KÜÇÜK AYRINTILARIN BÜYÜK MARİFETLERİ
Matematikte sıfır sayısı tek başına hiç bir şey ifade etmez, bir “hiç” ten ibarettir. Oysa bir sayının sağına gelse o sayıya kat kat değer kazandırır; soluna gelse de kat kat değerini düşürür. Örneğin: 5 sayısının sağına sıfır gelse değeri beş’ten elliye çıkar; soluna gelse değer kaybederek “yarım” olur. Bunun günlük hayatın her alanında da örnekleri vardır.
Çok katlı bir inşaat yapılırken binayı ayakta tutacak kolonların demirlerini birbirine bağlayan ince yumuşak teller kullanılır. O ince teller kalın demirleri tutar, birbirine bağlar; demirler çimentoyla imtizaca girişince koca binayı sırtında taşır.
Koca bir makinenin cıvatalarından birinin yivleri, dişlileri ayrıntıdır ama o makinenin çalışmasında önemli ve büyük rolü vardır. Bir dişin kırıldığını düşünün, o makineyi zorlar ve büyük bir arıza oluşturabilir. Büyük arızaların temelinde basit sanılan küçük ayrıntıların işleyişini yapmaması yatıyor.
Devasa çığlar, ufacık kar tanelerinden oluşur.
Küçücük bir bebek, ağlaması tuttu mu bütün mahalleyi ayağa kaldırabilir. Aslında büyükleri dize getiren küçüklerdir. Dünyayı titreten sultan, evinde küçük çocuğunun oyuncağı olur. Bütün büyük olayların temelinde basit ya da küçük görülen şeyler yatıyor.
Küçük ipuçları büyük olayları ortaya çıkarır. Onlardan hareketle önemli sonuçlara ulaşılır. Küçük kırıntılar büyük lokmaların yutulduğuna gösterir. Küçücük bir cam parçası, koca güneşi içine alır, ışığını gözlere ulaştırır, kişinin dikkatini çeker. Küçük izler, büyükleri işaret eder. Küçük tohumlar, çekirdekler içlerinde koca ağaçların programını taşıyor. Hardal tanesi kadar küçücük insan hafızası, bütün bir ömrün bilgilerini içinde saklıyor. Demek, her büyüğün küçük izleri, işaretleri, her küçüğün büyük marifetleri vardır.
Küçüğün kendisinden beklenmeyecek tarzda büyük işler görmesi, zorunlu olarak onun marifeti olmadığını akla getirir. Yeni doğmuş küçük bebek Musa’nın Firavunun kucağında iken, sakalını tutup çenesini vurması Firavun’u bu beklenmedik güç karşısında endişelendirmiştir. Bu nedenle Musa (AS)’ı öldürmeye yeltenmişti. Çünkü bir bebekte böylesine bir kuvvet olamazdı.
Küçücük şeylerin büyük marifet sergilemeleri, haddizatında kendi hünerleri değildir. Büyük şeylerdeki harikalığın aynısının küçüklerde bulunması, ikisini de yaratanın aynı zat olduğunu gösterdiği gibi, en büyük ve olağanüstü Kudrete sahip bir zatın san’atı olduğunu da gösterir. Güneş sistemindeki san’at, harikalık ve yaratılışına gösterilen özen ile bir “sivrisineğin gözü”ndeki aynıdır. Bu nedenle sivrisineğin gözü, ya da pirenin midesi, güneş sistemi kadar olağanüstüdür.
Küçüklerde görülen olağanüstü işleyiş aslında onları yaratana aittir. Onlar O’nun kudretinin bir nevi perdeleridir.
Büyük nehirlerin membaları, kimi yeren kaynayan, kimi bir kayadan sızan küçücük sızıntılardır. Mısır’ı baştanbaşa sulayan ve çöllere hayat veren Nil nehri küçücük bir tepeden doğar. O tepenin tamamı su olsa Nil’in on günlük akıntısındaki varidatına yetmez. Perde arkasında harika bir Kudret Eli’nin işlediği, bütün yıl boyu akan Nil’in suyunun O’nun Rahmet hazinesinden aktığı apaçık anlaşılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim, taştan fışkıran nehirlere dikkat çekmektedir. Bu hakikati anlamayanları “kalpleri taş gibi katılaşmış” olmakla niteleyerek şöyle buyurmuştur: “Sonra bunun ardından yine kalpleriniz katılaştı; şimdi onlar, taş gibi, hatta daha da katıdır. Çünkü öyle taş var ki, içinden ırmaklar fışkırır; öylesi var ki, çatlar da ondan su çıkar, öylesi de var ki, Allah korkusundan aşağı yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara, 74.)
Yaratıcının hayran bıraktıran bu büyüklüğü karşısında “Allahu Ekber!” demek gerekir.