OYUN
Çocukluğumuzda çeşitli oyunlar oynardık. Tellerden, taştan, çamurdan arabalar yapardık. En çok cevizlerden sürü yapma oyununu severdik. Ceviz ağaçlarından kof oldukları için olgunlaşmadan düşen cevizleri toplar, oyun gereği onları koyun ve keçi sürüsü kabul ederdik. Onları ellerimizle sürükleyerek bize göre uzak yerlerdeki otlaklara götürür, yayar, bazen de toplar, böylece çobanlık ederdik.
Çocukların bütün oyunları güç ve imkânları ölçüsünde, büyükleri taklit etmekten ibarettir. Çünkü çocuk fıtraten büyümek istediği için büyüklere karşı fıtri bir özenti içindedir. Bu nedenle büyüklerin bütün yaptıklarını taklit ederler. Ev, okul, araba, yaparlar ama içine giremezler. Plastik bebekler, kız çocuklarının hayallerini süsler, içlerindeki şefkat madenini işletir, ortaya çıkarır. Doktorluk, öğretmenlik, çiftçilik, şoförlük gibi çeşitli mesleklerle ilgili oyunlar oynarlar. Çocukların oyunlarının temelinde büyüklere özenti vardır. Aslında bakarsanız, bütün taklitlerin güçlü olan kimselere özenmekten kaynaklandığını görürsünüz. Yani çocukların büyükleri taklit etmesi gibi, güçsüzler güçlüleri taklit eder. Tabii bu güçlülük ise refah ve dünyevi üstünlüğün de kaynağı olan ekonomik, teknolojik büyüklük ve kuvvet üstünlüğüdür. Söz konusu bu taklit, şahıs bazında olduğu kadar, aileler, toplumlar, ülkeler bazında da böyledir. Ekonomik sıkıntılar içinde olan aileler, refah içindeki varlıklı ailelere özenir, onlara benzemeye çalışırlar, onları taklit ederler. Zayıf toplumlar güçlü toplumları, çeşitli sıkıntılarla boğuşan geri kalmış ülkeler, gelişmiş kalkınmış, zengin ve güçlü ülkelere özenir ve onları taklit ederler.
Oyun, özentiye dayanan bir taklit olduğu için sahtedir, gerçek değildir, aslı gibi tatmin etmekten uzaktır. Çocukların büyükleri taklit etmesine “oyun” dediğimiz gibi, güçsüz geri kalmış toplumların, gelişmiş zengin toplumları taklit etmesine de “oyun” demekte bir sakınca olmasa gerektir.
Bir adım daha ileri gidildiğinde, esas itibariyle insanların bu dünya hayatında yaptıklarının tamamının oyun olduğu görülecektir. Çünkü nasıl ki oyunun, temel özelliği gelip geçici, oyalayıcı olması ve tatmin etmeden bitmesidir; aynı şekilde dünyada yapılanların tamamının bu özellikte yani tatmin etmekten uzak ve fani olması, zevale mahkum olması, bitince hiç yaşanmamış olması, sadece bir süreliğine oyalayıcı olması itibariyle aynı oyun hükmündedir.
Yüce Yaratıcı insanı en güzel şeklide yaratmış, diğer mahlukattan ayrı tutmuş, farklı özelliklerle donatmıştır. Kur’an’da “Tebârekllahu ahsenü’l-hâlıkîn” (En güzeliyle yaratan Allah’a tebrikler olsun!) buyurarak insanı yarattığından ötürü kendisini tebrik etmiştir. İşte insana bahşettiği en dikkat çekici özellik, Allah’a mahsus bazı vasıfların cüz’î bir kısım tecellilerine mazhar olmasıdır. Örneğin, kelâm (konuşma), irade, (dileme, tercih ve karar verebilme yetisi), tekvin (yapma, oluşturma), müdebbir (yönetme), akıl, ilim, şefkat ve merhamet gibi küllisi Allah’a mahsus olan sıfatların cüz’i yansımaları insana da bağışlanmıştır. Bir hadis-i şerifte “Allah insanı Rahman suretinde yarattı” (Buhari, İsti’zan, 1.) buyrularak bu vasıfların tecellilerine işaret edilmiştir. İşte cüz’î de olsa bu vasıflarından dolayı insanda Yüce Allah’a karşı bir özenti oluşmuştur. Kulluk sınırını aşmadığı sürece zararsızdır, hatta Hamd ve şükrünü layıkıyla yapıp daha iyi kulluğa yükseltebilir. Ama insan rububiyete özenerek sınırını aşarsa zalimlik ve küfürde esfel-i safiline düşer. Hatta insanlar içinde bu duruma düşen, haddini aşarak rablık dava eden Firavunlar, Nemrutlar türemiştir.
Allah’ın meşieti ve icraatına karşılık, bir de ebedi alem ahiretle kıyaslandığında, bu dünyada insanların dünyada kalacak olan bütün fiil, makam ve zenginliklerinin sadece oyalayıcı bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu açıkça anlaşılır. Bu nedenle Kur’an bir çok ayetlerinde, dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu insanlara hatırlatarak, bu oyuna fazla dalmamaları konusunda onları uyarmaktadır. Örnek olarak En’am süresinin 32. Ayetinin mealini veriyoruz: “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. (Allah’ın azabından) sakınıp korunanlar için ahiret diyarı daha hayırlıdır. Öyleyse hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”
Başlangıcında ve küçük cüzlerinde oyun görünen bu dünya hayatının bütünüyle oyalayıcı bir oyun ve eğlence olduğu büyük resme bakıldığında açıkça anlaşılmaktadır. Onun için dikkatimizi hak olan ebedi âleme çevirmeli, “ Dünya için dünyada kalacağın kadar çalış, Ahiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış.” öğüdüne bağlanmalıyız.