FELAKET KAPİTALİZMİ VE ŞOK UYGULAMALAR - 2

"Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, "Bizden daha güçlü kim var?" demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı."(Fussilet Sûresi/15. Ayet) “1989’da çok kibirli bir dille neoliberal demokrasinin, hiçbir şekilde durdurulamaz, engellenemez, sonsuza kadar sürecek bir zafer kazandığı açıklanmıştı. O günden bu yana ve halen bu kibirli dil/söylem, hezimete uğramış olmasına rağmen Müslümanlara demokrasi dersleri/öğütleri vermeye devam ediyor. Zihinsel-seküler tahakkümün dili, Müslümanların İslam hukukunun müdahalesi dışında, maneviyatçılık ve mistisizmle ilgilenmelerini öneriyor. Neoliberal demokrasi putu bugün parçalanırken Müslümanlar olarak hatırlamamız gereken çok önemli bir şey var: Putları biz Müslümanlar parçalamıyoruz, putlar kendi kendilerini parçalıyor.” Atasoy Müftüoğlu Seküler ve modernizmin materyalist kafasının Tanrı ile olan savaşı bitmeyecektir. Bu büyüklenme ve kibir; akıl ve teknoloji ile kat edilen yollarla insanı hacklemeye ve yarı biyolojik robot üretebilecek yeteneklere “yaklaştıklarından” kaynaklanmakta. Beyinle bilgisayar arasında bir bağlantı sağlamak tasarlanmakta. 5G teknolojisiyle bazı teknolojiler mümkün olmakta… Felaket Kapitalizmi aslında Kapitalizmin kendi doğası. İster doğal bir felaket olsun; ister bir felaket/şok oluşturularak kar elde etme, toplumlar üzerinde terör estirerek kaynaklarına çökme ve öteden beri gelen sömürü siyasetlerini sürdürmeye dayalı bir tarzdır bu. Nitekim Korona felaketinde de ABD başta olmak üzere küresel bazı şirketlerin fırsattan yararlanarak daha şimdiden servetlerini 3 yüz milyar dolar civarında arttırmaları bunun basit bir örneği. Ancak bu süreç henüz sonuçlanmamış ve her zamankinden bazı farklılıklar göstermektedir… Küresel kötülük sisteminin temel gücü ekonomik düzenektir. Dünyada üretilen değerin sömürücü paylaşım sistemi sorunsuz olarak işliyor ve korunuyor. Bu sitemin korunması, küresel iktidar için hayati öneme sahip. Ve bu mekanizma çökertilmeden dünyanın felakete sürüklenmesi durdurulamayacak. Bu sistem; bütün akarsuların, eninde sonunda denizlere akması gibi yüzyıllardır işliyor. Bu sistem küresel anlamda; sömürge ülkelerin, küresel emperyalist ülkelere 3 yüzyıldan beridir hizmet etmeleri ve onlar adına iktidar olanların da aynı şekilde kendi halkları üzerinde kurdukları yerel işleyişiyle de devam etmektedir. Yani sonunda, büyüklü küçüklü bütün akarsular aynı denizlere akmakta. “Yardım kuruluşu Oxfam’ın hazırladığı ve her yıl Davos Zirvesi önce yayımladığı rapora göre dünyanın en zengin 26 milyarderinin 1.4 trilyon dolarlık toplam serveti dünya nüfusunun yarısının (3.8 milyar kişi) servetine eşit seviyeye geldi.” https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/26-milyarderin-serveti-3-8-milyar-kisiye-bedel-2815350 Kasım 2019 itibariyle dünyanın en zengin 100 dolar milyarderinin serveti 3 trilyon dolara yükselmişti. Bu zenginler; 2019 başından beri her biri ortalama servetlerini 3 milyar dolar arttırmıştı. Hüseyin Vodinalı’ nın 6 Mayıs 2020 tarihli yazısındaki verdiği bilgilere bakalım: “Gerçekten de ilginç zamanlarda yaşıyoruz. Her haliyle bir komployu çağrıştıran korona virüs saldırısı tüm parametreleri değiştiriyor. En çarpıcı olanı bana göre Amerika’da yaşananlar ve ABD yönetiminin rezil durumu. 23 GÜNDE 282 MİLYAR DOLAR VURGUN Virüs yüzünden dünya ekonomisi adeta durdu. İşletmeler şirketler işçi çıkardı. ABD’de 26 buçuk milyon insan işsiz kaldı. Ama Bill Gates, Jeff Bezos ve Warren Buffett malı yine götürdü. Amerika’daki Politika Çalışmaları Enstitüsü (Institute for Policy Studies) önemli bir araştırma yapmış. ABD’deki gelir dağılımının 1980’den bu yana nasıl zenginlerin lehinde acımasız biçimde bozulduğunu ortaya koymuş. Kısaca buna neo liberalizm diyoruz. Bu hikaye aslında NATO’ya “Küçük Amerika” olma iddiasıyla girdikten sonra Türkiye’nin de hikayesidir. Özellikle de 80 faşist darbesi sonrası. … Bu son araştırmaya göre, 1980 ile 2020 arasında Amerika’daki milyarderler servetleri üzerindeki vergi yükünü yüzde 79 oranında azaltmayı başarmış. Sıkı durun, 1990’dan sonra bu zengin arkadaşlar servetlerini 30 yılda 240 milyar dolardan 2.95 trilyon dolara çıkarttı. Yüzde 1100 artış yani. Aynı dönemde ortalama Amerikan hane halkı gelirlerini sadece yüzde 5 artırmış. Amerikan Merkez Bankası’nın pandemi krizi için basıp banka ve şirketlere dağıttığı 6 trilyon dolardan yine kim faydalanmış bilin bakalım. Evet bildiniz, İğneci Bill Gates, kuryeci çalışanlarını suistimal eden Amazon’un sahibi Jeff Bezos ve sıcak para spekülatörü Warren Buffett’in de aralarında bulunduğu 34 milyarder, sadece 18 Mart ile 5 Nisan tarihleri arasında servetlerini 282 milyar dolar katmış. Tekelci oligark eleştirilerini medya satın alarak savuşturan Jeff Bezos tek başına 25 milyar dolar çarpmış. Bunlar vakıf yoluyla, avukat ve mali müşavir ordusuyla malı götürürken, sıradan halk beleş çorba kuyruklarında. Bugün ABD’de sadece 3 kişi, Gates, Bezos ve Buffett, en düşük gelir seviyesindeki Amerikalıların toplam servetinin yarısı kadar paraya sahip. Gates ve diğerleri vakıf üzerinden yaptığı bağışları vergiden düşüyor. Bill Gates son Aralık ayı verilerine göre medyaya milyonlarca dolar bağış yapmış. 9 milyon dolar The Guardian’a, 49 milyon BBC’ye, 3 milyon NBC’ye ve 1 milyon da El Cezire’ye atmış. Imperial College’dan Neil Ferguson ile Washington Üniversitesi’nin Fauci (pandemi yönetimi lideri) modellerine medya desteği için. Ki ayrıca pandemi için abartılı tahminlerde bulunan Dünya Sağlık Örgütü’nün de en büyük bağışçı ve sponsoru yine Gates.” İnsanoğlu, yetenekleri ne kadar artarsa artsın; bunun, alemlerin rabbi yüce yaratıcının hükümü dışında olmadığının idrakine varmama noktasında hep ahmakça bir direnç göstermiş ve kendini yeterli görmeye yeltenmiştir. Hz. Nuh’ un oğlu, dağlara sığınarak kurtulabileceğini sanmıştı. Titanik’ in batmayacağı sanılmıştı. Allah’ a direnen kavimler, zalim sınıflar; Allah’ ın onları cezalandıramayacağını sanmışlardı. Oysa Nemrut, küçük bir sinekle itlaf edilmiş; Firavun, denizde boğulmuş; nice şehirler ve topluluklar helak edilmişti… Ve ateş İbrahim/ler/i yakmamıştı. Oysa teknolojik gelişmeler ve yeni yetenekler; insanlığa sunulmuş nimetlerdi ve olumlu işlerde kullanılması gereken emanetlerdi. Bu yetenekler/akıl/bilim/teknoloji; Allah’ a meydan okumaya değil; şükretmeye götürmeliydi. "Bu çağ; ilahi olana karşı yürütülen, “doğuştan” hazır bulduğumuz her şeyin (ırkımız, cinsiyetimiz, bedenimiz, hastalıklarımız, yiyeceklerimiz vb.) yeniden inşa edilebileceği umuduna dayanmaktadır. Bu umut çerçevesinde ele alınan ırk, cinsiyet, bedene hükmetmek demek; Harari’ce “yaratılışa hükmetmek”tir. Eğer bu “umut” gerçek kılınabilirse, kitlelerin bir dine, bir peygambere ya da bir Tanrı’ya inanmalarının bir anlamı kalmayacak ve sözünü ettiğimiz sanal tanrıyı ortaya çıkaracaktır. Ortaya çıkarılmak istenen sanal tanrıyı; Yuval Noah Harari, Ocak 2018’de Davos Dünya Ekonomik Forumunda yaptığı konuşmada insana takılacak çipler vasıtasıyla “insanı hackleyebildiklerinin” müjdesini verdi, bunu tarihin en büyük devrimi olarak tanımladı. Teknoloji, enformasyon (infotek) ve biyolojiyle (biyotek) buluşmuş ve insan başka bir türü var edebilecek bir noktaya gelmiştir. Evrim doğanın kontrolünden, insanın kontrolüne geçmiştir. Harari buna “akıllı tasarım” diyor ve ekliyor: “Bu akıllı tasarım göklerdeki bir Tanrı’nın tasarımı değil, bizim kendi tasarımımız“dır. Yani kısaca; dünya’nın seçilmiş, sınırsız ve hadsiz elitleri “fijitalleşme vasıtasıyla, yeni tanrınız biziz!” diyorlar." https://sanalmecmua.com/2020/04/25/21-yuzyilin-sanal-tanrisi-fijitallesme/ İnsan işte. Her rauntta Allah' ın, ona aklını nasıl kullanacağına ve koruması gerekenlere yönelik uyarılara rağmen geliştirdiği yeteneklerle haddini aşan denemeler yapmaktan çekinmiyor. Fazla uzatmayalım ve bu dizinin ilk yazısında belirttiğim aktarımlarla devam edelim. “Irak, nükleer bomba dışında her türlü Şok silahına hedef oldu ancak bu ülkeye hiç bir şey boyun eğdiremiyordu. Deney açık şekilde başarısızlığa uğramıştı. (Naomi Klein, Şok Doktrini, s:528)” "CIA'in işkencesinden geçtin. CIA'nin gizli deneylerinde özel sorgulama tekniklerine maruz kalan, en fazla elektro şok verilen ve hala hayatta kalan birisin. 1950'de McGill Üniversitesi'nde senin üzerinde yapılan araştırmanın şimdi Guantanamo Körfezi ve Ebu Gureyb'deki mahkumlara uygulandığına inanıyorum. Bu konuda fikrin nedir? Bu kesin böyledir diyemem ancak şunu söyleyebilirim: "Geçenlerde Irak'a gittim. İşkencenin orada oynadığı rolü anlamaya çalışıyorum. ABD'liler bize işkencenin bilgi almak için olduğunu söylediler. Ancak sanırım, bunun ötesinde bir şeyler var; yeni bir ülke inşa etmekle, insanların zihinlerini silip, onları yeniden yaratmakla ilgili olabilir."(Naomi Klein, Şok Doktrini, s:30) ‘İnsanları dehşete düşürerek, onların kendine has özelliklerini, karakterlerini, ümitlerini, düşüncelerini yeniden kurgulamak, yeniden yapılandırmaktan bahsediyor sanırım.’ (AHÇ) Bu bağlamda bunca üsse rağmen; hiçbir şey yokmuş gibi yaşamamız veya ABD’ yi yenilmez sanmamız da bize öğretilmiş bir çaresizliktir denebilir. "Çok sonraları araştırmaları CIA tarafından, Bluebird Projesi adı altında finanse edildiği ortaya çıkan MCGill Ünverisitesi yöneticisi Dr. Ewen Cameron ve Dr Donald Hebb "insanlara sağlıklı davranış modelleri öğretmenin yolunun onların zihinlerinin içine girip 'eski hastalıklı modelleri" parçalamaktan geçtiğine inanıyordu. Çoğu sapa sağlam insanları alıp "günün hangi vaktinde olduğunu asla tespit edemeyeceği ya büyük projectörler ya da zifiri karanlık içinde hiç bir sesin ya da hareketin ulaşamayacağı odalarda, gözleri kapatılmış, kulaklarına sürekli gürültü verilen, elleri, kolları ve ayakları temas duygusunu engellemek ve hareketi kısıtlamak için borular içine alınmış halde, sürekli yemek saatleri ve aralıkları değiştirilerek zaman algılarını bozuyor, düzenli aralıklarla elektrik şoklara ve uyuşturucu nitelikli kimyasallara tabi kılıyordu. Bazıları bir kaç hafta bazıları bir kaç ay bu duruma maruz kaldıktan sonra doktorlar hastaların parmaklarını emdiklerini, cenin pozisyonunda kıvrıldıklarını, kaşıkla beslenme ihtiyacı duyduklarını, anne diye ağladıklarını, sıklıkla doktor ve hemşireleri anne babaları ile karıştırdıklarını ifade ediyorlardı. Hafıza kaybı ile gelen bu davranışlar genellikle kısa ömürlü oluyordu. Ancak ileri Şok dozları uygulanan hastaların konuşmayı ve yürümeyi dahi unuttukları gözlenmişti. Cameron elektroşoklarla hafızayı yok ediyor; izolasyon kulübeleri ile de duyusal algılamayı ortadan kaldırıyordu. İşkenceler sonrasında hayatta kalabilenlerin anlattığı ayrıntılar yürek parçalayıcıydı. Bu çalışmanın bir kopyası CIA'e, 41 kopyası ABD Donanmasına, 42 kopyası da ABD Ordusuna gönderildi Cameron'un çalışmaları Şok Terapisinin/Tedavisinin/Doktrininin temelini oluşturdu. Daha sonra bu yöntemler toplumlara uygulandı ilk kurban ŞİLİ'ydi. “General Pinochet Batının desteği ile yönetime el koymasını darbe değil "savaş" olarak tanımlıyordu. Tanklar sokaklarda ilerlerken ateş açıyorlardı, hükumet binaları savaş uçaklarınca bombalanıyordu. Ancak bu savaşın ilginç bir yanı vardı: Tek taraflıydı. Bütün savunma Devlet başkanı Allande'nin başkanlık binasındaki 38 kişiden ibaretti. Allande bulunduğunda kafası 3 parçaydı. Öldürmeler, hapishanelere kapatmalar Şili'nin cuntasına yetmemişti. 13.500 sivil tutuklandı, kamyonlara doldurulup hapishanelere yollandı. Binlerce insan stadyumlara tıkıldı. Askerler, başlarına torba geçirilmiş teşhirciler ile dolaşıyor işaret edilenler soyunma odalarında kurulan işkencehanelere götürülüyorlardı. Cansız bedenler yol kenarlarında yatıyor ya da bulanık nehir kanallarında yüzüyorlardı. 3200 kişi tamamen yok oldu, binlerce insan katledildi, en az 80 bin insan hapse atıldı ve 200.000 den fazla insan ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Enflasyon dünyanın en yüksek oranına %375'e çıktı. İş yerleri ardı ardına kapandı, işsizlik zirve üzerine zirve yaptı. Açlık almış başını gidiyordu. Piranalar denen komisyoncu, karaborsacı yeni bir sınıf Batılılarla işbirliği yaparak hem Batılıların ülkeyi soymasına aracılık ediyor hem de servetlerine servet katıyorlardı. Ford Motor COMPAny ve General Motors'un da dahil olduğu çok uluslu şirketler OBAN adında acımasızlığı ve dokunulmazlıkları ile bilinen çok vahşi bir polis gücü kurarak cuntaya destek verdiler. Ford Fabrikası askeri bir kampa dönüştü. Mercedes Benz 1970'lerde fabrikadaki sendikalı işçileri temizlemek için ordu ile işbirliği yapmakla suçlandı. Mercedes'de çalışan 14 sendika yöneticisinden bir daha hiç haber alınamadı Darbe sırasında ekonomi Chicago Boys denenekibin ideoloğu ŞOK Doktrininin mucidi Milton Friedman tarafından yönlendiriliyordu. Bankalar dahil 500 den fazla devlete ait şirket özelleştirildi. (Batılılara devredildi) Batılı malların yurda girişi karşısında tüm gümrük duvarları kaldırıldı, yerli sanayii koruyan kanunlar kaldırıldı ve yerli sanayi neredeyse tamamen yok edildi. Sağlık ve eğitim, en büyük darbeleri alan kurumlar oldu. Chicago Boys'a karşı çıkan Şili Üniversitesi tamamen dağıtıldı. İktisad Fakültesinin önünde ibret olsun diye 6 öğrenci kurşuna dizildi. Eğitim ve sağlık neredeyse tamamen özelleştirildi. Ülkenin borcu 3 milyar dolardan 30 milyar dolara çıktı.(Naomi Klein, Şok Doktrini'nden derlenmiştir.) Şili dehşete/ŞOKA düşürülerek her şeye razı ediliyordu.(AHÇ) Türkiye’ de yaşanan darbeler, postmodern darbeler, ölümü göstermeler vb süreçlerin de CİA uygulamalarını içerdiği yaygın bir kanaat. İşte insanoğlunun zalimliği ve bu yöntemlerin uygulandığı halklar. Kötülüğün kaynağı küresel odaklardır. Ve hala içimizdeler. Ve hala yurdumuzdalar ve hala bölgemizdeler, evimizdeler. “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış; Başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.” İbrahim:42-43 İçinden geçtiğimiz süreç daha da sorunlu hale geldi. Savaşlar ve oynanan bölgesel oyunlara bir de korona felaketi eklendi. Eskiye/geriye dönük kimi endişe verici sesler çıkmakta. Bazı savaş senaryoları gündeme getirilmekte. Tolum olarak; küresel oyunlara karşı uyanık olmak, bölge ülkeleriyle bozuşma yönlendirmelerine itibar etmemek, birlik ve beraberliğe devam etmek, dayanışmaya önem vermekten vazgeçmemek her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Bir türlü iki yakamızın bir araya gelmemesinin en önemli nedenlerinden birinin; küresel egemenlerin bölgemizde uyguladığı projeler olduğu bilinci ve bu bilincin tavra dönüşmesinin, bizleri güzel günlere götüreceği inancı ve umuduyla.