Yanlışlar ve Doğrular 2
28 Şubat’ın Müslümanlar üzerinde bıraktığı derin izler vehırpalanmanın etkisiyle sistem içi siyasete savrulan Müslüman kesimin ikiyeayrılmasının etkileri atlatılmadan, Suriye savaşı ile bölgeye, İslam’a, siyasetebakışta da önemli değişiklikler olmuş, açı giderek kimi yerde yüz seksendereceye çıkmıştı.
Bu yüzden Suriye savaşını değerlendirmek demek, tüm bu bakışaçılarını ve derinleşmiş fikir ayrılıklarını da değerlendirmek anlamınagelmektedir. Bu açıdan, bu konu, hele de gelinen bu riskli süreçte elealınırken ki kaygımız, tezlerimizi birbirimize kabul ettirip, bak biz haklıçıktık gibi yaklaşımlardan uzak, doğruyu aramaya yönelik bir yardımlaşmatarzında cereyan etmeli.
Suriye konusunda sadece hükümet değil, toplum olarak bizlerde hatalar yapmışızdır.
Bu bağlamda konuyu ele alırken, yanlışları ve doğrularıtespit etmeye odaklanırken, elimizde sağlıklı ve makul ölçütlerin olması önemtaşır.
Doğru ve yanlışları tespit etmede en önemli yaklaşım,zeminle ilgilidir. Zira yanlış zeminde, doğruluk boy vermez.
Suriye konusunda yanlışları tespitte kullanacağımızargümanları yerlerine yerleştirelim ve resme bu temelden bakalım.
Neo Osmanlıcılık: Neo Osmanlıcılık, günümüzde aşırımilliyetçiliğe tekabül eden uygulama ve fikirler barındırır…
Türkiye’nin küresel vesayetten kurtulması arzu edilendir.Ancak Batı ile aynı politikaları bölgede uygulamaya namzet bir görünüm arz edenNeo Osmanlıcı politikalar bunun yolu değildir. 15 Temmuz’a rağmen, Türkiye,hala bile batıya karşı sağlıklı bir tavır alamamıştır. Eğer ABD, PYD’yidesteklemese, FETO konusunda bile ısrar etmez ve ilişkileri eski seviyesinegetirir gibi bir izlenim mevcut.
Eski bir CİA ajanı olan Robert Dawid’in 8 Ocak 2017’ demedyaya düşen yazısından bir kesit:
“ABD bir demokrasi değil. ABD Rothschild'lerin kontrolündekibankaların yönettiği iki partili Tiranlıkla yönetilen, Faşist ve kurumsal birdevlettir. Hal böyleyken bizim Türkiye'yi eleştirme hakkımız yok. Benim bakışaçıma göre Türkiye kesinlikle merkezi bir ülke. Türkiye, Orta Doğu'da yenidendüzen sağlayıcı rolünü aldığı müddetçe işlediği her türlü günah affedilmelidiye düşünüyorum. Orta Doğu'da düzen sağlayıcı bir role bürünmek için de Rusyave İran ile işbirliğini güçlendirirken Suudileri ve İsrail'i de yeniden dar biralana sıkıştırması gerekiyor.”
Bu açıklamanın,” Türkiye, Orta Doğu'da yeniden düzensağlayıcı rolünü aldığı müddetçe işlediği her türlü günah affedilmeli diyedüşünüyorum” cümlesinin ne kadar küstahça ve onur kırıcı olduğu bir tarafa; Türkiye’nintekrar emrimize girmesi halinde onu affedebiliriz demenin, önceki ilişkininsağlıksızlığını ortaya koymaktadır. Bunagöre, Türkiye, Ortadoğu’da düzen sağlayıcı bir rol almış ama bu roldenvazgeçmiş, günah işlemiş. Muhtemelen nedeni “Affedici”’nin PYD’yidesteklemekten vazgeçmemesi. Yani Türkiye’nin vesayetten kurtulma kaygısıdeğil. Yazı, açıkça bunu ifade etmekte.
Bu resimde, ilkesel olmayı önceleme olanağını yok eden biryaklaşım mevcut. Bu yaklaşımla sağlıklı bölgesel politikalar izlemek mümkünolmamaktadır.
Küresel sistemin yönettiği ve İslam’ın etkisizleştirilmesi,Müslümanların zayıflatılması, İsrail’in bekasını amaçlayan ve sırayla gelenişgal ve talanlarla devam eden sürecin, Türkiye, İran ve diğer Müslümanülkeleri de kapsayacağı bir süreç olan Arap baharının halkalarına eklenenSuriye savaşının nedeni, 2006 Hizbullzah-İsrail savaşının intikamı, İran’asaldırmadan önce, çevre temizliği, engellerin kaldırılması, direnç noktalarınınzayıflatılması. Suriye’yi, başını İran’ın çektiği direniş eksenindenvazgeçirerek, İsrail’le dost olmasın sağlamak.
İşte, Lübnan’da, şüpheli Hariri suikastı ile askerlerini Lübnan’dançıkartmak zorunda bırakılan Suriye’den, Hamas’ın da çıkarılması ve sonra, iççatışmalar için düğmeye basılması hep ardarda gelmiştir.
İlk yanlış, yanlış safta yer almaktı. İlk safın yanlışolduğu artık ABD’nin tavrından da açıkça belli olmuştur. Bu aşamada Türkiye’ninABD’ye karşı konumlanması eskiye oranla daha sağlıklı ve reel politiğeuygundur.
Türkiye’nin ABD ile aynı safta yer alması, savaş boyunca,Türkiye’nin, komşusuna yapılmak istenene engel olma pozisyonuna girmesininönünde bir engel olmuştur. Oysa bugün, Suriye’ye dayatılantekliflere/tehditlere aracılık etmemekte; engel olmaya ve Suriye’nin toprakbütünlüğünden yana bir çizgiye yaklaşmış bulunmaktadır.
Kimi çevrelerin, geçmişte, Irak savaşında faydasağlayamadık, 1 Mart teskeresi yanlıştı; Suriye’de öyle olmayacak tarzındakisöylem ve yaklaşımları da ülkeye zararlı olmuştu. Zira bu yaklaşımın, Suriye’yi, PYD’ yi Kuzey Suriye’ye yerleştirmeye sürüklemişti.
Rusya ve İran’la birlikte hareket etme pozisyonunagelineceğine dair işaretlerin belirmesi, öte yandan Irak’la da ilişkileriniyileşme eğiliminde oluşu, reel politiğe daha uygun sayılabilir.
Diğer bir yanlış, seçilmiş Esad’ın gitmesi gerektiğiyönündeki ısrardı. Bu ısrar, savaşın uzamasına ve en az üç yüz bin insanın dahaölmesine, milyonların daha göç etmesine ve birçok şehrin daha da harap halegelmesine neden olmuştu. Sadece 2016’da, Akdeniz suları başta olmak üzere,çeşitli denizlerde beş bin Suriyeli hayatını kaybetmiştir.
Yine, İran’ın müttefiki olan Suriye’nin, İran demek olduğu;aralarındaki askeri ve savunma anlaşmaları da göstermekteyken, Suriye’yesaldırmak, İran’a saldırmaktı. Bu husus görmezden gelinmişti.
Özellikle iktidara yakın duran kimi sivil toplumkuruluşları, yardım dernekleri, kanaat önderleri, medya kuruluşları, yazarlar,akademisyenler ve yetki sahipleri, kimi zaman savaşın devam etmesinden/ uluslararası müdahaleden yana politikaları destekleme görünümü vermişlerdir.. Bukesimlerden bazıları, hala da mevcut iyileşmeleri/politik değişiklikleri kabuletmeyip, eski politikaları desteklemeye devam etmektedirler.