DERTLİ OLMAK ZORUNDA MIYIZ?
“De ki: Eğer b abalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, Hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan Peygamberinden ve O’nun yolunda Cihaddan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyamet hesap ve mizanı) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez.” (Tevbe/24) Hem de ne saplanma, gırtlağına kadar dünyaya dalıp; asli vazifesini unutan insanlarla çalkalanıyor dünyamız… Bu gün, genel manada, Müslümanlar asıl dert edinmesi gerekeni unutup, yerine suni dertler edinmişler. İşte Seküler olmanın sonucu, işte dertsiz ve tasasız yaşamanın vermiş olduğu, dünyanın mevcut fotoğrafı!...
Hâlbuki biz biliyor ve inanıyoruz ki; her Müslümanın,hele böyle kahrü kederi bol olan bir çağda, dertli olması lazımdı. Çünkü dertli olmayan kimseler, dertliolanın yürek yaralayan, uykuları kaçıran dertlerinden ne anlar? Ne ki, günümüzde yaşayan insanların kahır ekseriyetinin derdi; para, araba, kasa, masa, şöhret ve konforlu hayat olduğunu görmekteyiz. Sekülerizm ’in (dünyevileşme) amansız ve acımasız sularına kapılan toplumlar, dünya hayatından başka her hangi bir gaye ve maksadın derdini taşımazlar, hiç taşımadıkları gibi. Vegünümüzde Sekülerleşen Müslümanların,içler acıtan durumu;yukarıda ayetin mealinde geçtiği gibi görünmektedir...
Ye, iç, gez, toz, eğlen, kafelerde nargile çek; tatile git, saçıp savur, modern hayatın olumsuzluklarının içine daldıkça dal, onun bunun hatalarıyla uğraş, mahremiyet sınırlarını tanıma, ama iş kendisininkusur ve hatalarını görmeye gelincede kör, sağır ve dilsiz ol, vay hallerine! Seküler hayat ve tüketim çılgınlığı, günümüz insanının vaz geçilmezi haline gelmiştir adeta. Müslüman toplumlar Seküler hale gelince, önce düşmanlarının birer oyuncağı, sonra da dünyanın birer aşığı haline gelip kendileri olmayı kaybettiler. Bu hastalığınbulaşmasıyla birlikte, artık geri dönülemez bir yola girdiklerinin farkında bile değillerdi…
Bakınız, İslam tarihçisi, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma; 2011 de Emeti Saruhan’a vermiş olduğu röportajında: “Müslümanların Sekülerleşmiş olduklarını şöyle izah etmişti: “Müslümanlar Seküler oldular. Kafelerde oturup nargile içmek daha cazip oldu. Müslümanların bir derdi vardı. O derdi yok oldu. Oysaki derdi olmayan insan olamaz. Feridüddin Attar, Öğütler isimli kitabında diyor ki: “Dostum, Pazara git kendine bir dert satın al. Bulamazsan gel benden ödünç al.” Tamamen de vermiyor. Çünkü o dert ona da lazım. Derdi olmayan Seküler olur. Gider gezer, yer, yaşar.”
Şimdi içinde bulunduğumuz şu buhranıbol olan çağda, manevi anlamda; Müslümanların, gönül dünyalarında taşıdıkları o dava dertlerini atmış görünmüyorlar mı?. Çünkü ya dava derdinin ağırlığına dayanamadılar, ya düşmanlarına benzemekle pasif hale geldiler ya da; ebedi hayatı tanımayan Sekülerizm ’in akışve korosuna kapılıp sürüklendikleriiçin yok oldular. Oysa, bir Müslüman için, o nerede olursa olsun, şartlar zaman ve zemin ne şekilde şekillenirse şekillensin; onun her yerde kendi inancının esiri ve davasının memuru olma sorumluluğuyla yaşaması lazımdı.
Biz biliyor ve inanıyoruz ki, derdi olmayan her Müslüman zamanla, derdest olmaya mahkûm olur. Derdi olan, dertli olan, dert taşıyan, başkasının ağlamasına sessiz kalmayıp ağlayan kişi ve kişiler ise; yollarına çıkan engellere takılma konusunda biraz yıpranıp yorulsalar da, sermest ve bahtiyar olacakları muhakkaktır. İmtihan dünyasında, dava derdi diye bir derdi olmayanın; dünyevi dertlerin onun yakasını asla bırakmayacağı ise kesindir...
Hâlbuki dert; görevdir, sorumluluktur, dert; aşktır, aşk da derttir! Dert; dünyayı ahiret için bir köprü olarak kullanıp, ebedi hayatın saadetine vasıl olabilmenin yolu ve yordamıdır. Dert; hakka teslimiyet, emirlere itaattir. Dert; Mevlana’nın deyimiyle: “Şeb-i Aruz’dur,” yani düğün gecesine hazırlanmaktır. Dert; vuslattır, dert; ağlayanı çok olan bir dünyada, kayıtsız kalmamak ve sinesinde matem tutmak ve ağlamaktır…
Sekülerizm’e rağbet edilen toplumlarda,birçok insanın inancı tehlikeye girdiği gibi; şüphecilik ve zihinleri karıştıran birçok inkârcı ideolojide, kendilerinde zemin oluşturdular. Mesela, Ateizm ve Deizm vs… Bakınız Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (r.a) tefsirinin girişinde şöyle diyor: “İnsan için Allah’ı sevmek, Allah’a hizmet etmek, sonunda Allah’a ermekten daha büyük mutluluk yoktur. Allah’ı bilmeyen dünyaya sarılır, dünyayı bilmeyen hülyaya sarılır, hülyaya sarılan hakikate darılır.” Evet, yüce Rabbimiz bizi dünyevileşme tehlikesine karşı, bakın nasıl uyarmaktadır: “Nefsani arzulara (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara (bu gün için konforlu ve lüks arabalar diyebiliriz), sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı…” (Al-i İmran/14) Derdi unutturan ve yoldan saptıran tüm oluşumlardan Rabbimize sığınırız. 24 Ocak 2019.