BÜYÜK ZATLARA HÜSNÜZAN
Muhterem Kardeşlerim…
Eskiden talebeler, hocalarına, büyük zatlara hüsnüzan ederlerdi.
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Büyük bir zatın işlerini beğenmemek, insanı sonsuz felakete götürür. Onun her işi, her sözü iyi ve güzel görünmedikçe, onun feyizlerine kavuşamaz. Ona aşırı sevgisi ve bağlılığı olmakla beraber, içinde ona karşı kıl kadar bir beğenmemek bulunursa, bunu kendi için felaket, yıkım bilmeli. Bu zamanda doğru ile yanlış, iyi ile kötü birbiriyle karışıktır. Onun işlerine iyi gözle bakmalıdır. (1/313)
Onun hiçbir işine, hiçbir sözüne, hardal tanesi kadar bile itiraz etmemeli. “İnsanların en aşağısı, bu büyüklerde kusur görendir” buyuruluyor. Onda bir üstünlük, bir keramet aramamalı. Bir müminin, bir Peygamberden, bir mucize istediği, hiç görülmüş müdür? Kâfirler mucize ister. (1/292)
Ebu Cehil, “Kureyş büyükleri, zenginler dururken, bir yetim peygamber olamaz” diyerek Resulullah’ın (sallallahü aleyhi ve selem) Peygamberliğini kabul edememişti. Ebu Cehil, burada Allahü Teâlâ’yı suçluyor, “Bu işe layık olmayan birini Peygamber yaptın” demek istiyordu. Resulullah efendimiz, Allahü Teâlâ’nın elçisi ve vekilidir. Vekil, kendisine verilen yetki bakımından asıl gibidir, onu temsil eder. Vekile itiraz, asıl zata itirazdır. Ona itaat, asla itaattir. Allahü Teâlâ, “Resulüme itaat, bana itaattir” buyuruyor.
Resulullah Efendimizin tayin ettiği Halifeyi, kumandanı kabul etmemek, Resulullah'a itiraz etmek olduğu gibi, Resulullah’ın vârisi olan büyük zatların vekilini kabul etmemek de, o büyük zatlara itiraz etmektir. İtiraz görünüşte vekile ise de, hakikatte o büyük zata yapılmıştır. Vekilini beğenmemek, o büyük zatı beğenmemektir, “Büyük zat, bu işi yanlış yaptı, haram işledi” demektir. Çünkü işi ehline vermek farzdır. Nisâ sûresinde mealen, “Allahü Teâlâ, size emanetleri ehline vermenizi emreder” buyuruluyor. Büyük zatlara “İşi ehline vermedi” demek çok çirkindir.
Onlarda yanlış zannettiğimiz bir şey görünce, “Mutlaka bilemediğimiz bir sebep vardır” diye düşünmeli. Silsile-i Aliyye büyüklerinden, mesela Mevlânâ Halid-i Bağdadî hazretleri, “Bu büyük zatların gözünden düşmek, yedi kat gökten düşmekten kötüdür” buyuruyor. Yedi kat gökten düşen ölür, imanı varsa şehit olur. Ama hocasının kalbinden düşen, Cehenneme düşer. Bu büyük zatların kalbi, hocasının kalbine, onun da kalbi, kendi hocasının kalbine bağlıdır. Bu silsile yoluyla Resulullah Efendimize, oradan da Allahü Teâlâ’ya gider. Onun için, din büyüklerine karşı bir edepsizlik etmekten çok sakınmalıdır.
O büyükler, talebelerine, evlatlarından çok düşkündür. Onların talebesine ne yapılsa, hocasına gider. Çünkü onlar, “Her talebemiz bizim evladımızdır” buyuruyor. Evlada yapılan babaya yapılmış gibidir. Evlada hediye verilse, babası kendisine verilmiş gibi sevinir. Evladı üzmek, babayı üzeceği gibi, talebeyi üzmek de hocayı üzer. Bunun da nereye varacağını düşünmelidir.
Dürüstlük, tasarruf ve çok çalışmak
Efendim;
Dürüstlük, tasarruf ve çok çalışmak konusunu da maddeler halinde belirtelim…
1- Âmir öyle olmalı ki, maiyetindeki herkes, “Âmir beni herkesten daha çok seviyor” diyebilmeli.
2- Cehennemlik görmek isteyen, kendi oturduğu halde, başkasını ayakta tutan kimseye baksın!
3- İşi ehline vermek lazımdır. Ehline vermeyen mesul olur.
4- İyi sebebe yapışan, iyi netice alır. Çalışırken netice alamazsak, suçu kendimizde aramalıyız.
5- Başarmak için inanmak lazımdır.
6- Ticaret hayatında rakiplerimizi, dünya hayatında düşmanlarımızı hafife almamalı.
7- Dört şeyi küçük olsa da küçük görmemeli: 1- Hastalık, 2- Yangın, 3- Düşman, 4- Zarar.
8- Tedbir almamak kibirdendir.
9- Zararın neresinden dönülürse kârdır.
10- Önümüze engel çıkarsa, bunu aşmaya uğraşmayalım, yanından dolaşalım.
11- Boş oturanları Allahü Teâlâ sevmez. Bir kimse boş oturursa, ona şeytan musallat olur.
12- Çalışmak ibadettir. Çalışkan Müslüman, Allahü Teâlâ’nın dostudur.
13- Borçları ödemek, ırzını namusunu korumak ve ölünce geride kalanlara miras bırakmak için mal kazanmayan kimse hayırsızdır. Yani kendine ve topluma zararlıdır.
14- Paranın gittiği yerden, geldiği yer belli olur. Helal kazananın parası, helal yere gider. Haram kazananın parası harama gider. Bunlar birbirine gitmez.
15- Ticarette 3 şart vardır: Kalite, fiyat, tatlı dille güler yüz.
16- İbadet için abdest şarttır, ticarette de doğruluk şarttır.
17- Düşünmekle ibadet olmaz, oturmakla ticaret olmaz. Kovandan çıkmayan arı, bal yapamaz.
18- Ticaret, kaidesine göre yapılırsa güzeldir. Ticaretin kaidesi de, dürüstlüktür, aldatmamak ve aldanmamaktır. Açıkçası kul hakkından korkmaktır, kul hakkını korumaktır.
19- Acele etmemeli. Acele eden, ya hata yapar veya hatalı duruma yakın olur. Ağır ve temkinli hareket eden, o işte ya isabet kaydeder veya isabet etmeye yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket Rahman’dandır.
20- Genelde aceleye sebep, dünyalık toplama hırsıdır. Kanaat sahibi olmalı. Kanaat bitmeyen bir hazinedir. Tasarruf ve kanaat edelim; zira bunlar, boyun eğme zilletinden daha kolay ve hayırlıdır.
21- Tevekkül etmek, Allahü Teâlâ’ya güvenmek; istişare edip, doğru sebeplere yapıştıktan sonra, boş durmak, yan gelip yatmak değildir. Allahü Teâlâ’ya yalvarmak demektir. Hatamız, kusurumuz, eksiğimiz olabilir, niyetimiz halis olmayabilir. Bizi affetmesi, hayırlısını ihsan etmesi, muvaffak etmesi için yalvarmak demektir.
Allahü Teâlâ cümlemizi iyiyi/kötüyü, yanlışı/doğruyu, helali/haramı, günahı/sevabı ayırt eden Salih kullarından eylesin. (Amin)