KISIR DÖNGÜ
Geçen gün Avukat kızımı İş Mahkemesinde bir duruşma için Yenişehir’deki Adliye ek binasına götürdüm. Dışarıda kapı önünde bir süre bekledim. Adliye binasına girip çıkanların çoğunun maskesiz olduğunu gördüm. Sadece sıradan vatandaşlar değil, kamu görevlileri de pervasız bir şekilde kurallara uymuyordu. Kollarındaki cübbelerinden avukat oldukları anlaşılan şahıslar, davacı ve davalılar, hatta adliye görevlileri büyük ölçüde maskesizdi. Yalan olmasın, bazılarının maskesi kolundaydı. Maskeli olanların da çoğunluğunun burnu maskenin dışındaydı. Maske dışında bırakılan burunlar hiç olmadığı kadar bana sevimsiz ve iğrenç göründü. Kapı önünde sigara içen beş-altı kişi de kuralları hiçe sayarak birbirlerinin ağzına girecek kadar kafa kafaya vermişlerdi.
Bir arabadan inen üç polisin maskesiz oldukları halde hiç bir engelle karşılaşmadan binaya girdiklerine de şahit oldum. Oysa bunlar, kuralları uygulamak ve denetlemekle yükümlü, maske takmayanlara ceza kesen kamu görevlileriydi.
Kurallara hiç kimse uymasa da hak, hukuk ve adalet dağıtılan bu mekânda tavizsiz olarak uyulması gerekirdi. Ama göründüğü kadarıyla en uyulmayan yer olmuştu.
Anlaşılan vaka azalınca aldırmazlık artıyor. Zaten bazıları şeytana inanmayanlar gibi virüsün varlığına inanmıyor. Bazıları da virüsün kendisine zarar vermeyeceğine inanıyor. Bazıları da virüse de zararına da inandığı halde, sigaranın zararına inanıp da içmeye devam edenler gibi ya da ahiret azabına inanıp da günah işlemekten kendilerini alamayanlar gibi kurallara uyamıyorlar. Kurallara uymayanlar genelde bu üç kısım olarak karşımıza çıkıyor.
Düşündüm: bu kısır döngü daha ne kadar sürecek? Toplum bundan usanmayacak mı? Aklı rahatsız eden bu durumdan ne zaman dönülecek?
Akıl, teselsüle, kısır döngüye karşıdır. Sürekli aynı haller içinde bocalayıp durmak, dönme dolap gibi hiç bir değişiklik, yenilik olmaksızın baştan sona, sonra tekrar başa dönüp aynı döngünün içinde dönüp durmak aklı rahatsız eder, sıkıntı ve bunalıma yol açar. İnsan sürekli değişim ister, yenilikler ona lezzet verir. Bunun sebebi aklın bu özelliğinden kaynaklanır. Korona tedbirlerine ne yazık ki bir kısır döngü içindeyiz. Vak'alar artıyor salgın pik yapıyor. Hastanelerde yoğun bakım doluluk oranı tedirgin etmeye başlıyor. Ölenlerin sayısı katlanıyor. Sağlık sisteminin ihtiyaca cevap verememesinden korkuluyor. Bunun üzerine devlet tedbirleri artırıyor, kısıtlamaları uygulamaya koyuyor. Uyarıları çoğaltıyor, cezaları ciddi şekilde uyguluyor. Yine de kurallara uymayanlar fazlasıyla var ama bu tedbirler işe yarıyor. Vak'a, vefat ve ağır hasta sayılarında azalma görülüyor. "çok yüksek risk" rengi olarak kıpkırmızı kesilen şehir merkezleri maviye dönüşmeye başlıyor. Ancak bu durumda tedbir ve kısıtlamalar gevşetilince veya kaldırılınca kurallar da rafa kalkıyor. Yine maskesiz dolaşanlar, kalabalık yerlere doluşanlar, virüs yok olmuş da salgın bitmiş gibi davranmalar.. Bunun doğal sonucu olarak tekrar salgın yayılıyor, virüs öldürmeyi artırıyor. Böylece çözüm getirmeyen aynı haller tekrar edip duruyor, bu kısır döngü sürüp gidiyor.
Hastalığı hissetmeden atlatanların veya virüse yakalanıp iyileşenlerin sayısı çok olsa da hayattan kopardıkları da az değildir. İstatistikleri kıyaslayıp bir şey yokmuş gibi davranmak insanî değildir, vicdansızlık ve insafsızlıktır.
Evet, insanlar özgürdür ama hiç bir hukuk sisteminde sınırsız özgürlük yoktur. Her insanın özgürlüğü, başkasına zarar vermeyecek, hiç bir kimsenin hakkını ihlal etmeyecek alanla sınırlıdır. Bu dünyada, dinî olsun gayrı dinî olsun yahut laik olsun hiç bir düzende kulların zararına yol açan günahları işleme özgürlüğü tanınmamıştır. Virüse inanmamak, toplumun kurallarına aykırı davranma ayrıcalığı ya da başkasının hakkını çiğnemeye meşruiyet kazandırmaz. Toplumda ortak huzurun ve sosyal adaletin temini için ortak kurallara uymak zorunluluğunda inanan da inanmayan da eşittir.
Madem virüsün bulaşmasını ve yayılmasını önleyen kurallara uymamak, başkasının hakkını ihlaldir, madem bunda başkasının ölümüne sebep olmak vardır, o halde sorumluluğu bulunan yetkililer, masum vatandaşları korumak için bu işe daha bir ciddiyetle el atmalı, bu konuda gevşeklik gösterilmemelidir, hak ihlal edenlere sürüncemede bırakılmaksızın ivedilikle caydırıcı cezalar verilmelidir. Unutulmamalıdır ki caydırıcı olmayan ve geciktirilen ceza, adalet değildir.