Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Taziye için, “Allahü Teâlâ güzel sabretmeni nasip etsin, rahmetlinin günahlarını affetsin” gibi bir şey söylenir.
Ölü için üç günden sonra taziye yapmak mekruhtur. Ancak uzakta olanlar ve yakın olup da, geç haber alanlar için mekruh olmaz.
Ölü için, çeşitli kimselerin sessiz olarak çeşitli cüzler okuyup, Kur'an-ı Kerimi hatmetmeleri ve her birinin okuduğunun sevabını ölünün ruhuna göndermeleri veya birinin hepsi yerine hediye etmesi, yani hatim duasını yapması, okuyanların da âmin demeleri caiz ve çok faydalı olur.
Peygamber Efendimiz, bir borçlunun Cenaze Namazını kılmak istememiş, bir başkası borcu üzerine alınca kılmıştır. Borçlu ölenin de Cenaze Namazı kılınır. Peygamber Efendimiz kul borcu ile ölmemenin önemini göstermek için bildirilen harekette bulunmuştur.
Şu dört kişinin cenaze namazı kılınmaz:
1- Bâginin yani haksız olarak Halifeye isyan edenler, dövüşürken öldürülürse,
2- Müslümanların yolunu kesen hırsızlar, dövüşürken öldürülürse,
3- Zulüm ile meşhur olan kabileler, dövüşürken ölürse,
4- Silah ile ev basan kimse, o zaman öldürülürse, cenaze namazı kılınmaz.
Kadınların Cenaze Namazı kılması caiz değildir, Mekruhtur. Bu hususta Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercümesi isimli kitabın üçüncü cilt, 361. sayfasında özetle deniyor ki:
Ümmü Atıyye radıyallahü anhanın rivayeti şöyle:
“Biz kadınlar, Resulullah tarafından Cenazeyi takip etmekten Nehyolunduk. Cenazeye İttibâ’, bizim üzerimize Farz kılınmadı.” Bu Hadisi, Buhari Hayz bahsinde zikretmiştir.
Taberani’nin rivayetine göre, Ümmü Atıyye anlatır:
Resulullah Medine’ye Hicret ettiğinde Medine kadınlarını bir evde topladı. Sonra Hazreti Ömer’i bize gönderdi. Hazreti Ömer, “Ben Resulullah’ın size gönderdiği bir elçisiyim. Kadınların Cenazeye çıkmasını Nehyetti” dedi.
İbni Münzir de, İbni Mesud’un, İbni Ömer’in, Hazreti Âişe’nin, Ebu Ümame’nin, kadınların Cenaze iştiraklerini Kerih gördüklerini rivayet etmiştir.
İbrahim Nehai’nin, Hasan-ı Basri’nin, Mesruk’un, İbni Sirin’in, Evzâi’nin, Ahmed’in, İshâk’ın da kerâhetine hükmettiklerini bildirmiştir.
Süfyan-i Sevri de kadınların Cenazeye iştirakini bid’at addetmiştir. İmam-ı A’zam Ebu Hanife de: “Kadınlara Cenaze takibi uygun değildir” demiştir. İbni Abbas, Kasım, Salim, Zühri, Rebia, Ebü’z-Zinâd’dan cevazı rivayet edilmiştir. İmam-ı Malik bu hususta yaşlı kadınlara ruhsat vermiş, gençler için hoş görmemiştir. İmam-ı Şafii de Mekruhtur, fakat haram değildir, demiş. İmam-ı Malik’ten Kerâheti hakkında da bir rivayet vardır.
Ebu Ya’lâ’nın bildirdiği Hadis-i Şerifte, Hazreti Enes demiştir ki:
Resulullah ile bir Cenazeye gitmiştik. Resulullah (orada) gördüğü kadınlara sordu:
- Cenazeyi omuzlar mısınız?
- Hayır, omuzlamayız.
- Ya ölüyü defneder misiniz?
- Hayır.
- Öyle ise hiçbir sevaba nail olmayarak evinize dönünüz, buyurdu.
Netice olarak kadınların Cenaze nakline iştirakleri caiz görülmemiştir. Şu kadar ki, Cenazeyi nakledecek erkek bulunmazsa, böyle istisnai vaziyet bir zarurettir. Bu surette caiz görülmüştür.
Demek ki, kadına Cenaze Namazı Farz değildir. Hiçbir erkek yoksa, o zaman kadın Cenaze Namazını bizzat kendisinin kıldırması caiz oluyor. Böyle bir mecburiyet yoksa, Cenaze Namazına katılması, Kerih görülmüştür.
Ölüler için sadaka, 1., 3., 7., 40., 52. veya 53. günü helva ve benzeri şeyler dağıtmak doğru değildir. 7. ve 40. gününde yapılan hatim ve sadaka gibi hediyeleri öldüğü gün hemen göndermeli, birinci günü yaparak imdadına bir an önce yetişmelidir. 7. veya 53. gecelerine bırakmak, boğulmak üzere olan birine, “Biraz bekle, yardıma birkaç gün sonra geleceğim” demeye benzer. Bunun belli gün veya gecede yapılmasının aslı yoktur. Ölüler için Sadaka, Mevlid gibi hayratın belli günlerde yapılması Hıristiyanlardan geçmiştir. “40. gün burnu düşer, 53. gecesi çürümeye başlar” gibi sözler doğru değildir.
Cenaze için verilen sâla Bid'attir.
Tanımadığımız bir cenaze olunca, ardından illa bir şey demek lazım değildir. Ama cenazeyi tanıyan biri varsa mesele yok, o ne derse öyle denir.
Cenazeyi Cami içine koyup Namazını kılmak haramdır.
Hadis-i Şerifte buyuruluyor ki:
“Bir ölünün Namazını cami içinde kılana sevap yoktur.” [İbni Mace]
Cenaze dışarıda, cemaatin bir kısmı camide olursa, caiz diyenler varsa da, böyle de kılmak haram olur. Cemaat de dışarıda kılmalı. Çünkü Camiler, beş vakit namaz kılmak, buna bağlı olan Sünnet ve Nafile Namazları kılmak için, okumak, vaaz ve ders için yapılmıştır. Yağmur, fırtına ve hastalık gibi özürlerle, Cenaze Namazı Camide kılınabilir, fakat, Cenaze Camiye sokulamaz. (Hidaye)
Cenaze Namazını öldüğü şehirde kılmak Farz, sonra gömüldüğü şehirde de kılmak Nafiledir.
Birinci Namaz Farzdır. Bir daha kılınırsa Nafile olur. Hanefi’de Cenaze Namazını Nafile olarak kılmak Mekruhtur.
Ölü yıkanmadan önce, yanında Kur'an-ı Kerim okumaya Mekruh diyen Âlimler var ise de, ölünün üzeri örtülü iken ve yatağına bitişik olmayarak, sessiz okumak caizdir. (Redd-ül Muhtar)
Müslüman bir ölünün terlemesi ve gözünden yaş gelmesi hayra alamettir.
Müslüman ölü için, toprağı bol olsun demek caiz değildir. Kâfir için söylenir.
Tabutun üzerindeki Âyet-i Kerime, “Her nefs [herkes] ölümü tadıcı” demektir.
Defnedilen Cenazenin Namazı kılınmamışsa, koktuğu zannedilmedikçe, kabri üstünde Namazı kılınır. Koktuğu zannediliyorsa Namaz kılınmaz. Kokmaya başlama zamanı, toprağın cinsine, mevsimine, sıcaklığa, soğukluğa, mevtanın zayıf ve şişman olmasına göre değişir. Kokma işi, üç gün ile bir ay arasında değişir.
Cenaze Namazı kılarken altı necis olan ayakkabıyla veya necis yere basarak, Cenaze Namazı kılınamaz, bu ayakkabıyı çıkarıp, temiz olan üst tarafına basarak kılınırsa sahih olur. (Seadet-i Ebediyye) Böyle açıkça necaset görünmedikçe, ayakkabıyı çıkarmak gerekmez.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)