NİSAN’IN HATIRLATTIKLARI

Baharın artık kendini iyice gösterdiği Nisan ayında bulunuyoruz. Ancak ne yazık ki bütün dünyayı istila eden virüs salgını zorunlu olarak bizleri evlerde kalmaya mahkûm etti. Onun için görebildiğimiz kadar baharı pencere ve balkonlardan seyredebiliyoruz. Parktaki ağaçların birer yemyeşil fistanlarını giyinmesi, sitemizin bahçesinde ve boş arsalarda yemyeşil otların büyümesi, çiçeklerin kendilerini göstermesi gibi kısıtlı bir bahar görüyoruz. İnsanlar bir nevi evlerinde kader-i ilahi tarafından tutuklu durumda oldukları için, bahar bütün güzelliğiyle hayvanlara, kuşlara, böceklere kalmıştır. Bu yıl bahardan azami istifade eden hayvanların sevinçlerini, kuşların cıvıltılarını az çok görebiliyoruz. Doğrusu içimizde yetişen bahar özlemi, bize de derin bir hüzün veriyor. Kutsi bir mevsim içinde bulunması hatta Ramazan-ı Şerif’in onun içinde başlamasıyla bu ay, manevi açıdan da ayrı bir önem taşıyor. Başta edebiyatçıların ilham kaynağı olan bu muhteşem ay bütün canlılar için güzellik saçan bir zaman dilimidir. Nef’î’nin şu beytini hatırlama anıdır: Erdi yine ürdibehişt, oldu hava amber-sirişt, Âlem behişt ender behişt, her gûşe bir bağ-ı İrem. “Yine Nisan ayı geldi, hava amber kokularıyla doldu, âlem cennet içinde cennete döndü, her köşe İrem bağına benzedi.” Cenab-ı Hak, büyük haşrin numunesi olarak her yıl bahar mevsiminde, insanın gözü önünde yeryüzünü diriltiyor. Aylardır kış uykusu denilen bir çeşit ölüme yatan canlıları yeniden diriltip kaldırıyor, sahranın yüz örtüsünü, dağın fistanını değiştiriyor, kuşların, tavukların ve diğer yaratıkların giysilerini tazelendiriyor. Kur’an, dikkatleri bahardan haşre çevirerek şöyle buyuruyor: “Allah’ın rahmet eserlerine bak, nasıl da yeryüzünü ölümünden sonra diriltiyor. İşte insan ölülerini de böyle diriltecektir. O her şeye gücü yetendir.” (Rum Suresi, 50) Bütün bunların gözle görülür örneklerinin en fazla ortaya çıktığı Nisan ayıdır. Adeta bir mahşer provasını andıran bu ayda, Peygamberimiz (ASV) dünyayı şereflendirmiştir. Her yıl Nisan ayında maddesi ve fiziki itibariyle değişen bu dünya, Kâinatın efendisinin doğumuyla artık manevi açıdan da büyük bir değişim geçirmiştir. Dünya gerçek değerine kavuşmuş, insanlık gerçek manada ortaya çıkmış melekler dünya hayatına imrenmişlerdir. Şair bu duyguyu şöyle dile getirmektedir: Ol Resûl-i müctebâ hem rahmeten li’l-âlemîn Bende medfundur deyû eflâke fahreyler zemîn! “O seçkin hem âlemlere rahmet olan Resuldür, Yer, “Bende defnedilmiş” diyerek göklere karşı gururlanmaktadır.” Fuzulî’nin meşhur Su Kasidesi’nde peygamber (ASV)’a yaptığı övgüleri Nisan yağmuruna benzeterek şöyle söylemiştir: Yümn-i na’tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri Ebr-i nîsândan dönen-tek lü’lü-ü şehvâre su “Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin alelâde sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su damlası gibi birer inci olmuştur.” Burada “Fuzuli” ifadesiyle, hem kendini kastetmiş, hem de “değersiz, sıradan” anlamında kullanmıştır. Yani: Ya Resulallah, aslında fuzuli, pek değeri olmayan sıradan sözler seni övmekle değer kazanıyor. Nisan bulutundan dökülen her biri bir inci değerinde rahmet damlaları gibi bir mahiyet kazanıyor. Nisan yağmurlarının ne kadar değerli olduğu bilinmektedir. Toprağa, bitkilere hayat verdiği gibi, insanlara da şifa sunmaktadır. Bu yağmurların şifalı olduğu hadislerde bildirilmiştir. Nisan ayında binlerce çeşit bitkilerin, çiçeklerin polenleri rüzgârlarla havaya yayılıp bulutlara karışması sonucu gelen yağmurların bu yönüyle de şifalı olduğu bilimsel olarak da anlaşılmıştır. Ancak üzülerek belirtelim ki, insanların yeryüzüne ve havaya verdikleri tahribat ve kirlilik nedeniyle artık temiz yağmurların da hasretini çekmekteyiz. İnsanların günahları yüzünden yağmur bile kirlenmektedir. Nisan ayındaki eserlere, faaliyetlere, ilahi değişim ve san’atlara hikmet nazarıyla bakmak lazımdır. Bu olup bitenlerden Kur’an ışığıyla ders alınmalıdır. Akıl ve insanlık bunu gerektirir. Yoksa hayvan bakışıyla bakan insanlar, hayvan kadar da istifade edemezler. Hikmet nazarı olmayan hiçbir insan, çayırda oynayıp zıplayan bir kuzu, çiçekler üzerinde uçuşan bir kelebek ya da güllere mest olmuş bir bülbül kadar lezzet alamaz, bahardan hiçbir istifadesi olamaz. Olan bitenden ders almış olarak biz Müslümanların bir an önce evlerdeki tutukluluğumuzu sona erdirmesini, günahlarımızı bağışlamasını, hasretini çektiğimiz başta Kâbe-i Muazzama olmak üzere tüm camilerimizi tekrar yüzümüze açmasını, sıhhat ve afiyet içinde güzel günlere kavuşturmasını Rahman ve Rahim olan Yüce Allah’tan niyaz ediyoruz.