ŞAİR NABİ’DEN BÜTÜN ÇAĞLARA NASİHATLER
Şairler Sultanı Urfalı Yusuf Nabi, Oğlu Ebü'1-Hayr Mehmed Çelebi’ye nasihatlerinden oluşan ve kendi dönemi için olduğu kadar günümüz için de şaşmaz ve değişmez dersler ve nasihatlerle dolu olan Hayriyye’de oğluna nasihatler ediyordu. “Ey oğul,”diyordu. Ey babasının canı; dünya meşgalesinden önce insan için önemli ve gerekli olan şey budur ki; istediklerinin daima sonunu düşün ve böylece din evi onarılmış olsun. Cahillik ile ebedî hayattan mahrum olma ve iyi ile kötüyü ilim vasıtasıyla birbirinden ayır… Sana ayrılmış olan rızık elbette seni bulur. Öyleyse açgözlülükten ele geçen yalnızca yüzsuyu dökmektir… Söylediğin az, manası çok olsun… Rüzgâr gibi her yere girip çıkma, güneş gibi de her kapıyı dolaşma… Sakın mertebe ve makam sarhoşu olma…Vardığın meclis doğru yolda insanlarla dolu olmalıdır, fesat ve kötülük kumkuması olmamalıdır. Mecliste sürekli susup durma; yeri geldikçe dil ol, yeri geldikçe kulak!Asla oyuna rağbet etme ki gaflet elinde oyuncak olmayasın…
Şair Nabi sadece Hayriye’de değil şiirlerinde de bütün çağlara hitap eden mesajlar sunuyordu. Bütün zamanlarda; yoldaki işaretler olarak okuyabileceğimiz berceste mısralar ile serlevha niteliğinde öğütler sunuyordu her birimize. Biz de bu yazımızda bu yol levhalarından bir demet sunalım istedik. Buyurun birlikte yola çıkalım ve bu levhalara bir göz atalım.
Saray şairi de olan Şair Nabi mevki sahiplerine seslenecektir, mevki sahibi olunca zafer sarhoşu olmayın diyecektir. Zira gece nice sarhoş olanların sabah baş ağrısı çekerek uyandığını görmüşlüğüm vardır diyecektir.
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrunhumârın görmüşüz
O yüzden dünya malına tamahı yoktur Şairin. Bundan dolayı da öyle şikâyet eder bir hali de olmayacaktır.
Eğerçi köhne metâ’ızrevâcımızyokdur
Revâca da o kadar ihtiyâcımızyokdur
O câh kim ola hem-dûş ihtimâl-i zevâl
Teveccüh etde bile ibtihâcımızyokdur
(Evet, eski malız biz, bitpazarına nur yağmaz ya; piyasada geçerliliğimiz yoktur. Ama olsun, zaten revaca ihtiyacımız da yoktur. Elden çıkması kaçınılmaz olan dünya makamları bizim tarafa yönelecek olsa, sevinmeyiz bile.)
Aslolan, insanın mal, mülk ve makam olmadan itibar görmesidir. Malı veya makamı ile itibar görenin itibarı bir saman alevi gibi yok olmaya mahkûmdur. Çok sürmeyecektir. Nice yüce makam sahiplerinin bir beddua karşısında yok olduklarını en iyi bilenlerden hikmet şairimiz.
Değildir zâtamâ’il halk mâl ü câhadır rağbet
Dırahtetrâfına kimse dolaşmaz bârdan sonra
(Halk bir kişinin kendisine rağbet etmez, onun malına ve makamına rağbet eder. Meyve verme mevsimi bittikten sonra artık hiç kimse ağacın yanına gelmez. )
Top-ı âh-ı inkisârapây-dâr olmaz yine
Kişver-i câhın nice sengînhisârın görmüşüz
(Biz makam ve mevki memleketinin beddua ahının toplarına dayanamayan taştan yapılmış nice kalelerini gördük.)
Bu yüzden mütevazı olmayı hayatın merkezine oturtacaktır. Kibirden uzak durmayı kulun Allah’a yaklaşma vesilesi sayacaktır. Onun için nefsin esiri olmamak için Hakkın fermanına uymaktan geçtiğini öğütleyecektir.
Ten be-hâk-i acz olan şebnem gibi üftâdenin
Cümleden evvel yeten hurşîd olur imdadına
(Güneşin tevazu ile toprağa düşen bir çiy damlasının imdadına yetişip onu tekrar buğu haline getirerek semalara çıkarması gibi, alçak gönüllülük gösteren insanların da imdadına Allah yetişir.)
Nâbî kimi görsen yürütür hükmünü nefsin
Hakk’ın bize gönderdiği fermân unutulmuş
Şair Nabi, insanı hayatın hem sorusu hem de cevabı olarak görenlerdendir. İnsana, hürmetin yitirildiği ortamı renksiz ve kokusuz görecektir.
Gül-sitân-ı dehre geldik reng yok bû kalmamış
Sâye-endâz-ı kerem bir nahl-i dil-cû kalmamış
(Dünya bahçesine geldik, ne rengi, ne kokusu kalmış.
İnsana kerem gölgesi salan gönül çekici bir fidan kalmamış.)
Mal makam ve mevki sahiplerine olduğu kadar ilim sahiplerine de nasihatler sunacaktır. Sahili olmayan bir deniz olan ilimde bilgiçlik taslayanın cahil olduğunu söyleyecektir.
Ilm bir lücce-i bî-sâhildir.
Anda âlim geçinen cahildir.
Yine bütün çağlara öğütlerine devam ederken merhamet diyecektir, Yusuf Nabi. Kırık bir kalbin döktüğü gözyaşından sakındıracaktır, “sakın terki edebden” şairi. Bir gözyaşının bütün varlığı yerinden oynatabileceğini ifade etmiştir. Bir başka berceste beytinde merhametin de ölçüsünü ortaya koyacaktır.
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
(Biz dertli kişilerin kırıklıkla döktükleri gözyaşlarının yaptığı seller önünde nice gösterişli kâşânelerin, mâlikânelerin yerle bir olduğunu biliriz.)
Lutf ile hâsid-i bed-hâhanedâmet gelmez
Telh olan meyveye sükkerle halâvet gelmez
(Acı bir meyveye şeker dökmekle nasıl tatlılık gelmezse, kötü niyetli olan ve hasetlik yapan bir insana, lütuf ve merhamet ederek onu yaptığı işten dolayı pişman bir hale getiremezsiniz.)
Dünya malı ve mutluluğu için kimseye tenezzül etmemek gerektiğini “Usandık” diyerek ifade ederken ironik bir şekilde aslında yapılmaması gerekeni ortaya koyacaktır. O yüzden dünyevi hiçbir şey sevinme ve üzülme sebebi olmamalıdır.
Bir devlet içün çarha temennadan usandık
Bir vasl içün ağyâra müdârâdan usandık
(Bir mutluluk, saadet, devlet erişsin diye feleğe minnet etmekten usandık. Bir kavuşma için başkalarına dalkavukluktan, riyakârca yüze gülmeden usandık.)
O câh kim ola hem-dûş-ı ihtimâl-i zevâl
Teveccüh etse bile ibtihâcımızyokdur
(Bugün yok olma ve elimizden gitme ihtimali olan dünyevi bir makam bize doğru yönelse bile bizim gönlümüz bundan dolayı mutlu olmaz, sevinmez.)