ARKADAŞLIK

Arkadaşlık, akrabalık gibi hayatın temel unsurlarındandır. Şeriki olmayan Allah, insanları birbirleriyle ünsiyet kurmaları için akrabalığa ve arkadaşlığa mecbur kılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, farklı kavramlarla arkadaşlığın zorunluluğuna dikkat çekmiştir. Peygamber (ASV) Allah’ın insanlardan istediği arkadaşlığın nasıl olması gerektiği konusunda “ashab-ı kiram” dediğimiz arkadaşlarıyla benzeri görülmemiş bir arkadaşlık modeli sergilemiştir. Kur’an, “sahib, sadîk, zemîl ve havarî” kavramlarıyla arkadaşlığı ifade buyurmuştur. Bu kavramlar arkadaşlık anlamında kullanıldığı gibi, ayrıca her biriyle arkadaşlığın önemli vasıflarını da belirtmiştir. Sahib: sahip çıkan, sahiplilik eden anlamıyla arkadaşlığın birbirlerine sahip çokmak özelliğinde olması gerektiğini ifade eder. Sadîk: doğruluk anlamıyla, arkadaşlığın birbirlerine doğru olmaları gerektiğini ifade eder. Birbirlerine doğru ve emin olmayanlar arkadaş olamazlar. Zemîl: örtmek anlamıyla arkadaşların birbirlerinin kusurlarını, sırlarını gizleyip örtmeleri gerektiğini ifade eder. Arkadaş aynı zamanda sırdaş olmalıdır. Havarî: karşılıklı konuşmak, dertleşmek anlamıyla, arkadaşların birbirleriyle sohbete, karşılıklı konuşma ve dertleşmeye muhtaç olduklarını, birbirleriyle diyalog içinde bulunmaları gerektiğini ifade eder. Bütün bu vasıfları özetler biçimde şair arkadaşlığın nasıl olması gerektiğini mısralara şöyle dökmüştür: “Humûmu ricalin fi umûrin kesiretin, ve hemmi mine’d-dünya sadîkun musaidun Keennehu rûhun beyne cismeyni kussimet, Fecismâ humâ cismâni ve’r-rûhu wahidun” Türkçesi: “İnsanların dertleri birçok işlerdedir Benim dünyadaki tek derdim ise bana yardımcı olacak bir arkadaştır Öyle bir arkadaş ki onunla iki vücuda bölünmüş bir ruh gibi oluruz Vücutları iki ayrı vücuttur ama ruhları birdir.” Kur’an-ı Kerim, gerek Peygamberimiz (ASV)’ın, gerek Musa (AS)’ın, gerek Yusuf (AS)’ın arkadaşları için, “sahib” ve çoğulu olan “ashab” tabirini; İsa (AS)’ın arkadaşları için “havari” tabirini kullanmıştır. Kur’an, “sadîk” kelimesiyle arkadaşı da akrabalar arasında zikrederek arkadaşın evinden yenebileceğini bildirmiştir: “Size de kendi evlerinizden yahut babalarınızın evlerinden yahut annelerinizin evlerinden yahut kardeşlerinizin evlerinden yahut kız kardeşlerinizin evlerinden yahut amcalarınızın evlerinden yahut halalarınızın evlerinden yahut dayılarınızın evlerinden yahut teyzelerinizin evlerinden yahut anahtarları ellerinizde bulunan evlerden yahut arkadaşınızın evlerinden yemenizde bir güçlük yoktur. Toplu olarak yahut ayrı ayrı yemenizde de üzerinize bir günah yoktur…” (Nur, 61.) Yüce Allah, Müzzemmil suresinin başında “ey elbisesiyle örtünerek ona bürünen” anlamında “ey Müzzemmil” şeklinde peygamber (ASV)’a hitap etmiştir. Bu kavramla aynı kökten olan “zemil” kelimesi dost, arkadaş anlamındadır. Peygamber (ASV) İslam davasını arkadaşlarıyla sürdürdüğüne işareten, Müzzemmil kavramını “arkadaşlarıyla desteklenen” anlamında düşünmek de yanlış değildir. Şuara Suresinde, kafirlerin ahirette çaresizlik içinde azabı beklerken hazinane bir şekilde, “..Şimdi artık ne şefaat edenimiz var ne de sıcak samimi bir arkadaşımız” (Şuara, 100-101) şeklindeki sözlerini nakledilirken, insana sahip çıkan, fedakarlık yapan ancak samimi sıcak arkadaş olduğuna da işaret etmektedir. Her güzellik gibi gerçek arkadaşlık da doğruluk temeli üzerine kurulur. Bundan dolayı arkadaş “sadîk” kavramıyla ifade edilmiştir. Hafif bir yamukluk, yanlışlık ya da eğrilik, arkadaşlığı ortadan kaldırır; sahte bir duruma düşürür. Doğruluk temelinden sapmış bir arkadaşlık takiyyeli bir sahtekârlığa dönüşür. Bundan da hiçbir güzellik ve iyilik beklenmez.