu nedenle okuma yazması olmayan kimselere “ümmi” denilmektedir. Peygamberimizin (ASV) ümmi olduğunu Kur’an-ı Kerim bildirmektedir. A’râfSûresinin157. ve 158.Ayetlerinde, Cum’aSûresinin2.Ayetinde, açık bir şekilde peygamber (ASV)’ın ümmi olduğu ifade edilmiştir. Ankebut suresinin 48. Ayeti ise daha açık bir ifadeyle peygamberimizin ümmiliğini ve bunun nedenini de açıklamaktadır: “Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar kuşku duyacaklardı.” Böylece bu ayet, başka söze ihtiyaç bırakmayacak bir tarzda peygamber (ASV)’ın neden ümmi olduğunu açıklamaktadır. Eğer okuma yazması olsaydı, Kur’an’a bahane arayanlar onu peygamberin yazdığını dillerine dolayacaklardı. Peygamber (ASV)’ın, gelen ayetleri vahiy kâtiplerine yazdırması ve kendisinin hiçbir zaman yazmaması da onun ümmi oluşunun önemli delillerindendir. Eğer okuma yazması olsaydı, vahiy kâtiplerine yazdırıp okutmaz, kendisi yazardı. Ayrıca, ilk vahiy olarak gelen “oku” emrine karşılık “ben okuma bilmem!” demesi de bir diğer delildir. Zaten Kur’an nazil olmaya başladığında Mekke müşriklerinden hiç kimse peygamberin kendisinin onu yazdığını iddia etmemiştir. Çünkü herkes onun okur-yazar olmadığını biliyordu. Onun asrında böyle bir itiraz söz konusu olmamasına rağmen, asırlar sonra kimi çevrelerce diğer bazı vasıflarına yapılan itirazlar gibi bu ümmilik vasfına da itirazlar yapılmaktadır. Elbette ki ona düşman olan kâfirlerin karşı çıkışları dikkate değmez, onların çirkef ve necis elleri onun yüce eteklerine erişmez. Ama kimi Müslümanların da Peygamber (ASV)’a duydukları derin sevginin etkisiyle ve tamamen iyi bir niyetle onun ümmiliğini içlerine sindiremediklerini görüyoruz. Onlara göre peygamber (ASV) her şeyi bilendir, ilmi olmayan insanların bile okuma yazması varken insanların her yönden öğretmeni olan peygamber (ASV) neden okuma yazma bilmesin? Yine bu Müslümanların iddiasına göre, ümmilik cahilliktir, peygamber (ASV) bundan uzaktır. Bu Müslüman kardeşlerimizin gözden kaçırdıkları bazı hususları dikkatlerine sunmaya çalışacağız. Ümmilik, diğer bir tabirle “okuma yazma bilmemek” cahillik değildir. Çünkü cahillik ilimsizliktir, Cenab-ı Hakkı tanımamaktır. Okuma yazma ise peygamberlerin dışındaki insanlar için ilmin aracıdır. Yani okuma yazma, kesbi ilim elde etmeye çalışan kimseler içindir. Allah’tan vahiy alan bir zatın ilmi vehbidir, kesbi değildir. Bu nedenle de ilmin aracına ihtiyacı yoktur. Nitekim Kur’an bazı tarihi olayları anlatırken, vahiy olmaksızın bu tür olayları peygamberin bilmesine imkân olmadığını dile getirmektedir. Örneğin Al-i İmran suresinin 44. Ayetinde şöyle bildirilmiştir: “Bu, gayb haberlerindendir ki, sana vahyediyoruz. Onlar, Meryem’in bakımını kimin üstleneceğini belirlemek için kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Çekiştikleri sırada da yanlarında değildin.” Demek vehbi ilim, araçsız elde edilir, Allah’ın bağışlamasıyladır. İlahi bir programla peygamber (ASV)’a herhangi bir araca ihtiyacı olmaksızın gerekli tüm ilimler verilmiştir. Örneğin okula gidip diploma almak, kamu hizmetinde bir makama gelmek için bir araçtır. Bir kimse okulda yıllar süren bir eğitimle elde edilen tüm ilimleri ilahi bir ilhamla elde etse ve bizzat Sultan tarafından en büyük vezir olarak tayin edilse, artık diplomaya ihtiyacı olur mu? Peygamber (ASV)’ınümmiliği, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunun en önemli delilidir. Hatta yalnız peygamber (ASV) değil, içinde yetiştiği toplumun da ümmi olduğunu Kur’an haber vermektedir. Örneğin yukarıda sözünü ettiğimiz Cum’a suresinin 2. Ayetinde bu husus şöyle açıklanmıştır: “O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.”Cenab-ı Hak, kitabına karşı yapılabilecek itirazlara hiçbir açık kapı bırakmamıştır. Resulünün okuma yazması olmadığı gibi içinden çıktığı toplumun da ümmi olması nedeniyle “şunlardan faydalanarak bu kitabı oluşturdu” denilemeyecek bir ortamda kitabını göndermiştir. Çünkü toplumunda kendisinden faydalanması muhtemel hiç kimse bulunmuyordu. Belağatin zirvesinde bulunan, duyan herkesi aciz bırakarak boyun büktüren, geldiği zamandaki dereceye giren en ünlü şairleri ve edipleri hayrete düşüren Kur’an’ın bir ümmi zatın eliyle verilmesi, kısa zamanda ona inananların sayısını hızla arttırmıştır. Bir an için peygamber (ASV)’ın ümmi olmadığını, zamanındaki tüm kitapları okumuş, ilim için birçok yerlere gitmiş ünlü bir ilim adamı olduğu varsayalım. Bu durumda Kur’an’ı kendisinin yazmadığına ve Allah’tan vahiyle aldığına kimi inandırabilecekti? En yakın dostlarına bile kabul ettirmesine imkân olmaz, onlar dahi kuşkulardan kurtulmazdı. O halde Kur’an’ın ümmi bir peygamberin eliyle beşere gönderilmesinde Kur’an için en büyük ispat, Peygamber (ASV) için en büyük mucize ve insanlar için en büyük rahmet olmuştur.