CİDDİYETSİZLİK
İnsan fıtraten Allah’a ve dinine karşı büyük bir “istek”le donatılmıştır. İnançsız olanların da söylemlerinde ciddi olmadıklarını düşünüyorum. Ateist olduğunu söyleyen birçok kimsenin kaynağı yalnızca din olan ahlaki değerleri benimsemesi, çocuklarını dinin kurallarına uygun bir tarzda yetiştirmek istemeleri, kendileri “din” demese de dinin amacına uygun bir geleceğe hazırlamak istemeleri gibi tutum ve davranışlar, söz konusu kimselerin inançsızlık söylemlerinde ciddi olmadıklarını gösteren açık kanıtlardır.
İnançsız olduğunu söyleyen birçoklarının, ancak dinle değerli ve güzel sonuç veren ahlaki güzellikleri, hayatlarını sıkıntılara sokma pahasına “erdemlilik” adına yaşamaları da ciddiyetsizliklerinin başka bir kanıtıdır. Düşünün, eğer dinin ortaya koyduğu uhrevî sonuç olmazsa, erdemlilik ne işe yarayacaktır? Onlar da kendileriyle baş başa kaldıklarında herhalde bu durumu düşünüyorlardır…
Her anne ve baba, kalplerinde taşıdıkları şefkatin etkisiyle çocuklarına düşkündür. Unutulmamalıdır ki şefkat, “Rahmet”in tecellesidir, bu nedenle hilesiz, katıksız, karşılıksız ve çıkarsızdır. Hayatta hiçbir hileden çekinmeyenler bile çocuklarının geleceği konusunda hileden kaçınırlar.
Anne ve babaların çocukları için hiç bir fedakârlıktan çekinmedikleri herkesçe bilinmektedir. Bin bir zorlukla kazandıkları parayı çocuklarının en basit isteklerine feda ederler. Ahlaki değerler ve din kuralları açısından bakıldığında çocuklarının kendileri gibi olmasını istemezler, en iyi şekilde yetişmelerini isterler.
Genel itibariyle hiç bir yalancı, çocuğunun da yalancı olmasını istemez; hiç bir kumarcı, çocuğunun da kumarbaz olmasını istemez; hiç bir ayyaş, çocuğunun içkiye müptela olmasını istemez. Hiç bir sigara tiryakisi çocuğunun sigara kullanmasını istemez. Bu kötülüklere bulaşmaması için elinden geleni yapar.
İnanç konusunda da durumun aynı olduğunu görüyoruz. Hiç bir ateist çocuğunun ateist olmasını istemez. Dine inanmadığını söyleyen birçokları, eşinin ve çocuklarının dindar olmasına saygı duyar, onların bu durumunu sükût ile teşvik eder. Gerçi bu durumu “demokratlık” adıyla açıklamaya çalışır ama bunun altında kendi fikirlerinde ciddi olmadığı gerçeği vardır. Demek ki kendisi söylemlerinde ciddiyetsizdir; çeşitli platformlarda dillendirdiği inançsızlık fikirlerini kendi içinden onaylamamaktadır.
Peygamber (ASV)’ı hayatı boyunca himaye eden, koruyup gözeten amcası Ebu Talib, Resulullah’ın tüm istek ve ısrarına rağmen iman etmedi. Ancak aynı Ebu Talib, eşinin ve diğer tüm çocuklarının iman etmesine engel olmadığı gibi hatta teşvik etti. Demek kendi inancında ciddi değildi.
İnançsızlık, itikadımıza göre büyük bir cehalettir. Allah’ın dini, Allah’ın en çok değer verdiği eseri olan insanın fıtratına tam olarak mutabıktır. Bu dine karşı çıkanlar ya fıtraten bozulmuş, ya bu dinin mahiyetini bilemeyen ve yahut cehalet sebebiyle aykırı fikirlere kapılmış fıtrata uygunluğu kavrayamamış kimselerdir.
Ancak ne yazık ki inançsızlıklarındaki ciddiyetsizlik, Ahirette kurtuluşlarını sağlamayacaktır. Onların durumu, ölümü sıradan bir oyun ya da çizgi film gibi düşünerek intihar eden çocuğun durumuna benzer. Gerçekten ölümü düşünmez, tekrar döneceğini sanır. Ölümü gerçeğiyle kavrayan hiç kimse intihar etmez.
İşte Allah’ın dinine karşı çıkanlar da buna benzer bir cahillik içindedirler. Ölümün kaçınılmaz olduğunu bilirler; yok olmak da istemezler; ölümün yokluk olduğunu söylerler ama dediklerine cidden inanmazlar. “Sonra bakarız, daha zaman çok” düşüncesiyle kendilerini avuturlar ama toplumda farklı olma hevesiyle inançsızlıklarını sürdürürler. Bu türden birçok kimsenin ilerleyen yaşlarda dine dönüş yaptığı gözlenmekte ancak bir kısmı da daha dönmeden bu dünyadan ayrılıp gitmektedir.
“Yok olma inancı” hiç bir akıllının asla kabul edemeyeceği bir korkunçluktur. Ebedi Cehennem hayatı bile “yok olmaya” tercih edilir. Ölümün yokluk olduğunu söyleyenler gerçekten buna inanamazlar. Hayat üzere kurulu bir varlık yokluğu içine sindiremez. Gerçekten yokluğa inanıyorlarsa yokluğun gerçek mahiyetini bilmediklerindendir.