İNSANLIĞA HİZMET
Muhterem kardeşlerim…
Herkes, insanlığa hizmet etmenin en şerefli vazife olduğunu ve bunun için çalıştığını söyler. Kendi keyfi, zevki için ve para kazanmak için olan çalışmalarını, didinmelerini, bu hizmet maskesi ile örtenler pek çoktur. İnsanlara hizmet, onları dünyada ve ahirette, huzura kavuşturmak demektir. Bunun da tek yolu, tek başarıcısı, insanları yaratan, yetiştiren, merhameti ve ihsanı sonsuz bol olan Allahü Teâlâ’nın gösterdiği saadet yolu, yani İslamiyet’tir. O halde, insanlığa hizmet, İslam’a hizmet ile olur. İslam’a hizmet, insanlığa hizmettir. İnsanlığa düşman olanlar, İslamiyet’i yok etmeye çalışmıştır. Saldırmalarının en tesirlisi, Müslümanları aldatmak, içerden yıkmak olmuştur. Onları bölmüşler, birbirine düşman etmişler, dinsizlerin pençesine düşmelerine sebep olmuşlardır.
HİZMETLERDEKİ SIKINTI
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymak için, keramet sahibi olmak, âlim olmak şart değildir. Her Müslüman’ın bunu yapmak için uğraşması gerekir. Fırsatı kaçırmamalıdır. Kıyamette her Müslüman’a bunu soracaklar, "İslam’a niçin hizmet etmedin?" diyeceklerdir. Dine hizmet için uğraşmayanlara, din bilgilerini yayan kurumlara, kimselere yardım etmeyenlere, çok azap yapılacaktır. Özür, bahane kabul edilmeyecektir.
Peygamberler, insanların en üstünleri, en kıymetlileri iken, hiç rahat oturmadı. Allahü Teâlâ’nın dinini, Seadet-i Ebediyye yolunu yaymak için, gece gündüz uğraştılar. Mucize isteyenlere de, “Mucizeyi Allahü Teâlâ yaratır. Benim vazifem, Allahü Teâlâ’nın dinini bildirmektir” buyurdu. Bu yolda çalışırlarken, Allahü Teâlâ da bunlara yardım eder, mucize yaratırdı.
Bizimde, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymamız ve kâfirlerin, düşmanların, Müslümanlara iftira ve eziyet edenlerin, kötü, alçak, yalancı olduklarını, gençlere, dostlara bildirmemiz gerekir. Bu yolda malı ile kuvveti ile mesleği ile çalışmayanlar, azaptan kurtulamayacaklardır. Bu yolda çalışırken, sıkıntı çekmeyi büyük saadet, büyük kazanç bilmelidir.
Peygamberler, Allahü Teâlâ’nın emirlerini bildirirken, cahillerin, soysuzların hücumlarına uğrardı. Çok sıkıntı çekerlerdi. O büyüklerin en üstünü, seçilmişi, Allahü Teâlâ’nın Habibi olan Muhammed aleyhisselam, “Benim çektiğim eziyet gibi, hiçbir Peygamber eziyet görmedi” buyurdu. [c.1, m.193]
Her Müslüman’ın, Ehl-i Sünnet itikadını öğrenmesi ve sözü geçenlere öğretmesi gerekir. Ehl-i Sünnet Âlimlerinin sözlerini bildiren kitapları ve gazeteleri bulup almalı, bunları gençlere, tanıdıklara göndermeli, okumaları için çalışmalıdır! İnsanlara, Allahü Teâlâ’nın emir ve yasaklarını bildirmek, kıymetli bir hizmettir. Ancak Cenab-ı Hakkın sevdikleri bu hizmet ile şereflenir.
ÖRNEK İNSANLAR
Lisan-ı Hâl, Lisan-ı Kalden entaktır. Yani insanın hâl ve hareketi, sözünden daha tesirlidir. Hakiki Müslümanların hâllerine bakıp Müslüman olanlar çoktur. Bunlardan biri şöyle:
Gayrı Müslimlere ait bir ticaret kervanı gelip, gece Medine’nin dışına kondu. Yorgunluktan hemen uyudular. Halife Hazreti Ömer, şehri dolaşırken bunları gördü. Abdurrahman bin Avf’ın evine gelip, “Bu gece bir kervan gelmiş. Hepsi kâfirdir. Fakat bize sığınmıştır. Eşyaları çoktur ve kıymetlidir. Yabancıların, yolcuların bunları soymasından korkuyorum. Gel, bunları koruyalım” dedi. Sabaha kadar bekleyip, sabah namazında mescide gittiler.
Kervandakilerden bir genç uyumamıştı. Arkalarından gitti. Soruşturup, kendilerine bekçilik eden iki şahıstan birinin Halife Ömer olduğunu öğrendi. Gelip, arkadaşlarına anlattı. Roma ve İran ordularını perişan eden, adaleti ile meşhur, yüce halifenin, bu merhamet ve şefkatini görerek, İslamiyet’in hak din olduğunu anladılar ve seve seve Müslüman oldular. (Menakıb-ı Çihar-ı Yâr-ı Güzin)
Allahü Teâlâ cümlemizi sahabeler gibi ameli salih kullarından eylesin. (Amin)