BATI VE MEDENİYET TASAVVURU
Dünden bu güne, Batı’nın savunduğu sözde medeniyet iddiası; tamamıyla sömürgecilik, hukuksuz savaşlar, kan ve gözyaşları üzerine kurulmuş bir medeniyettir. Deniyet ve tahakküm, zorbalık ve vahşet demek daha doğru olsa gerek. Bu gün kendisini medeni ve insan hakları (!) konusunda ileri seviyede olduğunu her vesileyle dile getirip dünyaya empoze etmeye çalışan Batı; aslında hiçbir zaman ve devirde, insanlığın insanca yaşaması için somut bir proje geliştirmediğini söyleyebiliriz.
Çünkü batı, nasıl ki, dün onlarca haçlı savaşlarıyla girdiği her yeri yakıp yıkan bir zihniyet taşıyor idiyse; bu gün daha farklı metotlarla daha şiddetli ve korkunç olan saldırılarla, dünyayı fesada vermekte, durmadan imal ettiği ağır silahları örgütlendirdiği marjinal grupların ellerine verip insanlığın huzurunu kaçırmış ve dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirmiştir. “Merhum Bilge Kral Aliya Izzetbegoviç’in: “Batı, hiçbir zaman medeni olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” Tespiti bize, Batı’nın dün olduğu gibi bu gün de yarın da takip edeceği dünya politikasının değişmediğini, değişmeyeceğini en güzel bir şekilde özetlemektedir.
Bu tespitle ilgili olarak, Medeniyet dergisinin, Nisan 2019/ sayı 47’nin girişinin Editör yazısındaki tespitler; Batının gerçek yüzünü daha iyi görmemizi ve anlamamıza yardımcı olmaktadır: “Batı’nın güç, imkân ve fırsatları bizimkinden (günümüzdeki) çok daha fazladır; hayata bu güçle hükmetmenin rahatlığıyla dünya cennetini yaşıyor bu gün Batı. Önceki asırlarda bizdik dünyaya adaletle hükmeden, imkân ve fırsatları Hak namına kullanan. Bu günse Batı. Fakat Batı, adaleti tesis etmiyor, Hak namına davranmıyor, sadece zulmünü ve kendi egemenliğini gayriinsani yöntemlerle kazımaya çalışıyor ruhlara, bedenlere, coğrafyalara.
Amerika ve Avrupa’nın bugün farklı coğrafyalarda yapmaya çalıştığı şey en temelde budur. Yeni Zelanda’da 51 Müslüman’ın hunharca katledilmesi, katilin silahına nakşedilen sözler, saldırı öncesi yayımlanan manifesto, Venezüella’da oynanan oyunlar, Golan Tepeleri’nin İsrail (terör devletine)’e peşkeş çekilmesi, Mısır, Irak, Filistin, Kudüs olayları, PKK, PYD, KCK ve FETÖ gibi örgütler, kimi siyasi, iktisadi ve fikri oluşumlara; hep bu Batı hegemonyasının uzak veya yakın izdüşümleri olarak görülmelidir.”
Evet, kısa ve özet olarak Batı’nın gerçek yüzü bundan ibarettir. Yani, çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. Selçuklular, Osmanlılar ve yakın tarihte Batı’nın yaptığı şirretlik ve oynadığı, oynattığı oyunları anlatmaya kalksak; konu uzar ve içinden çıkılmaz bir hal alır. Fransızların Cezayir’de, İtalyanların Libya’da, İngilizlerin Irak ve Suriye’de; Amerika’nın şer müttefikleriyle son olarak da, Irak, Suriye, Mısır, Tunus, Libya, Yemen, Arakan ve diğer mazlum coğrafyalarda yaptıkları katliam, izledikleri yol, kışkırtmalarla sokaklara tilmizlerini döküp, toplumsal ve sosyal buhranlar meydana getirmeleri, işgal ve talan ettikleri yerler; Batı ve Amerika’nın gerçek yüzünü, vahşet ve canavarlığını gözler önüne sermektedir.
Bugün özellikle yaşadığımız ülkede, içimizdeki bir kısım oluşumların; ur gibi insanları birbirine düşürmek için durmadan gayret sarf etmeleri; Batı ve Amerika gibi ülkelerin ekmeğine yağ sürüp onları memnun etmek için yapılan çabalar olduğunu söylemek mümkündür… 1990’larda Avrupa’nın göbeğinde, Sırp Gâvurunun Bosna’nın Srebrenitsa kentinde yaptığı toplu katliam; Amerika’nın, İkiz Kulelerin vurulmasını bahane edip Afganistan’ı işgal etmesi ve binlerce insanın kanına girmesi; Guantanamo zindanlarında yaptığı insanlık dışı işkence ve tecavüzler; Avrupa, Amerika, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin yaptıkları vahşet, onların insana ve insanlığa bakışlarının birer tezahürüdür…
Onun için, Müslümanların öncelikli olarak,tarihlerine, medeniyetlerine, irfan ve hikmet geleneklerine sahip çıkmaları onlara; İslam düşmanlarının tarihin her devresinde yaptıkları şirretliklerin anlamalarına yardımcı olacaktır.
Selam ve dua ile.