FARABİ’DE; İNSAN, TOPLUM VE MEDENİYET
Düşün dünyamızın medeniyet yaklaşımlarını genel hatlarıyla kadim kültürümüzün iki büyük isminden esinlenerek ortaya koyduklarını ifade edebiliriz. Bu iki damardan biri İbnHaldun’cu medeniyet anlayışı ki; “ümrancı” yaklaşımların temelini oluşturur. Diğer tarafta ise Farabi’nin temsil ettiği “Erdemli Toplum” anlayışı yer alacaktır. Farabi’de medeniyet kelimesi dinle beraber anlam bulacaktır. Bu bağlamda sözün başında ifade etmemiz gereken husus şudur: Farabi’nin erdemli insan, erdemli toplum, erdemli devlet anlayışının esası olan “erdem” dinle beraber var olabilecektir. “Medinetu’l Fazıla” anlayışını bu bağlamda Lütfi Bergen’in “Müslüman Toplumsallığın İnşası” olarak görebiliriz. Bu nokta Farabi’nin medeniyet anlayışınıİbn Haldun’dan ayıran en önemli husustur.
Farabi’de medeniyet Yaklaşımı; Ümrancı olmayıp, tepeden inme ya da kurumlardan, devletten, yapılardan topluma ve kişiye doğru anlayışın yerine; erdemi kişiden başlayarak topluma yayan bir anlayışı ifade eder. İnsana dünyada ve ahirette mutlu olmanın yolunu açacak olan, ıstıraptan, yokluktan yoksulluktan kurtaracak olan, var kılacak olan; erdemli insandan erdemli topluma ulaşma gayreti olacaktır. Bu öyle kolay olmayacaktır; erdemi fikren ve ahlaken taşımak gerekecektir. Kötülüklerden uzak kalmayı, faziletle olmayı esas alan bir hale ulaşmalıdır insan.
İnsanın mutluluğa ulaşması için alması gereken tedbirleri “Tedbiru’l-Mütehavvid” adlı eserinde ortaya koyacaktır. Burada mütevahhit teriminden, Allah’ı birleyen ve Rabbinin rızasını kazanmayı biricik hedef olarak gören insandır kast edilen. Yine “Tedbiru’l-Menzil” adlı eserinde;iç barışını sağlayan ve rabbinin rızasını arayan insanın kendisi gibi bir insanla hayatını birleştirerek aileye varmasını da erdemli toplum açısından önemli bir yere koyacaktır. Önce birey sonra aile ve toplum olarak fazilet ile birlikte erdeme ulaşan toplumu en sonunda “Tedbiru’l-Müdün” eseri ile devlete vardıracaktır. Birey, aile-toplum ve devlet birlikteliğinde ve düzenliliğinde insan mutluluğa ulaşacaktır.
Görüleceği üzere Farabi’nin medeniyet anlayışının temelinde insan olacaktır. Ve insan sorusuna verilecek doğru cevaplar ancak insanı mutluğuna ulaştıracaktır. Farabi’de medeniyet; medeni topluluklar halinde şehirde yaşayan halkın her bir ferdinin fıtratının el verdiği ölçüde mutluluğa erişmesini sağlayan şeylerin bilgisi olacaktır.
Farabi için aslolan ümran değildir, teknolojik ya da iktisadi anlamda kalkınma ya da gelişmişlik değildir. Ya da şehrin mimarisi, evlerin şekli değildir. Evin içinde yaşayan insandır ve insanın mutluluğu esas gayedir. Mutluluk ötesinde insanın ulaşmak istediği daha değerli bir şey yoktur. Önce mutluluğu açıklar, sonra insanı mutlu edecek ahlak yasasından bahseder. Sonrada ahlak yapısına dayalı devlet sistemi yani siyaset felsefesini ele alır. İnsan mutlu olmak üzere yaratılmıştır. Gerçek mutluluk; bilgiyle aydınlanmanın sonucunda ortaya çıkan mutluluktur. Her insan iyiliğe ve kötülüğe yatkındır. Mutluluğa götürecek erdemli davranışları kazanmalı ve korumalıdır insan.
Faziletli şehre ulaşabilmek için şehrin mimarisinin azametinden ya da “islamileştirilmesinden” ziyade toplumun faziletli bir hali benimsemesi sağlanmalıdır. Bu yüzden “Şeref-ül mekân bil mekîn” denmiştir. Yani mekânın şerefi oturanların, yani insanın güzelliği, iyiliği ve erdemi ile hikmetli bir hayat tasavvuru ile mümkün olabilecektir.
Erdemli şehri şekillendiren medeniyet anlayışı için bilgi esas olacaktır. Tanrı ve evren hakkında bilgiye varmadan insan kendine ulaşamayacaktır. Kendilik bilincine varamayan insanın medeniyet anlayışı olamayacaktır. Evrendeki insanı, insandaki evreni tanımak gerekecektir. Ontolojik olarak nasıl ki âlem makro kozmosta mükemmel bir şekilde yaratılmış ise, organik olarak insan vücudu nasıl ki muhteşem bir organizma görevini ifa ediyorsa, fıtrat olarak hayatta nasıl her bir şey yerli yerinde durarak bir adalet ortaya konulmuş ise insan da bu esaslar bağlamında bir medeniyetortaya koymalıdır. Bu da yeniden, düşüncemizden, inancımızdan yola çıkarak; fertten topluma, toplumdan şehre ve devlete ve son tahlilde bütün insanlığın mutluluğunu esas alarak ortaya koyacağımız medeniyet yaklaşımı ile mümkün olabilecektir.