YEMEĞİN RUHUNU KAYBETMEK

Sosyal medya ve dijital platformların gelişmesi ve yükselişi, yemek kültürünü ve bu kültürün toplumsal anlamını köklü bir şekilde değiştirdi. Özellikle işletme sahipleri ve içerik üreticileri, yemeklerini sadece tüketim amacıyla değil, görsel bir şova dönüştürerek sunuyorlar. Bu şovlar, çoğu zaman hem İslami ölçülere hem de toplumsal ahlak kurallarına aykırı bir şekilde gerçekleşiyor. Tabağı güzelleştirmek, yemeği cazip kılmak anlaşılabilir bir pazarlama stratejisi olabilir. Ancak, iki kişinin doyması gereken bir kebabı devasa bir şekilde lavaşa sarıp, içine döner, kuşbaşı ve diğer ağır malzemeleri ekleyerek, abartılı bir şekilde kameralar karşısında yemeye çalışmak, sadece fiziksel bir aşırılık değil, aynı zamanda manevi bir yozlaşmadır.

Yemek, sadece bedeni doyurmak için tüketilen bir ihtiyaç değildir. İnsanlık tarihine baktığımızda, yemeğin her zaman bir sosyal bağ kurma, paylaşma ve şükretme aracı olduğunu görürüz. Geleneksel sofralar, aile bireylerini bir araya getiren, insanların huzur ve sohbet içinde yemek yedikleri kutsal bir ortamdır. Bu ortam, yemeği bir gösteriden çok bir paylaşım ve ibadet vesilesi kılar. İslam kültüründe yemek, Allah’a şükrün somut bir ifadesidir. İhtiyacından fazlasını tüketmemek, israf etmemek ve paylaşmak, temel ahlaki ilkeler arasındadır. Ancak bugün sosyal medya trendleri, yemeğin bu anlamını adeta yok ediyor. Bir tabakta üç farklı yemek türünün abartılı şekilde birleşmesi, her biri bir diğerinin lezzetini bastıracak şekilde sunulması, ardından bir insanın bu devasa tabağı tıka basa mideye indirmesi, yemeğin ruhani yönünü tamamen göz ardı eden bir anlayışı yansıtıyor. Bu tür videoların milyonlarca insan tarafından izlenmesi ve beğenilmesi, bir yozlaşmayı ve yemeğin tüketime dayalı bir gösteri unsuruna indirgenmesini hızlandırıyor.

Dinimizde yemek yemek, Allah’ın verdiği nimetlere şükretmenin bir yolu olarak görülür. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), az yemeyi, yemeği israf etmemeyi ve yediği yemeğin hakkını vermeyi tavsiye etmiştir. Bir bakıma insanın yemek için yaşaması yerine yaşamak için yemek yemesini tavsiye etmiştir. Bir hadiste, "İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter" buyurularak, ölçülü ve sade bir yeme alışkanlığı teşvik edilmiştir.

Oysa bu tarz gösteriş odaklı yemek tüketimi, dinimizin bu temel ilkeleriyle çelişmektedir. İsraf, İslam’ın kesin bir dille yasakladığı bir davranıştır. İhtiyacın ötesine geçerek yemek yemek ve bunu toplum önünde sergilemek, hem bireysel hem de toplumsal anlamda zararlı sonuçlar doğurur. Ayrıca bu tür davranışlar, yoksullukla mücadele eden insanlara karşı bir duyarsızlık ifadesidir.

Yemek yeme şeklinin bir şova dönüşmesi, toplumsal değerlerin erozyonuna yol açmaktadır. Özellikle gençler, sosyal medyada izledikleri bu tür içeriklerden etkilenerek, yemeği sadece doyma ve şükretme aracı olarak değil, bir eğlence ve gösteriş malzemesi olarak görmeye başlıyor. Bu da toplumda ölçüsüz tüketim alışkanlıklarını ve doyumsuzluk kültürünü besliyor.

Bir diğer önemli nokta da, yemeğin maddi boyutudur. Dünyanın birçok yerinde insanlar açlıkla mücadele ederken, bir tabakta birkaç kişiye yetecek kadar yemeğin tek bir kişi tarafından tüketilmesi, büyük bir vicdani sorumluluğu beraberinde getirir. İsrafın bu derece normalleştirilmesi, toplumun empati ve dayanışma duygularını zayıflatmaktadır.

Bu tür eğilimlerin önüne geçmek için bireylerin bilinçlendirilmesi ve toplumun yemek kültürüne yönelik değerlerinin korunması büyük önem taşır. İşletme sahipleri, yemeklerini pazarlarken görselliğe odaklanabilirler, ancak bunu ahlaki sınırlar içinde yapmaları gerekir. Yemek yemenin asıl amacı, bir ihtiyacı karşılamak ve şükretmektir; aşırı tüketimi teşvik etmek değil. Ayrıca toplum, sosyal medya içeriklerini eleştirel bir gözle değerlendirmelidir. Görsel tüketim çağında her izlenme ve beğeni, bu tür olumsuz eğilimlerin devam etmesine katkı sağlar. Bunun yerine, yemek kültürünün paylaşım, sadelik ve şükür üzerine kurulu olduğunun hatırlatıldığı içerikler teşvik edilmelidir.

Hülasa, yemek yeme davranışı, insanın ahlaki ve manevi duruşunu yansıtan bir eylemdir. Bu eylemi bir şova dönüştürmek, sadece bireysel anlamda değil, toplumsal ve dini değerler açısından da ciddi bir sorundur. Yemek, bir nimet olarak görülmeli ve bu nimetin hakkı şükürle, sadelikle ve ölçülü bir şekilde verilmelidir. Ancak bu şekilde, yemeğin ruhunu ve toplumsal anlamını koruyabiliriz.

Afiyette kalın