İNSANIN DÜNYADAKİ İMTİHANI
İnsanlar; imtihan edilmeden sadece iman ettik demeleriyle bırakacaklarını mı sandılar? (Ankebut/2) Muhakkak biz onlardan öncekileri de imtihan ettik. Elbette Allah doğru söyleyenleri bilecek (onların doğruluğunu ortaya koyacak) ve elbette yalan söyleyenleri de bilecektir. Yoksa kötülük yapanlar bizi geçeceklerini (bizden kurtulacaklarını) mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar. (Ankebut/3,4...
Evet, insanın dünyadaki imtihanı, belki de en ağır ve çetin olanın başında; kişinin sevdikleriyle sınanmasıdır. Kişi dünyada, en çok neyini seviyorsa; Aziz ve Celil olan Allah, bazen onu o sevdikleriyle sınavdan geçirir. Çünkü söz konusu sınamalar, iman etmiş aciz ve günaha meyilli olan kullar için; birer uyarı ve nasihat mesabesindedirler. Kul sevdikleriyle/sevdiği şeyleriyle sınanırken, her şeyin Allah’tan olduğuna inanıp ve kendisi için hayırlısını istediği zaman; Yüce Allah nezdinde mükafat alır.
İmtihan dünyasında, Aziz ve celil olan Allah; iman eden kullarını, önce sevdikleriyle imtihan edip onların sabır, sadakat ve metanetlerini denemeyi Murad eder! Allah-u Teâlâ, hastalık vermekle, ticarette zarar ziyan ettirmekle, mahsulleri eksiltmekle; bazen kişiyi eşiyle, çocuğuyla, akraba ve komşularıyla sınamakla, onların sıkıntı, bela ve musibetlere karşı olan sabır ve metanetlerini dener... Evet, eşi ve çocuğu demişken; bunu bire bir yaşayan ve bu tür birçok hadiseye şahit olan insanlardan biri olduğumuz için biliriz!...
Fıkradır anlatılır: Adamın biri; ya Rabbi bana altun, hatun ve faytun (fayton) ver diye dua edermiş! bunu duyan kişi de; yahu sen neyi eksik bıraktın ki diye takılmış? Hakikatten altun demek sermaye demek, hatun eş ve faytun da binek demektir. Her insan, dünya hayatında söz konusu olan bu üç şeye sahip olmak ister amma; bunların bir elde edilmesi, birde elden çıkıp gitmesi var. Yâni bunlara sahip olmak isteyen her Müslümanın, bu üç şeye sahip olmadan önce; her şeyin hayırlısını ve hakkından gelebilecek şeyleri istemesi, takvalı olduğunu gösterir.
Örneğin bir kişi, önce çok yoksul ama bir zaman sonra büyük servetlere sahip olabilir. Tam aksini de düşünmek gerek. Adam atadan babadan kalma büyük bir mirasa konduktan sonra; har vurup harman savururcasına, gereksiz ve malayani şeyler uğrunda harcayıp bitirmekte var. Kendisini yaratan ve rızıklandıran Allah’a karşı; samimi olup olmadığı konusunda imtihan edilmekle, her şeyini kaybetmekte var. Misal olarak, Hz. Eyyub (a.s u verebiliriz. İlk önceleri çokça evlat ve mala sahipken, gün geldi imtihanı gereği yiyecek ekmeği bile bulamayacak duruma geldi. Onun daha ağırı işe, sıhhati elinden alındı. Ama Hz. Eyyub (a.s); Rabbine olan sadakatini, bağlılığını ve güvenini hiçbir zaman kaybetmedi. Bir müddet sonra, sınaması son bulduğunda, Rabbi ona sıhhatiyle birlikte birçok evlât, mal ve mülke vermekle onu mükafatlandırdı adeta.
İnsanın dünya imtihanı, kulun istek ve iradesiyle değil; tamamen ilahi Murad gereği tayin edilen zaman ve mekânda tecelli eder. Onun için, her an her şeye hazırlıklı olmalı, mal ve mülkün gerçek sahibinin Aziz ve Celil olan Allah olduğuna inanmalıdır. Çünkü aksini düşünen kul/kullar, gün gelir bunlarla sınanır da; imtihanı kaybeder. İster inanın ister inanmayın, bundan on onbeş sene önce, dünyevi olarak fakir, şahsiyet olarakta mütevazı ve kendi halinde olan bazı kimselerin; bazı sebepler vesilesiyle maddi durumları iyi olduğunda; ikinci evliliğin yanı sıra, birçok değer yargılarıyla birlikte eski âile bile kaybedenleri biliriz.
Onun için kul, ben iman ettim işim tamamdır nasıl olsa Müslümanım; Allah affedicidir bizi affeder deyip nefis ve şeytanın vesveselerine kanar da, kulluk vazifesini bir kenara bırakmakla imtihan olmayacağı zehabına kapılmakla kurtulacağını zannetmesi kendi kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Çünkü Aziz ve Celil olan Allah, insanlar imtihan edilmeden iman ettik demeleriyle kurtulacaklarını mı sandılar buyurmakla; ahiret yurdunda azap ve hesabın varlığına dikkatlerimizi çekmektedir. Yani hem dünya hayatındaki imtihan, hem de ahiret yurdunda kulun dünyadayken amellerinin karşılığı olarak karşısına çıkacağı hatırlatılmaktadır.
İnsan, kendisine isabet eden herhangi bir musibete karşı, ilk etapta isyana kalkışmadan; başına gelenin ilâhi bir imtihan ve hikmet olduğuna inanarak teslimiyet göstermesi; kulun Rabbine karşı olan tevekkülle, yakın, sadakat ve teslimiyetinin bir göstergesidir. Aksi halde nisyana kapılıp, isyana teşebbüs ettikten sonra istiğfar etse de, affı umulsa da, sınavı kaybettiğini bilmesi lazımdır. Rabbimiz kaldıramayacağımız yükü bize yükleme ve bizi zor şeylerle imtihan etme. Âmin. Kalın sağlıcakla efendim…