AKLIN TEHDİT HALİNE DÖNÜŞMESİ
Kur’an-ı Kerim’in aklı muhatap aldığı açıkça görülmektedir. Akla vurgu yaparak, sıkça akıl sahiplerine çeşitli uyarılar yapmakta ve öğütler vermektedir. İnsanlardan akletmelerini, akıllıca düşünmelerini istemektedir. Aklın değerini ifade eden ayet ve hadisler incelendiğinde anlaşılır ki, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli nimetin akıl olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Akıl böylesine olmazsa olmaz bir özellik olmakla birlikte, yaratıcının kurallarına uygun olarak kullanılmadığı ya da iman nurundan mahrum kaldığı zaman son derece muzır, rahatsız edici bir alete dönüşür.Evet, iman nuru aklın doğru çalışmasını sağlar ve onu en yararlı alet durumuna getirir.
İmansızlık ya da aklı yeterince aydınlatamayan zayıf iman, aklın hedeflenen işlevini yitirmesine neden olur. Bu duruma düşen akıl, zihinsel bir işkence aleti gibi insanı kemirir. Sahipleri akıllarından sürekli rahatsız oldukları için, içkiyi icat etmişler ve sarhoşlukla aklı örterek ondan kurtulmaya çalışmışlardır.
Akıl, insanı insan yapan en önemli özelliktir. Ama hasta akıl büyük bir tehdittir. Yağ lezzet ve kuvvet verdiği halde, bozulması durumunda bir kuvvetli bir zehre dönüştüğü gibi akıl da bozulur, ya da hastalanırsa muz’iç, muzır bir tehdide dönüşür. Psikolojik tespitler, aklın bu hastalık hallerini şizofreni veya paranoya gibi isimlerle ifade etmiş ve çeşitlerini ortaya koymuştur.Aklla ilgili hastalıklı haller, kişinin kendisi için büyük olumsuzluklar barındırdığı gibi, diğer bireyler ve toplum için de büyük tehdit oluşturur.
“Muzmar maraz daha muzırdır” (gizli hastalık daha fazla zarar vericidir) kuralına göre en kötüsü, gerçekte hasta olduğu halde gizlenen, bilinmeyen akıl hastalıklarıdır. Çünkü halüsinasyon türünden, olmayan şeyleri varmış zannederek ona göre davranış gösterir, hayal ettiklerini gerçek sanır. Masumu canavar bir düşman olarak görebilir. Bu nedenle çok tehlikeli bir duruma gelir.
Eskilerin suizan dedikleri kötü zan, hased ve ırkçılık aslında akıl hastalıklarından olan şizofren veya paranoya türlerinden manyakça sapkınlıklardır. Sağlıklı, aklıselim sahibi hiç kimsede bu tür olumsuzluklara rastlanmaz.
Kur’an-ı Kerim, “Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki, o müminler için bir şifa, bir rahmettir; zalimlerin ise sadece hasarını arttırır.” (İsra, 82.) ayetiyle maddi ve tıbbi hastalıklardan ziyade, aslında bu tür manevi, psikolojik ve sosyal hastalıklara şifa olduğunu bildirmiş olmaktadır. Bu itibarla Kur’an’ın emirlerine itaat eden ve yasaklarından sakınan kimselerde aklı tehdit haline getiren hastalıklara rastlanmaz. Kur’an, Irkçılık, kötü zan ve haset gibi felaket sayılan psikolojik ve sosyal hastalıkları tedavi eder, onlardan eser bırakmaz.
Unutulmamalıdır ki birçok hastalıkların ve hastalıklara yol açan ürküntü, endişe ve korkuların sebebi “zanlar”dır. Bu nedenle Kur’an’da zanla ilgili ayette şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır.”(Hucurat 12.) Ayette günah olduğu bildirilen zanla, hem “su-i zan”da denilen, başkaları hakkında kötü zan beslemek, hem de çeşitli hastalık ve tahribatlara yol açan korkuların kaynağı olan yanlış zanlarkastedilmektedir.
İnsanda birbirinden farklı korku türleri vardır. Örneğin çocuğun annesinden korkması, tamamen zararsız tatlı bir korkudur. Annesine bağlılığını kuvvetlendirir. Kişinin büyüğünden korkması da aynı şekilde zararsızdır. Çünkü saygısızlık etmekten korkması demektir ki büyüğüne saygıyı güçlendirir. Keza Allah’tan korkmak da çocuğun annesinden korkması türünden tatlı ve gerekli bir korkudur. Ama asıl zarar veren, çeşitli tahribat ve hastalıklara yol açan korku, muzır bir yaratıktan, canavardan korkmak türünden yahut hayali gerekçelere dayanan korkulardır. Kur’an’da bu tür korkular,“feza’ -ru’b” kavramlarıyla ifade edilmiştir. Örneğin Ashab-ı Kehf’le ilgili olarak “..Onları yakından görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.”(Kehf, 18) buyrulan ayette geçen korku, “ru’b” kavramıyla söylenmiştir.
Eğer önüne geçilmezse bu hayali korkular, gittikçe kişiyi esir alır ve her şeyden korkmasına sebep olur, hayatı karartır. Bu duruma düşen kimse her şeyden şüphe eder, her şeye karşı kötü zanna kapılır.
Aklın en güzel nimet olarak kalması ve ondan en üst düzeyde yararlanabilmek, ancak yaratılış amacına uygun olarak iman nuru ile nurlanması ve imanın gerektirdiği tarzda yaşanması ile mümkündür.