HARARİ, CENNET VE ELEŞTİRİ

Harari’nin Sapiens'ini karıştırıyorum. Müthiş bir kitap. İki yıl önce okumuş ve üzerine uzun bir yazı kaleme almıştım. İnsanlık tarihinde üç önemli devrim üzerinde duruyor: Bilişsel devrim, tarım devrimi ve bilimsel devrim. Son ikisi malum ama bana çok ilginç gelen birincisi, yani bilişsel devrim. Sapiens bin yıllar boyunca Doğu Afrika’da yaşayan önemsiz bir hayvan. Nasıl oluyor da birdenbire bütün gezegene hakim oluyor ve günümüzde uzay mekiğine kadar ilerliyor? Kendisinden daha kuvvetli neandertal ve eraktus gibi türler bunu yapamazken ve soyları tükenirken Sapiens bunu nasıl becerebildi? Harari buna genetik mutasyon ve tesadüf diyor. Bu açıklama pek mukni gelmiyor bana. Sapiens’in farkı düşünebilmesi, hayal kurabilmesi, konuşabilmesi, “hayali gerçeklik” denen şeyi keşfetmesi. Gövdesi insan, başı arslan olan “Stadel Aslanı” bunun tarihte bilinen ilk örneği. Mitler, dinler, şirketler, devletler, ideolojiler hepsi bu “hayali gerçeklik”in eseri, Harari’ye göre. Acaba diyorum Hz. Adem ilk Sapiens ve kendisine eşyanın isimlerinin öğretilmesi “bilişsel devrim” denilen şey olamaz mı? Malum olduğu üzere Hz. Adem’in diğer melek ve cinlerden farkı düşünebilmesi, hayal kurabilmesi, konuşabilmesi, irade sahibi olması, eşyayı isimlendirmesi, dünya ehlince “hayali gerçeklik” olan ahiret, cennet ve cehennem gibi şeylerden bahsetmesi. Neyse… İnsan iman ettiği şeyler üzerine birkaç dakikadan fazla düşünemiyor. Mesela cennet. Cennetin içinde huriler var, gılmanlar var, yeme-içme var, keyif, eğlence, maddi ve manevi zevkin her türlüsü var, ölümsüzlük var. Bir anlamda 'keyif çatma' yeri cennet. Çocuk ölümleri, savaşlar, siyaset, para, enflasyon, ekonomik kriz, can sıkıntısı, geçim sıkıntısı, felsefe yapma, düşünme, ibadet etme, kitap okuma, kütüphaneye gitme, yazı yazma, resim yapma, film seyretme, yaşamı sorgulama, ihtilafa düşme, dedikodu yapma, acı çekme, varoluşsal sorunlar yaşama, melankoli, hüzün, keder, elem, kasvet gibi şeyler yok. Aslında bunlar insanı insan yapan şeyler; ama yok. Evet, cennet üzerine bundan fazla düşünemiyor insan. Bizde olmayan şey eleştirel düşünce. Eleştiri, hakikatin ortaya çıkması için cesur yürekler ve usta kalemler tarafından yürütülmesi gereken biraz sarp ve azıcık tehlikeli bir alan. Hakkaniyet, elde bulundurulması gereken en güvenilir miyar. Kimi, neden, niçin ve neye göre eleştireceğini bilmek bu yola girerken atılması gereken ilk adımlar. Masum yargılar hiçbir zaman insafsız önyargılara dönüşmemeli. Eleştirmen eleştireceği kişi ve metni kendi anlam dünyasının ilmiğinden, prizmasından, süzgecinden geçirmeli ancak hiçbir zaman kendi mizacının rengiyle onu damgalamaya, yaftalamaya ve tanımlamaya çalışmamalı. Estetik kaygılar etik ilkelerin yerine geçmemeli. Etik ve estetik dengesi her türlü tartışmanın ötesinde bu ameliyenin mümeyyiz vasfı haline gelmeli.