“HOŞ DER DEM…”
Gel bu demi hoş görelim, ol geçen dem dem değil
Kim bu dem kadrini bilmez, öyle bil âdem değil
Bî dem olma dem gözet, bir lâhza koyma bu demi
Ol geçen demden ne hâsıl çün bize hemdem değil
Âdem isen dem bu demdir, koyma bu dem fevt ola
Hâsıl-ı ömr-i civâni bâdâ vermek dem değil
Nesimî
“Hoş der dem” dedik başlığımıza. Tutunacağımız kelime “dem”: En genel anlamıyla zaman, çağ, biraz daha yakından baktığımızda; yaşadığımız an, en küçük zaman parçası daha da yaklaştığımızda; aldığımız nefes… Nedir o zaman; her anı, her nefesi hoş görmek “an”ı anlamak, anı yaşamak, anı güzelleştirmek, her demi hoş kılmak, hoşça bakmak her deme… “Hoş der dem”: aldığın her nefesin farkında mısın, anda mısın, bir nefeslik zaman diliminde bile nefesin sahibi olan O’nun farkında mısın? Sorulara vereceğimiz cevap, bizim “dem”i hoş kılıp kılamayacağımızı ortaya koyacaktır.
Her şey bir zaman içinde oluyor. Biz, zaman içinde oluyoruz veya ölüyoruz… “Ol”durmak ve öldürmek arasındadır zaman. “Sözü Yola Koymak” için yolun başında, “Dem Bu Demdir” demiştik. Zamanın hüsrana uğrattıklarından olmamak için her anı Rabbimizin bize bir hediyesi olarak görüp, anlamlandırmak durumundayız…
Zaman, insanlık tarihinin anlamaya çalıştığı husus, insanın en kadim ilgi alanı olarak karşımızda her dem ilgimizi bekleyen kavram. Gelin o zaman “hoş der dem” olabilmek için, zamana hoşça bakabilmek için; “Çık tayy-ı zamân et, açılır her perde” diyen Yahya Kemal’in sesine kulak vererek bir yolculuğa çıkalım.
İnsan zaman içinde hareket ederek var olacaktır; tıpkı hareket etmeyen saatin anlamsızlığı gibi, insan da hareket ederek parçalanmaz bir varlık olan zamanı kavrayacaktır. Ancak zamana yüklenen bu anlam insanı Tanpınar’da olduğu gibi; “Rüzgârda uçan tüy bile benim kadar hafif değil” dedirtecektir. Zira "Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpare, geniş bir anın Parçalanmaz akışında.” Zamanda tevhit anlayışı ile parçayı bütüne, burayı öte’ye, ezeli ebede, “an”ı O’na bağlayarak “Huzur”a ulaşacaktır insan.
“Zahid, bil bu âlemi nedir insan içinde
Âlem âdem yoğ iken doğdu bir an içinde ”
Necip Fazıl, sorularıyla zamanda tevhidin peşine düşecekti;
“Nedir zaman, nedir?
Bir su mu, bir kuş mu?
Nedir zaman, nedir?
İniş mi, yokuş mu?”
Sonra parçalanmış zamanı birleştirerek BİR’e sığınacaktı;
“Beni zaman bölüyor, beni doğruyor adet,
Medet ey birin Bir 'i, ey birin Bir 'i medet! ”
Evet, “hoş der dem” olmak, “zamanda tevhid”e ulaşma çabasıyla parçalanmışlıktan kurtulmak yolculuğudur. İnsanın zamanın içindeki bu hareketi hayati olup; bir var oluş/var ölüş meselesidir.
Ve elbette bu yolculuk her şeyden önce kendimiz için, ruhumuz için bir ihtiyaç; aksi halde modern insanın zamanın içinde bocalamaması imkânsız bir durum…
Bir de “ibnü’l vakt” adamlar var; anı gerektiği gibi yaşayan adamlar. Hali vakti yerinde olanlardan olab ilmenin yolu da zamanı hoşça yaşamaktan geçecektir. Mesele “ehli hal” olarak yaşadığımız anı kıymetlendirerek Usulî’yi dinleyip geçmişin de geleceğin de derdini çekmemektir. Çünkü geçmiş de gelecek de “Bir”de buluşacaktır.
“ Ehl-i hâliz çekmeziz mazî ve istikbal gamın/
Biz ne imrûzunda dünyanın ne ferdâsındayız ”
Sözün özü; O’nu hatırlamadan, O’na yaklaşmadan, zamanı, vakti, anı ona bağlamadan huzur bulamayacağız. Özün de özü; huzur için anı hoş görmeye, “hoş der dem” demeye hazır olmak zorundayız.