İnsan eleştiriye susuz
Geçen hafta kitap fuarı vesilesiyle tanıştığımız değerli şairve yazar Misbah Hicri hocam Ruhumun Masalı Şehr-i Urfa kitabımızla alakalı GapGündemi gazetesinde20.04.2017 tarihli “ ŞahinDoğan Ruhumun Masalı Şehr-i Urfa ” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyıgörünce çok mütehassis oldum ve zat-ı âlilerine gönülden teşekkür ettim.Evetinsan iltifata susuz ama ondan daha çok eleştiriye. İltifat eden çok fakathakkıyla eleştiren bir elin parmakları kadar az. Bir kitabı iltifatlar değilsadece eleştiriler olgunlaştırır. Misbah Hicri hocamın yazısını bu bakımdan çokkıymetli buldum.Katılmadığım ve tavzih edilmesi gereken yerler tabii ki var amaönemli olan onlar değil, eleştirilmeyi hak etmek. Yazıyı aynen takdimediyorum.
“Her ne kadar bu kitabın yazarı "Şehr-i Urfa"demişse de ben "Şehr-i Ruha" demekten haz alırım. Bu ibare bana dahakadim ve otantik gelir. Kente dönük düşlere duygusal yaklaşımları yüklemearzusunda olan yazar, politik tercihlerden uzak desek de dinsel olgularıreferans gösterdiği gibi sahiplendiği düşünce ekseninde kendini ifadeetmektedir.
Şimdiye kadar yerel ve ulusal gazetelerde, dergilerdeyazıları yayınlanan Şahin Doğan bu kez yazdıklarını birleştirerek bir kitaptatoplayarak baş-göz etmiş. Yazar, tarihsel özellik taşıyan, belgesel içerikli,anı, gezi ve deneme yazılarından oluşan mistik bir hava içerenleri bu kitaptabizlerle paylaşmakta...
Daha önce görev yaptığı Yozgat'ta "Yozgat KentTarihi" adı altında mesleği gereği bir çalışma yapmış. Yine mesleği olansanat tarihçiliğini öne çıkararak "Şehr-i Urfa" ile tarihe notdüşmüştür. Şahin Doğan'ın ismi bana aşina gelse de ilk kez tanışıyorduk.
Benzer kitaplar, renkli fotoğraflarla vilayet ve belediyelertarafından yayınlanmış. Onun "Sanat Tarihi Ana Bilim Dalından"yetişmesi bu alanda yüreğinden gelen serzenişleri, tarihe ve geçmişe olansaygısıyla yeniden paylaşması takdir edilir. Bazen bir memlekete neyin yaşanıpneyin yaşanmadığını geriye bakıp tarihi görev ve sorumlulukları olan kişilerlekonuşup görüşmek, yazılı eserleri tarayarak önemli bulgulara erişilmesine nedenolur. Yetenekli ve başarılı bir edebiyat dili kullanarak farklı kelimelerleadeta yazı yazma yeteneğini ortaya koymuştur. Fazla ve sıradan kelimelerkullanmadan, tarih hakkında ki yeteneğini ve edebiyata olan sevgisini ortayakoymayı başarması mutluluk verici. Önsözün tarihine baktığımız da Ağustos 2014de basılmasına rağmen ben kitabı yeni gördüm. Bu birazda Urfalı yazarlarınilişki ve iletişim kopukluğu yaşadığını göstermektedir.
Kitabın yazılarını ara başlıklar altında toplayarakgruplandırmış. "Dibace"(önsöz, sunuş) ile başlamış. "Rıdvaniye(Rızvaniye, Zulmiye) ve bazı intibalar" başlığı altında yorum vetahlillerde bulunmuş. "Bir günlük gezintiden arta kalan" başlıkaltında yazdıkları hayli ilginç, okumaya değer yazılar.
Yazar "Garip çizgilerle dolu Gümrük hanı ve diğer bazıhanlar" deyip tanıtıcı bir üslup içinde sıralamış. Gezip gördüğü hanlarıntarihte önemli misyon yüklendiğini belirtirken, bu hanlardan biri olan"Bêkesler Hanı" (kimsesizler hanı) ndan haberdar olmadığıanlaşılıyor. "Harran Kapısı'nın" dışın da kapının hemen yanında biryerde... Kimseleri olmayanların, yolda kalmışların, yoksul insanların sığıntıyeriymiş. Askeri kışla, ardından ahır olarak kullanıldı. Yapısı duruyor, durumumeçhul.
Kitaba gelince; kitap bir albüm niteliğinde... Keşke ofotoğraflar konulmasaydı. Haydi fotoğraflarla süsledin neden siyah beyazolmasına katlandın. Biliyorum, renkli fotoğraflar kitabın maliyetini artıracağıbir gerçek. Şahin Doğan "Ruhumun masalı" dediği Şehr-i Urfa'yıkitabını ortaya koyarak muradına ermiş, okuyucusuyla paylaşma fırsatını bulmuş,ancak siyah beyaz fotoğraflarla (üzülerek yazıyorum) kitap adete kirlenmiş.
İlkönce bir tarih kitabı sandım. Ancak okudukça felsefi,sosyolojik ve ruhsal anlatımlarla farklı bir kitap olduğunu gördüm."Minnacık bir hayat sergüzeşti" diyerek "verili ve kurgulu birdünya içinde" yaşananları paylaşması, "cami avlusu, hüzün vemelankoli" ile "buruk bir hesaplaşmaya" girip "son sözyerine" bir şeyleri paylaşmanın hoşnutluğunu yaşamaktadır. Düşünceleriniinançsal bir yapıya büründüren ve felsefi boyutuyla düşünsel bir yapıyakavuşturan yazar, gelecek adına umut verici... Bir kaç trajik vakayıokuyucularla paylaştığı gibi, hiç alakası yok iken birden bire bir porteyleokuyucuları buluşturup minnet borcunu öder bir hal içine girmiş. Eminim o da builk kitabı olmasından dolayı nasıl yaparımın hesabına girmiş.
Hayat hikâyesine farklılık katma adına tarihi mekânları birgezginci edasıyla gezmiş. "Çukur Han" dediği kendi gördüğü veya birfotoğrafta gördüğü şekliyle anlatmış. Oysa Çukur han'ın ortasındaki kümbetşeklindeki havuz eskiden yoktu. Ben onun hatırladığım yıllarda hanın ortasıboştu. Taştan bir yuvarlak yalak vardı. Hanın batı kapısının köşesinde bir muslukve önünde küçük siyah bir curun (kurna) vardı. İnsanlar suyunu o musluktantemin ederdi. O sudan kovalarla bu havuza aktarılırdı. Gümrük hanı ihracat,Çukur han ithalat yerleriydi.
Yazar bir sanat tarihçisi olarak gezdiği mekânlarla sınırlıkalmadığını, yeni tarihi kültürel varlıklarla bizleri buluşturacağını tahminediyorum. Urfa coğrafyasının çevrelediği sınırlar içinde tarihi mirasısahipleneceği gibi şehirleri ayakta tutan, insan manzaralarını da görmezdengelmeyeceği, dolayısıyla insansız şehir, şehirsiz insan olamayacağıbilinmeli...
Yazar hafızasında yer etmiş yaşamdan parçaları, tablolarhalinde sunmakta... Tıpkı şehrin o girift sokaklarını arşınlarken gördüklerinipaylaştığı gibi... Bildik ve defalarca yazılmış kültürel varlıkları, tarihiabideleri, kadim güzellikleri yeniden kucaklama çabasına yeniden girmiş.Geçmişin derin izlerini paylaşırken bu konuda az sayıda da olsa araştırmayapanlarla el ele tutuşması sevindirici. Ancak geniş bir çevreyle diyalogkurması daha etkili olurdu. Başarı dileklerimle...”