ÇİFTÇİLİK
Şanlıurfa vaizlerinden merhum Cuma Hoca, çok değerli bir âlim ve fazilet sahibi bir kimseydi. Çocukluğumda Arapça dilbilgisine ait "Binâ" kitabını kendisinden ders almıştım. Cuma Hoca bir gün dedemle karşılaşınca sevgiyle ellerini sıktı ve kucaklaştı. Dedemin nasırlı ellerini görünce, "Hacı efendi, artık yaşlandın, hâlâ tarlada çalışıyorsun. Tarla işi çok zor, bak ellerin ve ayakların nasır tutmuş. Bu yaşınla nasıl çalışabiliyorsun?" dedi. Dedem şöyle cevap verdi: "İşê me jı îşê we zehmettırı lê belê jı îşê we helaltırı!" (Bizim işimiz sizin işinizden daha zahmetlidir ama sizin işinizden daha helâldır)
Bu cevap Cuma Hoca'nın çok hoşuna gitti ve "Heci, ben vaizim ama sen bana büyük bir nasihat ettin" dedi. Daha sonraki zamanlarda da dedemle her karşılaştığında "Heci, o güzel sözünü bir daha söyle" deyip tekrar ettirirdi.
Evet, çiftçilik, bağ ve bahçe ile uğraşmak belki bedenen yorucu ve zahmetlidir, ama hırstan uzak durmak ve farz ibadetlerini ihmal etmemek şartıyla, zihnen ve ruhen rahatlatıcıdır. Ayrıca yetiştirdiği ürünlerden kuş, böcek ve insanlar istifade ettikçe sahibine sevap kazandırır, sadaka hükmüne geçer.
Sahabeden Muaz bin Cebel (RA) da tarlada çalışanlardan biriydi. Elleri sertleşmiş ve nasır bağlamıştı. Tebük seferi dönüşünde sahabelerle musafaha ederken, Muaz (RA) ellerinin nasırlarından dolayı elini uzatmaktan çekininmiş. Peygamberimiz (ASV) Muaz’ın bu tavrını fark edince, mübarek elini uzatmış, utana sıkıla ellerini uzatan Muaz'ın ellerini sıkıca tutmuş, bir rivayete göre de Muaz'ın avuç içini öpmüş ve "Bu ellere Cehennem ateşi dokunamaz" buyurmuştur.
Çiftçilik zahmetli bir emek taşıdığı gibi, birçok yaratığın rızkına da vesile olmaktadır. İşte diğer işlerden ahiret açısından daha kazançlı duruma getiren de bu özelliğidir. Geçenlerde bir gece vakti bir dut ağacını bir süre inceledim. Karıncalar, gece kuşları, çeşitli böcekler her biri kendine uygun tasarlanmış rızkını taşıyordu. Hatta bir kirpinin de gelip ağacın altına düşen dutlardan yediğine şahit oldum. Bütün bu yaratıklar bu ağacı yetiştiren ve emek veren sahibine lisan-ı hal ile dua ediyordu. Diğer tüm meyve ağaçlarında da, tahılda da tüm tarım ürünlerinde de durum aynıdır. Her bir canlının ondan istifadesi vardır ve mutlaka Rahmet-i İlahî onu muhtaçlara ulaştırmaktadır. Bütün bunlar emek veren çiftçi için sadaka hükmündedir.
Çiftçilerimizin bu açıdan ne kadar şanslı olduklarını düşündüm. Uhrevi kazanımlar için bu zahmete değer. Yeter ki farz ibadetlerini ihmal etmesinler; bütün çalışmalarını ibadet haline getirebilirler.
Yeryüzünü mamur duruma getirmek, bütün canlıların hak ve hukukunu gözetmek de insana yüklenen görevlerdendir. İnsan yalnızca kendini düşünmeyip kendisi için yaratılan ve hizmetine verilen diğer canlıları da düşünmek durumundadır. Yeryüzünün halifesi olarak tayin edilmesi bunu gerektirir. Helal dairesi içinde hem kendi rızkını temin etmek hem de diğer canlıların rızkına vesile olmak İnsanın asıl görevi olan ibadetin de bir parçasıdır.
Çiftçilerimizin dikkat etmeleri gereken önemli hususlardan biri de öşür adı verilen ve farz olan zekâtı ihmal etmemeleridir. Kuşlar, karıncalar, böcekler gibi yaratıkların muhtaç oldukları rızık paylarını Rezzak olan Allah çeşitli vesilelerle ulaştırıyor ancak muhtaç olan insanların da payının verilmesini görev olarak ürün yetiştiren tarla sahibine emretmiştir. Ürünün onda biri olan bu farz sadakayı vermedikçe, diğer sadakalardan da sevap alamaz. Unutulmamalıdır ki zekât, malı azaltıcı değil, aksine bereketi sağlayan temel unsurdur.