TEFSİRLER VE DİYANET
Muhterem Kardeşlerim…
Diyanetin hazırladığı “Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı” isimli tercümenin önsüzünde deniyor ki:
“Kur’an-ı Kerim, Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Kur’an-ı Kerimde muhtelif manalara gelen lafızlar vardır. Böyle bir lafzı tercüme etmek, çeşitli manalarını bire indirmek olur ki, verilen tek mananın Murad-ı İlahi olduğu bilinemez.”
Efendim;
Prof. Dr. M.Sait Yazıcıoğlu da, Diyanet İşleri Başkanı iken, 8 Ocak 1989 gün ve 01/924/008 sayılı açıklamasında, “Sadece Başkanlığımızca yayınlanmış olan Kur’an-ı Kerim mealinde değil, diğer meallerde de, bazı hatalar bulunmaktadır” demişti.
Hiç hata olmasa bile, meale “Allah Kelamı” denmez. Kur’an-ı Kerimin başka dillere yapılan çevirmelerine Kur’an denmez. Bunlara, Kur’an-ı Kerimin meali denir. Bunlar, Kur’an diye okunamaz. Bunları, Kur’an diye okumak sevap olmaz, günah olur.
İbni Hacer-i Mekki Hazretleri buyuruyor ki:
“Kur’an-ı Kerim tercümesini, Kur’an-ı Kerim yerine okumak haramdır.” [Fetava-i fıkhiyye s. 37]
Dinde reformcuların, “Allah’ın muradı şudur” demeleri cehaletlerini gösterir. Eğer Murad-ı İlahi tek olarak anlaşılsaydı, birbirinden farklı mezhepler meydana gelmezdi. Farz Allah’ın emridir. Her çağa göre yazılacak tefsirde abdestin farzları kaç olarak bildirilecektir? Bir hak mezhebe göre açıklansa yenilik olmaz. Farklı açıklansa dini değiştirmek olur. Böyle, içinde şahsi düşünce bulunan tefsirler okunmaz.
Kur’an-ı Kerim hiçbir dile, hatta Arapça’ya bile tercüme edilemez. Herhangi bir şiirin bile, tam tercümesine imkan yoktur. Ancak izah edilebilir. Kur’an-ı Kerimin manası tercümeden anlaşılmaz. Bir Âyetin manasını anlamak demek, Allahü Teâlâ’nın, bu Âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Bu Âyetin herhangi bir tercümesini okuyan, Murad-ı İlahiyi öğrenemez. Tercüme edenin, bilgi derecesine göre anlamış olduğunu öğrenir.
Hangi tercüme olursa olsun, hiçbir Kur’an tercümesinden din öğrenilemez. Dinini öğrenmesi için bir kimsenin eline, en uygun tercümeyi vermek, okyanus ortasında bulunan insana bir tahta parçası vermekten daha kötüdür. Çünkü bu tahta parçası ile insan sahile çıkamayacağı için ölür, imanlı ise Cennete gider. Fakat tercüme ile din öğrenmeye kalkışan, imanını kaybedip Cehenneme düşebilir.
KENDİ GÖRÜŞÜNE GÖRE TEFSİR
Bir kimse, bir Âyet-i Kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, daha önceki müfessirlerden işitilmeyen şekilde, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, Peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hazreti Ebu Bekri Sıddık, “Kur’an-ı Kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?” buyurmuştur. (Şir’a)
Bizim gibilerin, tefsirden din öğrenmesi mümkün değildir. Tefsirden abdestin farzını bile öğrenmemiz mümkün değilken, itikadi konuları öğrenmemiz nasıl mümkün olur? İslam Âlimleri yıllarca çalışarak, Kur’an-ı kerimden çıkardıkları hükümleri, kitaplara yazmışlardır. Bir Müslüman, hangi mezhepte ise, mezhebine ait kitapları okur, dinini öğrenir. Zaten her Müslüman’ın, bir İlmihal kitabı okumakla, dinine ait lüzumlu bütün bilgileri öğrenmesi mümkündür. Tıp kitabı okuyarak hastalıklara teşhis koymak, tedavi ve ameliyatlara girişmek milyonda bir ihtimal de olsa belki mümkün olabilir, fakat Kur’andan din öğrenmek mümkün olmaz. Her işi ehlinden öğrenmek gerekir. Fıkıh kitaplarını “Tabu” olarak gösterenler, “Dini Kur’andan, tefsirden öğrenin” diyenler, eğer cahil değilseler, din anarşisi meydana çıkarmak için çalışan hain ve sapık kimselerdir.
TEFSİRLER VE FIKHIN ÖNEMİ
İbni Âbidin Hazretleri buyuruyor ki:
Namaz kılacak kadar sure ezberlemek farzdır. Bundan sonra, fıkıh bilgilerinden Farz-ı Ayn olanları öğrenmek, Kur’an-ı Kerimin fazlasını ezberlemekten daha iyidir. Çünkü, Kur’an-ı Kerimi ezberlemek [hâfız olmak] Farz-ı Kifayedir. İbadetler ve muamelat için gereken fıkıh bilgilerini öğrenmek ise Farz-ı Ayndır. Helalden, haramdan ikiyüzbin meseleyi ezberlemek gerekir. Bunların bir kısmı Farz-ı Ayndır. Bir kısmı da Farz-ı Kifayedir. Herkese, işine göre, lüzumlu olan Farz-ı Ayn olur. Fakat hepsini öğrenmek, Hafızlıktan daha iyidir.
Mezhep imamlarımız, “Âlimlerden sorup öğrenin” mealindeki Âyet-i Kerime mucibince, Kur’an-ı Kerimin manasını, Tâbiinden ve Eshab-ı Kiramdan öğrenerek, kitaplarına yazmışlardır. Diğer âlimlerimiz de, bunların kitaplarından, tefsirden, hadisten anladıklarını, bizim gibilere açık, kolay öğretmek için, binlerce Fıkıh ve İlmihal kitabı hazırlamışlardır. (Birgivi)
Ehl-i Sünnet itikadını ve farzları, haramları öğrenmek farzdır. Bunlar, ancak fıkıh kitaplarından öğrenilir. Fıkhı, Âlimler, Âyet-i Kerimelerden ve Hadis-i Şeriflerden çıkarmışlardır. (Hadika s. 324)
İmam-ı Şarani Hazretleri de buyuruyor ki:
Hadis-i Şerifler, Kur’an-ı Kerimi açıklar. Mezhep İmamları, Hadis-i Şerifleri açıkladı. Diğer Âlimler de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladı. Namazların kaç rekat olduğunu rüku ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Peygamber Efendimizin açıklaması olmadan Kur’an-ı kerimden anlamak mümkün değildir.
İmran bin Husayn Hazretleri, (Bize yalnız Kur’andan söyle!) diyene, (Ey ahmak, Kur’an-ı Kerimden her şeyi anlamak mümkün mü? Mesela namazların kaç rekat olduğunu bulabilir miyiz?) buyurdu. Hazret-i Ömer’e de, (Farzlar seferde kaç rekat kılınır? Kur’anda bulamadık) dediler. Cevaben, (Allahü Teâlâ bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’an-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resulullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekatlık farzları, iki rekat olarak kılardı. Biz de öyle yaparız) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)
Kur’an-ı Kerimde, Resulullah’a ve Âlimlere uymamız emrediliyor. (Al-i İmran 31, Haşr 7, Nahl 43)
Peygamber Efendimiz de, “Âlimlere tâbi olun” buyuruyor. (Deylemi)
O halde, Allahü Teâlâ’nın emrine uyarak, Âlimlere tâbi olmamız, uymamız şarttır. Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Çünkü dinin temeli fıkıhtır.
Hadis-i Şeriflerde buyuruldu ki:
“İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.” [İbni Abdilberr]
“Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir.” [Beyheki]
“Âlimlerin en hayırlısı fıkıh âlimleridir.” [Maverdi]
“Allah, iyilik vermek istediği kimseyi fıkıh Âlimi yapar.” [Buhari]
“İbadet için fıkıh kâfidir.” [Beyheki]
DİN NEREDEN ÖĞRENİLİR?
Dinimizi doğru olarak öğrenmek için Ehl-i Sünnet Âlimlerinin sözbirliği ile kabul ettikleri fıkıh kitaplarını okumak gerekir. Ehl-i Sünnet Âlimi olan hakiki din adamlarının kabul ve tasdik etmediği kitaplardan ve sözlerden din bilgisi öğrenmeye kalkışmamalıdır! Her din kitabına yahut Âlim görünen ve din adamı denilen herkesin sözüne veya kitabına uyarak ibadet yapmak caiz değildir. Ehl-i Sünnet olmayan din adamlarının kitaplarına ve sözlerine uymamalıdır! Muteber kitaplardan toplanmış, tercüme edilmiş İlmihali okumalıdır! Böyle tercüme edilmemiş, kafadan yazılmış ilmihal kitaplarını ve uydurma tefsirleri okumak insanı dünya ve ahiret felaketlerine sürükler. (İslam Ahlakı)
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabı kelam, fıkıh ve ahlak bilgilerini içine alan çok kıymetli bir eserdir. İçindeki bilgilerin hepsi, muteber eserlerden derlenmiştir. Bu kitabı okuyan, dinimizin bütün hükümlerini öğrenir. Bu eseri herkes okuyup, çoluk çocuğuna da okutmalıdır. En güzel hediye, en güzel mirastır.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kur’anı Kerim’e, Resulüne ve Âlimlerine inanan kullarından eylesin. (Amin)