SÖZLERİN ETKİNLİĞİ

Bazı sözlerin muamelelerden ve davranışlardan daha etkili olduğu hatta kılıçtan daha büyük etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Büyüklerimiz bu manayı ifade için, “Söz ola kestire başı, söz ola kese savaşı” demişlerdir. Yani, kimi sözler başın kesilmesine, katle ve savaşa sebep olur, kimi sözler de savaşı durdurur. Böylece olumlu ya da olumsuz etkin bir gücü olduğuna dikkat çekmişlerdir. Rivayete göre, Emevî hükümdarı Süleyman bin Abdülmelik döneminde yaşayan ünlü şair Ferezdak bir gün saraya gidip şiir okumuş, ama iltifat görmeyince, oradan çıktıktan sonra saraya tepki olarak hükümdarın çok sevdiği ve büyük değer verdiği cariyesi Halise ile ilgili hicvedici bir beyit söylemiş: “Lekaddâaşi’rî ‘alâbâbiküm /Kemâdâaakdun ‘alâ Halise” Yani: “Benim şiirim sizin kapınızda zayi oldu (kayboldu) Aynen gerdanlık Halise’nin üzerinde zayi olduğu gibi.” Bu şiiri duyan hükümdar, çılgına dönmüş, Ferezdak’ı huzuruna getirtmiş ve öfkeyle cezalandırmak istemiş. Kellenin gideceğini anlayan şair, son çare olarak hemen kıvırma yoluna gitmiş:“Sultanım, beni çekemeyenler size yanlış bilgi vermiş, hemze harfini ayn harfiyle değiştirip size okumuşlar. Ben “dâa” (ayn harfiyle) demedim, ben “dâe”(hemzeyle) dedim. Lekaddâeşi’rî ‘alâbâbiküm /Kemâdâeakdun ‘alâ Halise” Bu durumda beytin anlamı: “Benim şiirim kapınızda ışık saçtı, gerdanlık Halise’nin üzerinde ışık saçtığı gibi..” şeklinde olur. Bu sözle kellesini kurtarmış olur. Demek ki bir harf bile ölüme götürebilir ya da ölümden kurtarabilir. En etkin söz, belağatli olan sözlerdir. Belağatin en önemli unsuru da sözün kimden geldiğidir. Bu itibarla sözün belağati için, kim, kime nerede ne zaman söylediği önem arz etmektedir. Sıradan bir insanın sözü ile yüksek bir rütbe ve kariyere sahip bir kimsenin sözü, etkinlik açısından çok farklıdır. Sözler aynı ama etkileri kıyas bile kabul etmez. İlmiyle, aklıyla yahut rütbesiyle kendini kabul ettirememiş olan kimsenin sözleri, ne kadar çok ve teyitli de olsa bir anlam aranmaz, etkinliği olmaz ve ilgi ve iltifat görmez. Ama toplumda maddi veya manevi bir gücü bulunan kimsenin sıradan basit sözünde bile çok anlam aranır, çok hikmetler yüklenir, ilgi görür. Örneğin bir sultanın “Kimse evinden çıkmasın!” emri, belirtilen süreye kadar itaatle karşılanır, kimse evinden çıkmaz. Oysa sıradan ve yetkisiz birinin aynı emri, itaat şöyle dursun, toplumda gülünç ve alay konusu olur. İnsanlar arasında, yaratılmış olmak ve fanilik bakımından diğer insanlardan hiçbir farkı olmayan ancak ilim, makam ve güç otoritesi nispetinde bir miktar üstünlük elde etmiş olan birinin sözleri bu kadar etkiye sahipse, Âlemlerin Rabbı olan Yüce Yaratıcı’nın sözleri ve emirleri ne kadar büyük etkiye sahip olur düşünün.. İşte bundan dolayıdır ki O’nun Kelamı olan Kur’an, tartışmasız bir etkiye sahiptir ve bu nedenle de belağatin zirvesindedir. “Sizden kim Ramazan ayına erişirse o ayı oruçla geçirsin!”(Bakara, 185) emrinin gereği olarak her sene, bu emrin sahibine inanmış milyonlarca insan itaatle karşılık veriyor. Onun dışındaki hiçbir güç, bu büyük kitleye gerçekten oruç tutturamaz, emrini uygulatamaz. O’nun emri sadece insanlar yahut canlılar üzerinde değil, yer, gök ve ikisi arasındaki canlı-cansız bütün varlılar üzerinde etkilidir, tereddütsüz itaatle emir yerine getirilir. Ancak insanların bilinçli olarak itaati sevap kazandırır. Vaktiyle Nuh tufanında, inkârcıları helak ettikten sonra, yere ve göğe emrederek, “Ey yer, suyunu yut, ey gök suyunu tut!”buyurmuş ve derhal emir yerine getirilmiş, sular çekilince de Nuh (AS)’ın gemisi Cudi dağına konmuştur. (Hud, 44.) Sözlerin en güzeli, en etkili olanıdır; en etkili söz ise Azîz ve Hakîm olan (her şeye hükmeden, her şeyin üstesinden gelen, her şeyi hikmetle yapan ve her şeye gücü yeten) Allah’ın sözleridir. Bu itibarla belağatte hiçbir söz ona yetişemez, ona benzer olamaz. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Kur’an asırlardır meydan okuduğu halde, O’nun bir suresine bir benzer yapılamamıştır. “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.” (Yunus, 38) ayeti bunu ifade etmektedir. Kur’an ilimlerinde uzmanlaşmış bazı âlimler, Kur’an’ın değil bir suresine, en kısa bir ayetine hatta bir harfine bile benzer getirilemeyeceğini söylemişlerdir. Eğer denilse ki, “Kur’an insanların kullandığı harfleri kullanmıştır, bir harfine nasıl bir benzer getirilemez? Mesela bir harfi “Nûn”dur, pekâlâ “Nûn” denilebilir? Bu soruya şöyle cevap verilmiş: Bir insanın dediği “Nûn” onun sözüdür, oysa Kur’anın bir “Nûn”u Allah’ın sözüdür. Biri, yaratılmış muhtaç, aciz bir mahlûkun, diğeri bütün âlemleri yaratanın sözüdür. Örneğin, 15 Temmuz gecesinde Cumhurbaşkanının bir cep telefonu aracılığıyla halka hitaben “Meydanlara çıkın!” sözüyle tüm halk meydanlara çıktı. Ama sıradan bir neferin aynı sözü“Meydanlara çıkın!” demesiyle hiç kimse çıkmaz. O halde “Bu söz bunun benzeridir, ikisi de aynı sözdür” denilemez. Seslendirme aynı olsa bile, sözün kaynağı itibariyle uzaktan yakından hiçbir benzerlik olmaz. Onun için Allah’ın buyurduğu bir harf ile bir kulun söylediği aynı harf benzer olamaz.