KISTASSIZLARIN YANILGILARI

Aslında insan ağzıyla konuşur değil mi? Evet,sadece ağızla! Konuşmanındiğer adı olan kıstassızlığın yanılgısı, sahibini hem yoldan hem de vicdandan edeceğini bilmeliyiz? Filhakika; tefekkürü ve iç muhasebesi olan kimselerin,sahip oldukları “fehmin” ağızların, daha dikkatlive daha ilmi davranmaları gerektiğini, yazının akışı içerisinde, ne demek istendiği anlaşılacağından eminim. Burada vurgulanmak istenen şey şudur: Hemen heralanda, herhangi bir iş ve meselenin iç yüzünü okumadan, bilmeden, araştırmadan; kar ve zararınınkıstaslarına vakıf olmadan, sadece gözleriyle görüp kulaklarıyla duydukları şeyler üzerinden, insanların günahına giren bir kısım insanın düştükleri yanılgılarına dikkatleri çekmektir istenen… İstedik ki, insanlar; her konuda pervasızca konuşan ve hiç alakası olmadığı meseleler hakkında ahkâm kesen, üzerine vazife olmadığı konularda fikir beyan edip insanların beyinlerini sulandırmaya çalışanların; aslında sadece gözleriyle konuşanzümrenin yanılgılarına vakıf olup bilsinler. Bu meyanda; fikirleri ve zikirleri zıt, ilim ve irfanları kıt, tefekkürleri kısır, basiretleri arızalı, akılları montajlı bir kısım müsvedde kimliksizlerin; mal bulmuş mağribi misali, meydanı boş bulmuş edasıyla, sağa sola sümük salya saldırmakta olduklarını görmekte ve üzülmekteyiz. Şöyle bir deyim var hani: hali (ıssız) kalınca vadiler/ Vali olur Tilkiler! Yani, bu gibi akılsızlara göre; bilen, araştıran, kavrayan, meselelerin iç yüzüne vakıf olan, ilmi fenni, hâsılı; tefsiri hadisi, kelamı akaidi ve diğer ilim dallarını onlardan başka kimse bilemezmiş. Bir onlar ve onların tıfıl, çiçekleri burnunda (!), geleceğe emin (!) adımlarla yürüyen tilmizleri biliyormuşşşş! Yani, günümüz Türkiye’ sinde, özellikle son zamanlarda; ilgisi olmayan birçok (af buyurun) züppenin, meymenetsizve münasebetsiz ve kişiliksizin; İslam dini hakkında,ileri geri konuşup fikir beyan ettiklerine şahit olup kahrolmaktayız. Diğer taraftan basiretleri bağlanmış bir kısım zerzevat; İslam’ın birçok hükmünü budamanın peşinde. Kıyas, icma ve Sünnet inkârcılığından sonra şimdi de; Kur’an’ın birçok ayetve ahkâmına kafayı takmış olan söz konusuakılsızların, etraflarında bir hayli tilmizin toplanmasıhem düşündürücü, ve korolarına eşlik edenlerinsessizliği de üzücü tabi. Neden? Çünkü, Hali (ıssız) olunca vadiler/ Vali olur Tilkiler misalinde olduğu gibi; Meydanı boş bulmuşçasına, şu kalp ve kalıpları tezatlı olan güruh, sadece gözleriyle ve manen “ur” virüsüne yenik düşmüş akıllarıyla hareket edip konuşmakta ve toplumu farklı ve meçhul mecralara çekmeye çalışmaktalar… Kıstasları ise sıfır… Bunlar tarih boyunca, gelmiş geçmiş hiçbir İslam âlimini ve Mütefekkirini beğenmedikleri gibi, hakkı ve hakikati de yalnız kendilerinin bildikleri iddia ve inadından da vaz geçmemekte ısrarcı…! Aklını putlaştırmak, egosunu tatmin etmek adına hakkı bildiği halde gizlemek, Allah’ın ayetlerini kendi bozuk niyetlerine alet edip kelime cambazlığına soyunmak; insanoğlu için talihsizliğin ve haddi aşmanın en büyüğü olduğu gerçeği bir bilinseydi!... Evet, adamlar ilim, irfanla,kıstasla, delil ve burhanla değil; gözlerinin gördükleriyle karar verip ahkâm kesmeyi kendileri için büyük (!) bir şeref (!) addediyorlar! Hâlbuki nakıs hal ve fiillerinin, onlara zilletten başka armağan edeceği pek bir şey de yoktur. Zamanla hem onlar, hem de bozuk niyet ve fikirleri, her şeyde olduğu gibi bayatlayıp tedavülden düşecektir. Kimseye kalmayan dünya, onlara da kalmayacaktır. Kim mi bunlar? Ne önemi var ki? Yukarda saymaya çalıştığımız emare ve işaretleri taşıyanherkes; aynı kategorinin içinde yer almaktadır… Yani, bu gibilerin isimlerinin hasan, Hüseyin, Ali Veli olduğunu zikretmemizin her hangi bir manasının olmadığı kanaatindeyiz. Zaten bilenler bilir, bilmeyense ne bilir, ne de merak buyurur! Şimdi, bizi derinden üzen bir mesele daha var ki, akıllara ziyan. Asırlar öncesinde yaşamış, birçok İslami eser ve hizmetin yanında, ömürlerini hakkın yolundavakfetmiş, herfani gibi ömürleri tükenip ebedi hayata göçmüş olan, İslam âlimlerini eleştiren çakma bir projegibi tedavüle sürülmesi; oldubitti bir mesele olmasa gerek ve bu konuda duyarlı olunması gerektiğini hatırlatmak isteriz! Basiretli olan insan, mazi hal ve istikbal diye; hayatın akışındaki bu üç evre ve zamanı bilen insan demektir. Mesela, günümüz insanları; bir Asrısaadet ve sonrasında gelen İslam devletlerini, medeniyetlerini, bulundukları şart ve zemini, sosyolojik ortamı, geçer kültür ve kaidelerini bilmedikleri sürece, geçmiş hakkındaki kanaat ve beyanları, daima noksan ve sakat kalır. Yani, “İhata etmek, hal ile hâllenip, insaf ve mahşeri vicdan telakisine sahip olan insanlar; ölçü ve itidal kurallarına göre konuşurlar. Geçmişe dair fikir beyan etmeleri gerektiğinde, geçmişin durum ve şartlarını göz önünde bulundurup, ona göre Kanaatlerini ortaya koyarlar. Diğer önemli bir husus ise, şayet fikir ve eserlerini eleştirmek istenilenÂlim, mütefekkir veya feylesof varsa; önce eserlerini ve bulundukları dönemin şartları iyi okunmalı, tabir caizse manen ta o günlere yolculuk edilmeli ve ona göre kapasiteyi haddini aşmadan, edep ve erkân sınırlarını da ihlal etmemek kaydıyla; tabi ki varsa Müslümanların dünya ve ahiretlerine halel getirecek nakise yönlerini söylemek faydan hali değildir. Ancak, olur olmaz usulsüz üsluplarla başka insanları eleştirip yargılamak; tabir caizse gözleriyle konuşmaktan başka hiçbir şey ifade etmez ve etmeyecektir. Hele hele, söz konusu böyle haksız ithamlara maruz kalan hayatta olmayan İslam âlimleri ise! Ne diyelim. Kalp ve vicdanlarımızla konuşmamış temennisiyle. 13 Aralık 2018.