VEBA GECELERİ MÜLAKATI

Orhan Pamuk’un bir gazeteye verdiği mülakatı okudum. Konu son çıkan romanı Veba Geceleri. Çok önemli şeyler de söyledi, çok tartışılacak şeyler de. Osmanlı’nın son dönemleri, II. Abdülhamit, Genç Osmanlılar, istibdat, günümüz Türkiye’si, Ayasofya, mevcut iktidar, ana muhalefet, gelecek, İstanbul aşığı bir ressam konulu yeni romanın hazırlıkları... Ana muhalefet partisini cumhuriyetin samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'esi olan Ayasofya’nın camiye çevrilmesi karşısında yeterince tepki göstermemekle suçluyordu. Bu ülkede mutlu olmanın yolunun özgürlük ve demokrasiden geçtiğini, en büyük felaketin istibdadın kanıksanması olduğunu söylüyordu. Kıskandım Pamuk’u. Deniz manzaralı özel bir malikanede, geçimini temin etmek için çalışmak zorunda kalmayan, aileden varlıklı, günde on iki saat sadece romanına odaklanan bir hayatı var. Yerli yabancı tüm yayınevleri roman bitti mi diye merakla bekliyor. O keyfince çalışıyor, rahatını hiç bozmuyor. Daha kitap yayınlanmadan yüz binlerce taliplisi ve alıcısı var. Yıllardır şöhretin zirvesinde. Böylesi bir bahtiyarlık kaç faniye nasip olur? Yaklaşık yirmi yıl önce Nuriye Akman’a yaptığı bir mülakatını hatırlıyorum, çok küstahça gelmişti bana. Ama yine şimdiki gibi kıskanmıştım. Kemal Tahir, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Ahmet Altan gibileri çoğu hapishanede ve yoksulluklar içinde yazdılar kitaplarını. Pamuk kadar rahatlık içinde yüzen başka bir romancımız var mı, sanmıyorum. Mutlu musunuz? Şeklindeki bir soruya şöyle cevap veriyordu: Bu kadar meslektaşım, gazeteci, siyasetçi hapiste yatarken ve milyonlarca yurdum insanı özgürlükten mahrum yaşarken ben nasıl mutlu olabilirim? Pamuk bu sözlerinde ne kadar samimi, kestirmek zor. Necip Fazıl’ın “Ulu Hakan II. Abdülhamit” kitabından bir pasaj okudu, kitabı çok ciddiyetsiz ve çocukça bulduğunu söyledi. Necip Fazıl’ın biyografileri için bu niteleme biraz ağır ama bütün bütün yersiz değil. İlginçtir, aynı günlerde Karar Gazetesi’ndeki köşesinde Mustafa Öztürk Necip Fazıl’ı ağır ifadelerle, daha doğrusu kendi ifadeleriyle eleştiriyordu. Pamuk bambaşka bir evrende yaşıyor. Buna paralel bir evren de diyebiliriz. Bizler bir kitabımızı bastırmak için aylarca yayınevlerinin peşlerine düşerken; bütün yayınevleri Pamuk’un peşine düşüyor. Arz-talep meselesi. Her şey yetenek değildir, bir parça talih lazım insana. Adam hem yaptığı işten inanılmaz keyif alıyor hem bolca para kazanıyor. Pamuk’un romanlarındaki yoksul karakterler hiçbir zaman sahici gelmedi bana. Yapma çiçekler gibi cansız ve kokusuz birçoğu. Bunun nedeni sanırım hazretin hayatı boyunca yoksulluk acısı yaşamaması.