Bölge Ülkeleri, Gazze Soykırımını Neden Destekliyor?
14 yıldır Suriye konusunda toplumsal bir mutabakata varmış değiliz ve hala bile terörist kabul edilenlerin, Esat’ın bir günde zalim Esat’a dön/üştürül/mesi misali, aniden terörist olmayan sempatik politikacılara dön/üştürül/düğünün nedenin de önceki işgallerde bölge ülkelerinin bu işgallerde aldığı rolün nedenlerinin de aynı kökenli olduğunun farkına varabilmiş değiliz.
İşgal edilecek ülkeleri içeren bir listenin varlığını bildikleri ve sıranın kendilerine geleceğini bildikleri halde bölge ülkelerinin, kendilerine doğru gelen ve gittikçe yaklaşan bu işgallerde, yıkımlarda, soykırımlarda küresel zalimlerin ve teröristlerin yanında durmalarının asıl nedeni nedir?
Bu konular hakkında toplum olarak sağlıklı bir tartışma zemini ve bir konsensüs oluşturabilmiş değiliz. Kendi bölgesinde küresel oyuncuların/mekanizmaların birer aparatı olan ya da bu yöne yöneltilen tüm toplumlarda durum aynıdır.
Ne olduğumuz, nerede bulunduğumuz ve nereye gittiğimizi bilmememizin ana nedeni nereden geldiğimiz üzerinde sağlıklı bir değerlendirme ve kanaate sahip olmamamızdan kaynaklanıyor.
Böyle olunca; önceki işgaller, iktidarlar, Batı ile ve bölgemizdeki toplumlarla ilişkilerimiz, bölgenin ve ülkemizin İsrail ile olan ilişkilerinin ontolojik mahiyeti hakkında sağlıklı bir tartışma zemini bulamadığımız/oluşturamadığımız gibi Suriye konusunda da bu zemini oluşturamadık. Bunda, proje dahilinde olanlar başta olmak üzere ana akım medyalarının ve diğer mekanizmaların güçlü ve sürekli algı oluşturmalarının da etkisi büyüktür.
Ülkemizde, bu önemli/hayati konular hakkında herkesin anlayabileceği bir dille tespitler, analizler yapan ender aydınlarımızdan biri de Mücahit Gültekin Hocamızdır. “Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine” adlı son yazısını şiddetle tavsiye ederek bu bahsi burada kapatalım ve konumuza geçelim. https://islamianaliz.com/makale/22857117/mucahit-gultekin/suriye-tartismalari-koku-disarida-olmak-soylemi-ve-politik-hafiza-uzerine
Suriye Neden Düşürüldü?
Suriye, baba Esat zamanında da İran-Irak savaşı denen, küresel emperyalizmin İslam Devrimini boğma savaşında da İran’ı destekleyen tek Arap devletiydi. O, diğer Arap devletlerinden farklı olarak ABD ve İsrail karşıtı idi. Colani döneminde yani şimdi Suriye’nin su kaynaklarını barındıran ve önemli stratejik değeri olan Golan tepelerinin İsrail’in işgali altında olmasının da bunda payı olduğu söylenebilir. Ancak böyle olmasaydı da Suriye, büyük ihtimalle yine de direnişi destekleme, ABD ve İsrail’e karşı durma pozisyonunda olurdu.
Diğer Arap ülkeleri gibi teslim olmamış/normalleşmemiş bir Suriye’nin İsrail ile sınır olması kabul edilebilir bir durum değildi. Bu yüzden diğerleri gibi düşürülmesi ya da normalleştirilmesi/boyun eğdirilmesi gerekiyordu. İşte Suriye’nin düşürülmesinin ABD ve İsrail tarafından da ilan edilmiş asıl nedeni budur.
Ehud Olmert; Esat dediklerimizi kabul etseydi; bunlar başına gelmezdi, demişti. Onların da ABD’nin de dediklerini Esat’a götüren Davutoğlu da zaten bunu inkar etmiyor.
Wikileaks tarafından açığa çıkarılan e-postada bir dönemin dışişleri bakanı Clinton, “İsrail'e yardım etmenin en iyi yolu”nun Suriye'de hükümeti devirmek üzere “güç kullanmak” olduğunu belirtmişti. Zaten sonradan, bu çağrı, Suriye direndikçe hem söylemler hem de koroya secdeli siyonizmin daha etkin de ve değişik argümanlarla katılmasıyla canlandırıldı. Bu amigolukta ve oluşan cephede temel söylemlerden en etkilisi galiba zalim Esat mottosuydu. İşin ilginci algıya otomatikman hazır hale getirilmiş müslüman dünyası toplumlarının hiçbiri şimdi de sormadığı gibi, neden bir gün önce kardeş olan, zalim olmayan Esat’ın bir gün sonra zalim Esat’a dönüştüğünü sormadı. Bu sorunun cevabını kendisine bile söylemedi. Zira bu cevap, tüm büyüyü bozuyordu. https://www.tasnimnews.com/tr/news/2016/06/02/1092099/clinton-israil-i%C3%A7in-suriye-yi-yok-edin
ABD ve Suriye yıkım ekibinde bulunan 100’den fazla ülkenin birçoğunda kamuoyu yanıltılmıştı. ABD’de bile. Bu algıların oluşturulmasında ana akım medya temel aktördü.
“Neden ana akım medya, Amerikan halkına Amerika Birleşik Devletleri'nin gerçekte hiçbir zaman IŞİD'le savaşmadığını, bilakis IŞİD'i ve Ortadoğu'daki öteki radikal dinci teröristleri el altından ve aktif bir şekilde desteklediği gerçeğini anlatmayı reddediyor? Neden medya, Rusya'nın IŞİD'e karşı gerçek bir saldırı başlatmasından bu yana terör örgütünün neredeyse yarı yarıya küçüldüğünü açığa çıkarmayı reddediyor?
Size neden olduğunu söyleyeyim: ana akım medya, hangi parti iktidarda olursa olsun ABD hükümetinin propaganda aygıtından başka bir şey değildir.” https://medyasafak.net/haber/2033/neden-medya-hillary-nin-kabul-ettigi-seyi-%E2%80%93-abd-nin-isid-i-yarattigini
Normalleştirme seanslarında Esat, hala kardeşti. Obama, gerekli talimatları veriyor, Bayan Clinton motive ediyor ve taktikler veriyor, Davutoğlu ise büyük bir şevkle işe koyuluyordu. Bize söylenen hedef yeni Osmanlı ve Suriye halkının zalim Esat’tan kurtarılması, ABD halkına söylenen ise terörle savaş, Suriye’ye demokrasi götürmek falan filan idi… Dikkat edilecek olursa; Davutoğlu aracılığı ile ABD’nin Esat’a dayattığı teklifler ile ABD elçisinin Erbakan Hoca’ya dayattığı tekliflerin özü aynıdır: İsrail. Her şey İsrail için…
Oysa asıl hedefi de kararı veren de ABD ve İsrail başta olmak üzere tüm batı/soykırım cephesi idi. İlan edilmiş listedeki tüm ülkeler sıra ile düşürülecekti ve sıra Suriye’de idi. Suriye teslim olmamış ve İran ile de stratejik/karşılıklı savunma anlaşması imzalamıştı. Bu anlaşmaya göre iki ülkeden birine yapılan saldırı, diğerine de yapılmış sayılacaktı. İran da tüm direniş de Suriye’yi, İsrail’e karşı olduğu için savunmuştu, tıpkı Suriye’nin İran ve direnişi, İran-Irak savaşı denilen küresel cephe ile savaştığı dönemde savunması gibi. Şimdi aynı küresel cephe Suriye’yi hedefe koymuştu…
“Peki neler miydi ABD Başkanı Barrack Obama’nın talepleri? Eryılmaz aracılığıyla Esad’dan dinleyelim: “1) Suriye, Golan Tepeleri’ndeki haklarından vazgeçecek. 2) Suriye, Hizbullah’a verdiği desteği geri çekecek. 3) Suriye, İran’la kurduğu stratejik ittifaktan tek taraflı olarak geri çekilecek.”
Ya karşılığında ne vaat ediyor Obama’nın taleplerini Esad’a getiren Davutoğlu? Esad şöyle anlatıyor: “Eğer bunları kabul edersem beni Arapların lideri yapacaklarını söyledi.”
Özetle dün ABD Başkanı Obama’nın talebi olarak Beşşar Esad’a “Golan Tepeleri’ni ver, İsrail’le anlaş” diyen Ahmet Davutoğlu, bugün Esad’ı “İsrail’e tek kurşun atmamakla” suçlamaya kalkıyor.” https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/davutoglunun-golan-tepeleri-dosyasi-2280633
“ZALİM ESAT”
Ortadoğu ve dünyanın çoğundaki liderler gibi olan zalim denen Esat gitti. Dünyanın tüm azgın ve zalimleri, münafıkları, secdeli siyonistleri, haysiyetsizleri, teslimiyetçileri, hainleri, tefecileri, talancıları, baş kesenleri, teröristleri, SOYKIRIMCILARI bunun için seferber olmuşlardı ve bunu istiyorlardı.
7 Ekim ile birlikte Gazze’ye yığılanların hepsi, Gazze’ye yığıldıkları gibi yığıldılar Suriye’nin başına. Bir günde, dün zalim değil de kardeş olan bu zalim, ne yapmıştı, nasıl bir zalimlik yapmıştı da bir günde zalim olabilmişti? Mesela şöyle bir zalimlik mi yapmıştı?
“ABD'li eski istihbaratçı ve asker Josephine Guilbeau, Amerikan yönetiminin ve Kongresinin İsrail politikasına tepki gösterdi. Guilbeau, "Bir yıldır İsrail'in çocukları nasıl diri diri yaktığını izliyorum. Bu ülkeyi yok ediyorsunuz. Hepinizden utanıyorum.” https://www.aksam.com.tr/dunya/abdli-askerden-katliam-itirafi-israilin-cocuklari-nasil-diri-diri-yaktigini-izliyorum/haber-1531078
Veya Sezar yasalarını mı Suriye halkına uygulamıştı ya da benzer yasalarla Irak’ta 500 bin çocuğun ölümüne mi neden olmuştu? Elçiliğinde gazeteci mi parçalamıştı, baş mı kesmişti. Beyaz Baretliler denen bir mekanizma ile mizansenler mi hazırlamıştı? Bölge ülkelerinde ve dünyanın diğer demokrasilerinde bulunandan çok mu farklıydı hapishaneleri? Sisteme karşı kalkışma gerçekleştirenlere tüm zalimlerle aynı standartta karşılık veren babası kadar mı zalimdi? Gazze soykırımını yapanlarla birlikte idi yoksa İsrail ile savaşanlarla?
Neyse artık o zalim yok, gitti işte. İsrail artık Suriye’de ve tüm bölgede, daha güçlü ve daha da artan bombardıman ve soykırım yeteneklerine sahip.
Kimin zalim olduğunu belirleyenler, ellerinde liste olanlar, sıra hangi zalimde diyecekler acaba? Türkiye mi, İran mı?
Ya Türkiye derlerse…
Peki artık dünyada zalim bitti mi? Bu koskoca dünyada tek zalim, en büyük zalim Esat mıydı? Bir gün önce zalim olmayan, bir gün sonra zalim ve gitmesi gereken Esat, 14 yıl direndikten sonra, iç ihanetle 11 günde gidivermişti. Ve esas zalimler artık Suriye’deydi. Öyle ise bu bir devrim miydi? Bu bir zafer miydi? Bu sonuç, varlık ve zenginlik içinde yoğunlaştırılmış bir yoksulluk yaşayan halkımızın bu ekonomik şiddetten kurtulmasını sağlayacak mı?
Lübnan ve Gazze ateşkesine razı olmuş İsrail, ferahlamıştı, Gazze’de gerçekleşmesi beklenen ateşkeste Filistin direnişi İsrail’in daha önce kabul ettiği önemli iki şarttan vazgeçmek zorunda kalmıştı. https://ydh.com.tr/d/23428/wsj-hamas-anlasmada-israil-in-temel-taleplerini-kabul-etti
İsrail, Suriye’de tek dokunulmaz güç olarak Şam dahil olmak üzere tüm Suriye’ye yerleşmişti. Colani, daha Şam düşmeden bile işleri bitince çekileceklerini belirtmişti. Yani teslimat tamamlanıp, İsrail’in istediği gerçekleştirildiğinde. Şam düştükten ve İsrail, tüm Golan’ı işgal edip Şam’a dayandığında, Suriye’nin tüm ordusunu, donanmasını, bilimsel yapılarını, demiryollarını yok ettiği halde İsrail ile savaşmayacaklarını asıl hedeflerinin İran ve Hizbullah olduğunu açıklamıştı açıkça. Bunu şimdi de gizlemiyor ve zaman zaman dile getiriyorlar. Filistinli direniş gruplarının silahlarını bırakmalarını istediler. Bir yandan da İsrail askerleri imha olmamış mühimmatları ve Suriye’nin savunma yeteneklerine yeni “devrimcilerin” gözleri önünde el koyuyor ve taşıyor. Ülke, daha şimdiden merkez bankası da dahil talan edildi ve ordusu/silahları/uçak ve gemileri yok edilerek savunmasız kaldı, ülke olmaktan çıktı.
Hayır,
bu devrim Suriye halkının devrimi değil, Gazze’nin, Filistin’in, Türkiye’nin değil, Müslüman ve mazlumların değil; İsrail’in zaferi.
İsrail Yemen'i bombalıyor. Suriye'yi bombalıyor. Lübnan'ı bombalıyor.
Filistin'i bombalıyor.
İsrail şimdilik dört ülkeyi aynı anda bombalıyor.
Suriye düşünce, direnenler zayıfladı. İsrail'in önü beklemediği ölçüde açıldı.
Soykırımcı terörist ABD, sadece yandaş ülkeleri değil, sadece eli altında olan NATO terör örgütünü değil, sadece devlet dışı terör örgütlerini değil; İsrail gibi devlet görünümlü terör örgütlerini de kullanıyor. İsrail'i silahlandırıp her tarafa saldırtıyor.
İsrail tankları Suriye’nin dış mahallelerinde bekliyor ve diğer unsurları ise başta Şam merkezi olmak üzere Suriye’nin her yerinde bir sopa gibi duruyor. Kurulacak düzenin tamamıyla İsrail’in istediği şekilde olmaması olasılığı yok denecek kadar az. Direniş dışında İsrail’i herhangi bir ülkede durdurabilen güç yok. Kimse İsrail’e direnmek istemiyor. Kurbanlık koyunlar gibi sırasını bekliyor her ülke. Ne kadar utanç verici bir durum bu. İtaat ederlerse İsrail’in veya ABD’nin onları rahat bırakacaklarını sanıyorlar.
İşgal ettiği Suriye toprağı Hermon dağına, askerleriyle gelen Netanyahu, " İsrail'in güvenliğini sağlayacak başka bir düzenleme bulunana kadar bu önemli noktada (Hermon Dağı'nda işgal edilen tampon bölge) kalmaya devam edeceğiz." diyor. Oysa bölgede ki tek tehdit İsrail’dir ve sorunun ana kaynağı işgalci, terörist ve SOYKIRIMCI İsrail’in varlığıdır.
Dünya önlem almalı diyoruz ama bunu yapan dünya zaten. O halde birinci önlem, gerçekten de işin gerçek mahiyetini bilmemiz ve diğer bir husus ise direniş ve küresel emperyalizme direnen tüm güçler, küresel iyilerin alacağı tedbirlerdir.
İyiler umutsuz olmayacak.
İşte bakın İrlanda’nın onurlu halkına! İsrail Büyükelçliğinin ülkeden kovulmasını kutluyorlar. Ne mutlu!
Suriye bu bağlamda çok önemli bir cepheydi ve çöktü. Direnenler için birçok zorlu süreci de beraberinde getirecek ancak tüm bu gelişmelere ve kaybedilen bu önemli cepheye rağmen İsrail, hala bile çok, çok çok zayıf ve savunmasız durumdadır, varoluşsal derdi ve sorunu asla bitmeyecektir.
Suriye'nin düşmesinden çıkar bekleyenler için bu düşüş, kardan fazla zarar getirdi, getiriyor.
TÜRKİYE YENİ BİR SÜREÇTE
Trump, son konuşmasında Suriye’yi övdü ve sonraki rolleri hakkında ipuçları verdi. Güçlü, yıpranmamış ordusu var, filan dedi. Suriye’de İsrail için kurulacak düzene tehdit olacaklara karşı koymak için bu defa yeni Osmanlı ruhuna da uygun olacak şekilde bölgenin/İsrail’in hamisi rolünü biçmiş gibi anlam çıkarılabilecek bir konuşmaydı. Peki İsrail’i bölgenin hakimi, direnişi ve bölge ülkelerini/Filistin’i tamamen köleleştirecek bu düzene karşı tehdit kim ya da kimlerdir? Elbette İran/direniş/Filistin/Lübnan/Suriye halkı/Irak halkı/tüm iyiler. Başka kim olabilir ki?
Trump, konuşmasında, Türkiye’nin bin yıldır Suriye’yi istediğini ifade ediyor ve Suriye’ yi Türkiye düşürdü demeye getiriyor. Madem düşürdün, bundan sonrası için süreci işletme sorumluluğun var demeye getiriyor. Halbuki; Suriye, Türkiye’ye birleşme teklifi bile yapmıştı. Ve bu mümkündü. Hatta Suriye’yi diğer eski Osmanlı halkları bile takip edebilirlerdi. Ama ABD ve İsrail, batı cephesinin yıktığı eski Osmanlı’yı değil; büyük İsrail’in yeni Osmanlısında karar vermişlerdi. Yeni Osmanlı da sırası geldiğinde diğerleri gibi parçalara bölünecekti. Demem o ki; tüm bu yapılanları Türkiye istemiyor. Suriye’yi, böyle tüm bölgeye zararlı hale getirmeyi Türkiye istemiyor.
Suriye'nin denklemden düşürülmesi, birinci derecede soykırım cephesi için acil ve hayati bir gereklilik idi, soykırım cephesinin arzusu ve projesiydi.
Ve oysa direniş, sadece Filistin'i ve İslam ümmetinin güvenliğini değil, şeref ve haysiyetini de savunuyor.
Halklar ve hain olmayan yönetimler, bunu ne kadar geç anlarlar ise iyilik cephesi o denli kan kaybeder.
Trump’un son konuşmasında işaret edilen süreçte Türkiye’nin itildiği rol, İsrail ve ABD çıkarları için ordusunu kullanmak yani İran ile Suriye’de, bir anlamda dolaylı olarak yaptığından farklı olarak, direkt savaşması.
Zira İsrail için ABD ile İran'ı savaştırmak varoluşsal bir husus olduğu gibi bunun Türkiye-İran ile başlatılabilmesi ise sonuna kadar denenmeye değer bir seçenek. Trump’un konuşmasında ifade edilenin bu olduğu kanaatindeyim.
Suriye'nin çökertilmesi bu planı beklenenden fazla hızlandırdı.
Kesinlikle ve kesinlikle bu politikalar Türkiye’nin lehine olmayacak. Bu hep böyleydi. Her müslüman ülke düşürüldüğünde Türkiye kazanç beklerken hep kaybetti. Irak, Libya, Filistin/Gazze ve şimdi de Suriye'de. Batı ve İsrail Türkiye'ye kesinlikle bir fayda sağlamak niyetinde değil. Komşularının dünyanın en terörist ve işgalci, SOYKIRIMCI azgınları istiyor diye istikrarsızlaştırılması hangi ülke için bir fayda sayılabilir? Akla zarar. Türkiye veya başka bir Müslüman ülke, daha önce de olduğu gibi kesinlikle masada olmayacaktır.
HİZBULLAH’IN YAKLAŞIMI
Temkinli bir bekleyiş içinde görülen Hizbullah da direnişin diğer unsurları gibi gelişmelere göre bir pozisyon alacak. Suriye2nin, bölgenin, insanlığın aleyhine; Siyonizm ve soykırımcı işgalcilerin lehine olan bu sürecin, Suriye halkı lehine kazanımlara evirilmesi temennilerini de ifade eden Hizbullah, tedarik anlamında girdiği sıkıntılar için farklı seçeneklere yöneleceklerini açıkladılar.
Şeyh Naim Kasım son konuşmasında “İsrail'e düşman olduğu için Suriye'yi destekledik ve şimdi hükümetin yeni güçlerin eline geçtiğini görüyoruz, bu güçlerin pozisyonlarını net bir şekilde açıklamalarını bekliyoruz." İfadelerini kullandı.
Kasım, konuşmasının devamında “Suriye halkının kendi hükümetine ve anayasasına karar verme ve seçme hakkı vardır. Suriye'deki yeni sistemin düşman İsrail'le ilişkilerin normalleşmesi yönünde gitmeyeceğini ve bu ülkede seçilecek yeni hükümetin her iki ülkenin çıkarlarına dayalı olmasını umuyoruz.
Mevcut aşamada Hizbullah, Suriye'den geçen tedarik yolunu kaybetmiş durumda ancak bu büyük bir sorun değil ve zamanla değişebilir. Direniş ise esnek ve dirençlidir, güçlenmesi için koşullara uyum sağlaması gerekmektedir.” Şeklinde ifadeler kullandı.
Hizbullah’ın Lübnan Parlamentosundaki grup başkanı Muhammed Raad ise Suriye'deki son gelişmeleri değerlendiren bir makale yayımladı.
“Batılıların tüm ihlalleri, suçları ve yasaların, uluslararası normların, değerlerin ve ilkelerin ihlallerine göz yummasıyla gerçekleşiyor, çünkü amacı, Amerika ve Batı’nın bölge ve dünya üzerindeki hegemonyasına karşı çıkan direniş yapılarının, liderliklerinin, güçlerinin ve oluşumlarının yok edilmesidir.” İfadelerinin geçtiği makale önemli başlıkların değerlendirildiği önemli bir analiz. https://ydh.com.tr/d/23575/hizbullah-tan-suriye-degerlendirmesi
İŞGAL Mİ, DEVRİM Mİ?
Kesinlikle değil. Devrim yapan kadro geri çekilmez. Ne yapılacağına karar verir. İradesini başka güçlere devretmez. Belli ki herkes rolünü oynuyor. Plana göre tetikçi tetikçiliğini, yıkım ekibi yıkımını, soykırımcı soykırımını, işgalci işgalini, hami, sonrasında gerekli görülecek bekçiliği, finansörler finansmanı sağladı/sağlayacak. Ancak esas düzeni/dizaynı/paylaşımı/görev ve rol dağılımını ABD/İsrail/SOYKIRIM CEPHESİ yapacaktır/yapmaktadır.
Ancak bazı yıkım ve işgaller, bir devrime de evirilebilir. Temenni edilen de budur.
Allah’ın da bir hesabı vardır. Allah Kerim. Suriye'yi düşürenler içinde İsrail'e karşı olan muhalif gruplar da var. Ve belki de onlar, İsrail'in bu milyarlarca dolar zarar vererek yok ettiği Suriye ordusunun yok edilmesinin, Suriye' de ki Filistin direniş güçlerinin silahlarının toplanmasının, petrol ve savaş mafyası küresel egemenlerin habire akbaba misali Suriye etrafında dönüp dolaşmalarının, bir taraftan da dün terörist dediklerini bugün pohpohlamalarının ve İşgalci İsrail'in bir taraftan soykırıma hız verirken öte yandan şimdiden Şam kapılarına dayanan işgalinin yeni yerleşim yerleri yapılacağı ilanıyla kalıcı işgal hedeflerinin ne anlama geldiğinin farkına varacak ve gereğini yapacaklardır. Ve belki de Suriye işgalcileri de tıpkı Afganistan'da ABD'nin beklemediği şekilde aşağılanarak kovulması gibi Suriye'den de kovulacaklar. İşte Suriye halkının gerçekten kurtuluş savaşını sonlandıracağı gerçek devrimi, siyonizmin tamamen ülkeden çıkarıldığı böyle bir sonuçla gerçekleşmiş olur.
TÜRKİYE TUZAĞA ÇEKİLİYOR
Bölgesel dizaynda İsrail'in güçsüz bir Türkiye isteyeceği muhakkaktır. Zira bölgede en güçlü olan İsrail olacak ve diğer bölgenin tamamı ise büyük ölçüde İsrail'in işgali ve/veya hakimiyeti altında olacak şekilde ve İsrail'e itaatkar olarak dizayn edilecek bir denklemden vazgeçilmesi mümkün değil.
Türkiye’ye biçilmek istenen rolün, bölgenin henüz bölünmemiş iki gücünün (İran-Türkiye) karşı karşıya getirilerek bölünmesini hedeflediği gayet açıktır.
Bu açıdan Türkiye'nin bu bölgesel politikasının Türkiye'ye zarar verici olduğunu; Türkiye'nin kendi bölgesinde İsrail'i durdurma ve bölgesinde ki komşuları ve antiemperyalist güçlerle birlikte NATO tasallutundan kurtulma yolunda bir mücadeleye girişmesinin ise onu daha güçlü ve saygın yapacağı bilinmelidir. Türkiye halkı da iyilerin yanında olmaya layıktır. Yükselen Avrasya ile yoluna devam etmesinin NATO tarafından önü kesilmek isteniyor. Yüz yıl daha İsrail ve NATO için aşaması isteniyor. İyiler ve halkımız, basiretli yöneticiler er ya da geç bu gerçeği görecektir.
Selam ve dua ile.