“EVDE KAL” ÇAĞRISI
Bütün dünyayı saran, Avrupa ve Amerika’ya diz çöktüren Koronavirüs ülkemizi de kuşatmış durumdadır. Maalesef ölü ve vaka sayısı artıyor. Hatta ünden güne sayı katlanıyor.
Bütün yetkililer, bütün uzmanlar, bütün ehl-i insaf herkes, bu virüsü ve dolayısıyla ölümleri durdurmanın tek ve en etkin yolunun evde kalmak, dışarıda dolaşmamak olduğunu söylüyorlar.
Bunu sağlamak için okullar tatil edildi, camiler kapatıldı, seyahatler, toplantılar vb. insanları bir araya getiren ne varsa iptal edildi. Sadece şu var ki halk zorunlu ihtiyaçlarını görsün diye bütünüyle sokağa çıkma yasağı uygulanmıyor. Lütfen kurallara ve uyarılara uyalım. Atalarımız, “ Ulu sözü dinlemeyen ulur.” demişler. Bu kadar büyüğün uyarısı da ulu sözdür.
Zorunlu olarak evden çıkanlar kuralına uygun çıkıyorlarsa onlara bir diyeceğimiz yok. Ama laf dinlemeyenler, keyfi olarak evden çıkıp kurallara uymayarak avare dolaşanlar, kendilerine zarar dokunmasa da, katil virüsün bulaşmasına dolayısıyla ölümlere de sebep olacaklarını bilsinler.
Bunun vebalinin altından kalkamazlar.
Bunun şakası yoktur, bu virüsün halkın anlayışındaki şekilde duası da yoktur. Bunun duası evde kalmak ve korunmaktır. Bunu uyguladıktan sonra herkes Rabb’i ile baş başa özel duasında “ Ey Rabb’im bizi koru, bizi bu beladan kurtar.” diyebilir. Başka duası yoktur.
Sosyal medyada çeşitli dualar yazılıyor. Sosyal medyada yapılan duaların teselliden ve başkalarına da dua hatırlatması yapmaktan öte bir anlamı yoktur. Dün baktım birisi durumunda “ Kâbe’ de yapılan dualar hürmetine bizi bu virüsten kurtar.” şeklinde dua yazmış. Düşündüm: Yahu bu virüs Kâbe’de tavaf eden ve orada dua edenlere de bulaştı. Onlardan da memlekette birçok insana bulaştı. Onun için “ Kâbe’deki dualar hürmetine...” şeklindeki duaya şaşırdım.
Her musibet Kader-i İlahi’den beşere atılan bir tokattır. Ancak bu tokadın oluşmasında insanın bazı tutum ve davranışları sebep olmaktadır. Kur’an-ı Kerim, “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı (bozulma baş gösterdi). Böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” ( Rum, 41.) buyurarak buna dikkat çekmektedir.
Virüs musibetine bizi mahkûm ettiğine inandığım temel sebeplerden bir-iki tanesine kısaca işaret etmek istiyorum:
Bu virüs musibetinde insanların Allah’ın haram kıldığı ve iğrenç diye nitelediği hayvanların etlerini yemeleri temel sebeplerden biri olmuştur. İhtiyaçtan değil, aksine zenginliğin verdiği şımarıklık ve azgınlık nedeniyle iğrençliğin en aşağılık durumuna düşmüşlerdir.
Eğer iman ve teslimiyet olmazsa, genelde zenginlik istiğnaya (kendini ihtiyaçsız görme düşüncesi), istiğna ise Rabb’lıkla eş anlamlı olan Samed sıfatına sahip olduğu vehmine götürür. Gerçekte Samed (hiçbir şeye muhtaç olmaması ve her şeyin O’na muhtaç olması) ancak Allah’tır. Buna kapılan kişide, “hiç kimseye ihtiyacım yok herkes bana muhtaç” kuruntusu oluşur. O da şımarıklık ve azgınlığa götürür. Bu ise aşağılık ve iğrençliğe yol açar.
Ku’an-ı Kerim bu durumu “Hayır, insan kendini yeterli, ihtiyaçsız gördüğü için mutlaka azgınlık eder.” ( Alak, 6-7.)ayetiyle ifade buyurmuştur.
Yine şımarıklığın bir sonucu olarak, zamanımızda şehir evleri hayvanlarla birlikte yaşamaya uygun olmadığı halde, hiçbir haklı gerekçe yokken sırf keyif için evde bazı hayvanlarla ve şeriatın necis kıldığı köpeklerle yaşamak böylesi musibetlere yol açtı. Yaratıcı tarafından uçsuz bucaksız ufuklara doğru uçmak üzere tasarlanmış ama kafeslere hapsedilmiş kuşlar, daracık akvaryuma hapsedilmiş balıklar… Yaşamına uyun düşmeyen yerlerde kendi keyfi için hayvanı zorladığı için de ayrıca zalimlik yapmış olmaktadır. Oysa köpek, köylerde koyun, keçi, sığır gibi evcil hayvanları korumak için bir bekçidir. Şehirlerde de emniyet, arama, kurtarma gibi maslahatlar için fayda sağlar.
Hayvan beslemek için köy, bahçe, toprak lazım. Apartmanda bu olmaz. Yarasa, maymun gibi her iğrençliği denemek de insanın azgınlıkta sınır tanımadığını gösterir.
Evet, insan bu musibetlerden korkar. Ama imanımızdan dolayı fazla korkmamalıyız. Biz inanıyoruz ki üstad Bediüzzaman’ın deyimiyle “Sultan-ı Kâinat birdir, her şeyin anahtarı O’ nun yanında her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir. O’ nu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden korkulardan kurtuldun.” Ancak bu korkusuzluk bizi tedbirsizliğe sevk etmemeli. Tedbirimizi alır ve Cenab-ı Hakk’ın iradesine teslim oluruz. Bir olay olunca çözüm üretenler yaraya merhem olanlar değil de bilgi kirliliğine yol açacak ölçüde işin edebiyatını yapanlar çok olur. Bu nedenle yetkili ve uzmanların dışındaki bilgi ve tavsiyelere itibar edilmemelidir.
Lütfen yetkililerin tavsiyelerini ciddiye alalım. Duyarlı olalım ve evde kalalım.