Çocukluk apayrı bir âlemdir. Bir harf dahi yazılmamış, işlenmemiş bembeyaz bir sayfa gibidir. Hiçbir günahı, lekesi, yoktur. Ama olumlu-olumsuz her şeyin oluşturulabileceği donanımla birlikte gelmiştir. Nice duyguları, eğilimleri, istidat ve meziyetleri, aklın alamayacağı bir tarzda ruhunda tohum gibi ekilmiştir. Doğduğu andan itibaren anne ve babanın sorumluluğuna verilmiş, onların verip işleyeceği her şeyi algılayabilecek bir konumda yaratılmıştır.
Yüce Yaratıcı dünyaya gönderdiği minnacık misafirinin kâmil insan olup ahiret âlemine hazırlanmasına yönelik eğitimi için iki unsur sevk etmiştir:
Birisi: Çocuğun söz konusu eğitimi için gerekli tüm donanım. Diğeri de: anne ve babasını “eğitimindeki temeli oluşturmaları” için bu işte görevlendirmesidir. Çocuğun ilahi direktifler doğrultusunda eğitilmesi için anne ve baba sorumlu tutulmuştur. Bu sorumluluğun başarıyla yerine getirilmesi için, anne ve babaya verilen şefkatin yanı sıra, çocuğa da anne ve babaya karşı akıl almaz bir düşkünlük derecesinde bağlılık, içtenlik ve sevgi verilmiştir. Yani çocuk anne ve basına düşkün olarak yaratılmıştır.
Ancak dikkat edilirse, çocuğun anne ve babasına aşırı düşkünlüğü belli bir yaşa kadardır. Doğumundan 4-5 yaşına kadar annesinden kopmaz, ondan ayrı yerde bulunmaz. Yaklaşık 10 yaşına kadar da babasına çok düşkün olur. Gün boyu babasından ayrı dursa da babasını çok özler, ona olan sevgi ve bağlılığı tartışılmaz. Babasını dünyanın en büyük, en bilgili, en cesur insanı olarak bütün güzel sıfatların en üstün konumunda görür.
İşte bu düşkünlük halisane, doğuştan ve fıtridir. Babanın ona vereceği eğitimde işini çok kolaylaştırır. Babanın elini güçlendiren önemli bir avantajdır. Çünkü her dediğini tartışmasız doğru bir kural olarak kabul eder; her yaptığını taklit etmek ister. 5-6 yaşına kadar baba çocuk için daha mükemmeli olmayan bir model durumundadır. “Babasını herkesten üstün görmesi” nedeniyle, çocuk büyüdükçe filizlenip gelişen “üstünlük taslama” hissi gittikçe hayatını kaplamaya başlar. Çocuklar arasında “Benim babam senin babanı döver!” tartışması darb-ı mesel haline gelmiştir.
Baba, fıtri bir öğretmen olarak çocuğun bu içten bağlılık duygusundan yararlanarak dinin temel bilgilerini öğretmelidir.
Anne ve babanın şefkati yıpranmaz, ömür boyu bitmez, eskimez ancak çocuk belli bir yaştan sonra, ilgi, eğilim ve sevgisini etkileyen farklı durumların ortaya çıkmasıyla anne ve babasına olan bağlılık ve düşkünlüğü zedelenmeye başlar, yıpranır.
Çocuk, şeytanlarla ya da şeytani bir çevreyle karşılaşmaya başladıktan sonra, anne ve babasına olan ilgisinde değişme ve azalma görülür. Çünkü Anne ve baba sevgisi “Rahmanî”dir, şeytani telkinler buna zarar verir.
Çocuğun şekillenmesinde anne ve babadan başka çevre ve arkadaşın da etkisi vardır.
Ancak eğitimde anne ile babanın, çevre ve arkadaşın çocuğa yönelik işlemleri, tutum ve konumları farklıdır. Baba otoriterdir, çocuğa yaklaşımı anne gibi ya da bir arkadaş gibi olmamalıdır. Yoksa vermek istediklerini veremez, eğitiminde başarı sağlayamaz. Babasını arkadaş edinen çocuğun babasından alacağı fazla bir şey olmaz. Çünkü “baba saygınlığı” zedelenmiş olur.
Söz gelimi çocuk annesinden şefkati, merhameti ve duygusallığı; babasından ise cesareti, cömertliği ve çalışma hevesini öğrenir. Annede şefkat akıldan fazladır, babada akıl şefkatten fazla olmalıdır. Tavırlarında aklı ve ilmi değil de şefkatini ön plana çıkaran baba, anne konumuna girmiş olur. Böylece babadan alması gereken hasletler çocukta gelişmemiş olur, çocuk önemli bir yönden eksik kalır. Çocuk, beden gelişimi için nasıl ki farklı vitaminlere, yaşlara göre farklı gıdalar almaya muhtaç ise, ruhsal gelişimi içinde eğitimini üstlenen her kişiden de farklı bilgiler almaya muhtaçtır.
Çocuğuyla arkadaş olan baba da çocuğunu yanlış yöne kaydırmış olur. Eğitim ve öğretimde önemli bir unsur olan arkadaştan yoksun kalır. Çünkü baba, çocuğun ancak arkadaştan alabileceği hususiyetleri ona kazandıramaz. Sosyal hayatta topluma intibak sağlamada ve toplumun bir ferdi olarak kendini tanımada arkadaşlık olmazsa olmaz bir vasıtadır. Topluma açılmak arkadaşlıklarla gerçekleşir.
Çocuğunu çok küçük yaşlarda kendisine alıştıran, her gittiği yere beraber götüren bir baba, birtakım olumsuzlukları kazanmasına yol açar. Örneğin: arkadaş sohbetlerinde büyük bir saygı duyduğu büyüklerinin şakalaşmaları, çocuk seviyesini aşan davranış ve sözleri, çocukta “büyüklerine saygı” hissini olumsuz etkiler. Dikkate alınmayan basit görülen birçok davranış ve sözler unutulmamalıdır ki çocuğun dikkatini çeker. Çocuk, henüz yaşına uygun olmaması nedeniyle bilmemesi gereken sırlara vakıf olunca eğitiminde telafi edilmez sıkıntılara yol açabilir. Bu itibarla baba, çocuğuna arkadaş değil sadece baba olarak kalmalıdır.