SESSİZLİĞİN ÇAĞRISI

Niçin susar insan, niçin sessizlik bazen en güzel sığınak olur insana? Söz mü tükenir, yoksa insan mı? Ya da sessizliğin kendisi esasen bir başka şekilde konuşmak mıdır? Sorular, sorular… Her soru, sorundur esasen, her sual mesele… Sükûta dair, sessizliğe dair bu sorulara verilebilecek en iyi cevap yine susmak olacaktır. Soru da, cevap da; dert de, şifa da sessizlik olacaktır. Sükût ağrısıdır belki insanın ama aynı zamanda çağrısıdır… Buyurun o zaman, biz susalım ve sessizliği ile konuşanların ç/ağrısını sadra şifa niyetine dinleyelim.

Şems-i Tebrizi’ye soracak olursak; “Eğer susarsan konuşman daha aydınlık olur. Çünkü sükûtta hem sessizliğin ışığı hem de konuşmanın faydası gizlidir” diyecektir. Attar’ın Pendname’sine kulak verecek olursak, O’nun nasihati bizi sessizliğin sesine çağıracaktır. “Kim ki, kurmuştur sükûttan bir köşe/ Duymamıştır emniyetten endişe.”  Mevlana, gönül dili için susmayı önerecektir bize. Zira gönül sözü ancak sükût ile söylenebilecektir. “Her zerrende iki yüz dil olsa da söylesen, gönül yine de ifadeye sığmaz” O yüzden “ehli arif konuşursa mahvolur denilmiştir.” Dili durmak bilmeyenin, kalbi konuşamaz. Susmak lazım, çünkü kalbimizin konuşması dilimizde sükûtuna bağlıdır. Söz sükûta düşmeli, söz sükûta dokunmalı, sükûtta sükûnu bulmalı. “Söz lal olur sükûta ulaşır; Sükût sükûn bulur irfana bulaşır.”

Tanpınar için sükût “Huzur”a b/ulaşacaktır. “Başım sükûtu öğüten uçsuz, bucaksız değirmen; İçim muradına ermiş abasız, postsuz bir derviş” Hakikat için sessizliğin sesine kulak vermek gerekecektir. Zaman, an ve hakikat; göklerle yakınlaşmanın muhteşem üçlüsüne dönüşecektir. “Ey sükûtun bir nefeste yaktığı billûr avize!/ Bu esrarlı müselleste gökler yakınlaştı bize…”

Nuri Pakdil’i susmaya iten neydi: “Klas Duruş” için “Sükût Sureti”ne, insanın en uzun cümlesine sığınacaktı. “Çoğu zaman, susmak, konuşmaktan daha kıymetlidir, hayırlıdır. Söz biter, fakat sükût hiç bitmez. Çünkü sükût, dünyanın en uzun cümlesidir.” On üç yıl susacaktı Nuri Pakdil. Belki de en çok sustuğu dönemde eylemini sürdürecekti. On üç yıl sonra sükût suretinde 33 beyit ile suskunluğunu bir derviş edasıyla zikre dönüştürecekti. Sükût onun için bir silaha dönüşecektir. “Hayır! Yazar havlu atmaz. Olsa olsa, sükûtunu duvara asar, tüfek gibi; bakar.”

 “Elli üç yaşındayım. Kırk senedir söz orucu tutuyorum. En az yirmi senedir, yirmi beş senedir yazı orucu tutuyorum. Ne yazarım, ne çizerim.” Fethi Gemuhluoğlu, o meşhur, “Dostluk Üzerine” adlı sohbetini, “Kırk yıllık söz orucu”nun ardından yapmıştır. Ve bu sohbet halen susmamıştır. Her dem konuşmaya, konuşulmaya devam diyor… 

Sezai Karakoç yazdığı onca kitabın ardından niçin susmuştu? “Söylenecek sözler tükendi artık ne desem boş sözden geçtim artık sükût ne hoş.” Kim bilir belki de, “Ruhun Dirilişi” için ve de “İnsanlığın Dirilişi” için sessizliğin yoğunluğuna muhtaçtı insan ve insanlık ve dünya.  Ya İstiklal şairimiz, o bize sükûta dair ne söyleyecektir: Sessizliği değil midir, onu bugün de var kılan? Akif’in hüznü ve sükûtudur; bugün hala sesini kulaklarımızda hissedişimizin, onun inleyişini bugün de dinleyişimizin nedeni. “Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz; İnler 'Safahat'imdaki hüsran bile sessiz!”

Sükût; Cahit Zarifoğlu’nda, sözün şehvetinden kurtulabilmenin yolu olacaktı. “Sözde şehvet, dilde şehvet; hani sükût, tevazu, uzlet.” Nazım Hikmet için insanın yükselişi için sükût etmek gerekecekti. "Gebedir her sükût bir yükselişe. Ne mümkün karşı koymak bu köpürmüş gelişe..."

Nedir sükût; sessizlik midir, durmak mıdır, köşesine çekilmesi midir insanın, seyirci kalmasıdır yaşanılanlara, yalnızlık mıdır, kimsesizlik mi, ıssızlık mı, marazi bir hal mi?  Değil, hiçbiri değil! Sükût sessizliğin sesine kulak kesilmektir, duyulmaya en layık olana, iç sesine, iç sesinin gücüne tutunmaktır. Sükût, sessizliğin sükûnetine, sözün özüne b/ulaşmak için uğultudan ve gürültüden; kalabalıklardan ve kabalıklardan kaçıştır. Sükût ilahi makamda bir terapidir. Sükût; sözün anlamını yitirdiği ve düştüğü yerden, sözü yükseltmek için, sözü ayağa kaldırmak için bir çağrıdır. Sükût yaşanan ve ol/an/ı anlamlandırmaya doğru bir yürüyüştür. Sükût; konuşmaların aramızda açtığı mesafeyi kapatabilmek için sahici bir iletişim biçimidir. Sükût sessizliğin ağrısıdır belki ama aynı zamanda bu ağrıya şifa olacak sessizliğin ç/ağrısıdır...