DAVAYA ADAM KAZANDIRMAK USULÜ

Davamız: “Tüm insanlığın, hakkın davasıylatanışıp buluşması ve kurtulmasını temenni etme davasıdır.” Bir adama, çok af buyurun; alçak herif derseniz, o adama hakaret etmişolursunuz ve daha işe başlamadan adamı kaybetmiş olursunuz… Fakat ne kadaralçak da gönüllüsünüz diye hitap ederseniz, bu defa iltifat etmiş olursunuz ki;hem adamın gönlünü kazanmış olursunuz hem de en ideal yaklaşım tarzı da budurzaten!...Yaşlı kadının: “Efendimiz (s.a.v)’e; bana dua et Rabbim beni cennetekoysun isteğine; Efendimiz ’in (s.a.v) yaşlı kadınlar veya yaşlılar cennetegiremez buyurmasına çok üzülen yaşlı kadına Efendimizin: “Cennete girecekolanların yaşlı bir şekilde değil, genç olarak gireceklerini haber vermesiüzerine; yaşlı kadının sevincine diyecek kalmıyordu!” Dikkat edilirse, tek bir kelimebile bazen; hem adam kaybına, hem de adam kazanmasına vesile olmaktadır… Davaşuurunu taşıyan ve kuşanan her Müslümanın, inandığı ideallere adam kazandırmakdiye bir derdi,bir gayreti olmalıdır. Derdi olmayan insanın hayatında, hedefideal dava gibi kavramların yeri olmadığı gibi; yarınlara dair olanbeklentileri de hep kısır düşlerdir. Amabiz, dertli olacağız, öyle bir dertliolacağız ki, dava derdimizi yük yapıp, gerekirse sırtımızda taşır ve diyardiyar gezdireceğiz; ama hiçbir zaman yükümüzü asla atmayacağız!Dava adamı,davasını şiar edinip kuşanmalıdır ki, üç günlük dünya hayatındaki ömürsermayesi; boş işlerle tükenip heder olmasın… Dava adamları, önce inandıklarınıkendi nefislerinde uygulamalıdırlarki; çağırdıkları insanlar onlara güvenip,davetlerine icabet etsinler… Bir insan ne kadar âlim olursa olsun, ne kadarbilgili ve zeki olursa olsun; ama hiçbir zaman, başka insanlara tepedenbakmamalı, onları hor ve kendinden aşağı görmemeliler, göremezler! Zira, insan;elindeki tüm meşru kazanımları, Allah’tan bildiği müddetçe, kamil insan olmavasfını korumayı başarabilecektir… Yoksa, bildiği ve söylediği her şey; başkainsanlar tarafından da kabul görmez, Allah (c.c) nezdinden de. Dava adamları, “ben” bilirim,“ben” yaptım demekten; ateşten kaçındığı gibi kaçmalıdırlar! Allah’ın izni veinayetiyle biz böyle bilir ve böyle uygun olacağına kaniyiz demelidirler… İşte,alçak gönüllülük, işte kemale ermek, işte olgunluk budur ve gönül kazanmagayreti… Dava adamı; kibirden, riyadan, boş uğraşlardan, kötü çevre veortamlardan uzak durmalıdır… Çünkü dava adamı; beyaz elbise gibidir… Beyazelbise nasıl ki en ufak bir lekeyi dahi saklayamazsa, öyle de dava adamınınyaptığı yanlışlarda tıpkı beyaz elbiseye bulaşan kir gibidir saklanamaz… Bir insanın, Profesör, doktor, işadamı, Ekonomi uzmanı; Âlim veya Mütefekkir olması, o insanın her şeyin eniyisini bildiği anlamına gelmez. Yüce Rabbimiz, nasıl ki kâinatta kusursuz birdenge kurmuşsa; öyle de biz insanların da, insan olarak ast üst diye insanlığındengesini bozmamak için büyük çaba ve gayret sarf etmeliyiz… Astlık ve üstlüktek bir makamda geçerlidir ki, o da takva makamıdır! Ziratakva makamınınmerkezi insanın kalbidir ve Onu bir tek ALLAH bilir! Evet, İnsanların nasıl ki Profesöreve doktora ihtiyaçları varsa; belediye çöpçüsüne de o kadar ihtiyaçlarının olduğunuhiçbir zaman unutmamalıdırlar. Nasıl ki bir Memleketin, sokaklarınıntemizliğinden oranın belediye temizlik işçileri sorumlu iseler; öyle de yaşadıklarıtoplumun ve insanlığın, manevi kirlerden kurtulmalarıiçin dava yükünüomuzlarında taşımayıgörev bellemiş olan hakiki aydınların görev vesorumluluğudur… Ne Profesör veya alin olanın benProfesörüm âlimim diye havalara girip, diğer insanları hor görme hakkına sahip;ne de belediyenin temizlik işçileri yahu buda iş mi deyim kendi kendileriniküçümsemeye… Hayatın devamı ve idamesi için, şu dar-ı dünya denilen gurbetdiyarında; her bir şeye ihtiyacın olduğunu unutmadan, elde olana da rızagösterilmelidir ki; hayatın dengesi bozulmasın… Dava adamı kendini salt manadabir hatip veya elçi, heva veya hevesin adamı gözüyle değil; kutsi birdavanıntemsilcisi ve elçisi olarak görmelidir ki, başarıyla ulaşsın. Tabi ki başarıyaulaşmak tamamen yüce Allah’ın elinde olan bir şeydir; sefer insandan zaferAllah’tandır! Çünkü Müslüman olan davetçi, davanın sahibi değil; belki de elçisive temsilcisidir. Dava adamının görev alanı, ailesinden başlamak suretiyle; genişleyenbir açı misali tüm cihan olmalıdır. Onun vazifesi, hakkıhak namına Allah’ınkullarına tebliğ ve davet etmektir… Sonuçta tercih kullarındır, dileyen ikrar edip ehlihak olur; dileyen inkâr edip safını seçer, her halü karda davetçi işinsonucundan mesul değildir. Dava adamı olmak çok da kolay değildir tabi… Dava adamı demek, güzel ahlak sahibi,yumuşak huylu, merhametli, duygusal ve bir o kadar da kararlı olan kişidemektir. Ahlakı güzel olmayan insan, güzel ahlakı öğütleyemez. Yumuşak huyluolmayan insan, davaya adamkazandıramaz. Merhametli olmayan insan, başkainsanların günah işlemeleri onu pek ilgilendirmez. Duygusal olmayan insan ise;insanların hal dünyasına nüfuz edemez. Ve kararlı olmak, en önemli duruştabudur sanırım. Kararlı olmayan insan, her an taviz verme tehlikesiyle karşıkarşıya kalabilir ki; böyle davranması, bir ömür boyu sarf edilen emeği ziyan edebilir. Kısacası, dava adamının davaya adamkazandırmasının hem usulü, hem de bedelleri vardır… Vesselam.