ELVEDA HEKİMOĞLU İSMAİL

Yıllar önceydi. Şehr-i Urfa'da bir caminin arka bahçesinde bulunan sıvaları yarı dökülmüş, oldukça metruk bir odada, garip bir hayatın içerisindeydim. Evden kopuk, aileden kopuk, okuldan kopuk, arkadaşlardan kopuk, gerçeklerden kopuk yalnız, anlaşılmaz ve asude bir hayatın içerisindeydim. Ne yaptığımı, neden yaptığımı, niçin yaptığımı bilmiyordum ve bu hususta minnacık tutarlı bir fikrim yoktu. Her şey bir talihin, bir kaderin neticesiydi belki. Elimizde olmayan istekler, elimizde olmayan çevreler, elimizde olmayan imkanlar… Bir gün o cami bahçesindeki sıvaları yarı dökülmüş metruk odanın önünde güneşlenmek için öylesine dururken düzgün giyimli, hafif sakallı, başında kep, yüzünde manalı bir tebessüm, her halinden Urfalı olmadığı anlaşılan bir insan bahçeye girdi ve oradaki gülleri anlamlı bir şekilde derinden kokladı: "Ne kadar güzel bir bahçe değil mi? dedi. Yanına yaklaştım: "Merhaba hocam buyurun içeri geçelim" dedim. Büyük bir nezaketle davetimi kabul etti, burada neler yaptığımı sordu. Kısaca neler yaptığımı, daha doğrusu neler yapmam gerektiğini anlattım. Dikkatle, şefkatle dinledi ve sonra şöyle dedi: "Maşallah, devam et güzel kardeşim, bizim kitapları boş ver, sen Risale-i Nur oku, inşaallah bir gün Risale-i Nur profesörü olursun" dedi. Çok sevinmiştim. Yıllarca böyle bir ideale ulaşmak için çok çaba harcadım. Ama bütün diğer ideallerim gibi bu idealim de akim kaldı. Hazret kalkıp gittikten sonra arkadaşlara anlattım, arkadaşlar onun meşhur Hekimoğlu İsmail olduğunu söylediler. Çok şaşırmış ve çok heyecanlanmıştım. O akşam Şehr-i Urfa'nın kapalı spor salonunda verdiği konferansını dinledim. Konferansın ayrıntılarını şimdi hatırlamıyorum, sadece slogan atan bir grubu azarladığını hatırlıyorum. Sonra Minyeli Abdullah, Derdimi Seviyorum, Müslüman ve Para, Sevdalı Şiirler gibi bazı kitaplarını okudum. Minyeli Abdullah filmini Milli Gençlik Vakfı'nda onlarca kez izledim. Her defasında gözlerimden yaşların dökülmesine mani olamadım. Çünkü anlatılanların bir film olduğunu henüz bilmiyordum. Yıllarca onun gibi bir insan, onun gibi dava adamı bir Müslüman olmak istedim. Sonra bütün bu isteklerimin tatlı bir rüyadan ibaret olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kaldım. Daha sonraki farklı ve muhalif okumalarım neticesinde o çok mutlu ama oldukça dar olan dünyadan çıkabilmeyi kısmen başardım. Bazen “keşke hiç çıkmasaydım, daima o dünyanın içinde kalsaydım!” diyorum. Geçen gün vefat haberini aldım. İçime garip bir hüzün çöktü. Merhum Mehmet Akif’e benzeyen o sakallı saf ve masum siması canlandı gözümde. Ne yapacağımı bilemedim. Rabbim rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşaallah. Elveda Hekimoğlu İsmail.