Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Sakınılması gereken her şeyde işi sağlam tutmayı elden bırakmamalıdır. Eğer sakınılması gereken şeylerin zararından kurtulursan, sakınmış olman sana hiçbir zarar ve eksiklik getirmez. Ama tedbir ve sakınmayı terk etmesiyle ortaya çıkan zararlardan kişiye eksiklik gelir. İşi sağlam tutmanın en ileri derecesi, bütün insanlara peşinen güvenmemek ve bazı ihtimallere yer ayırarak hareket etmektir.
İdareci; yardımcıları arasına yalancı, sahtekâr ve düzenbazları karıştırmamalıdır. Yalancının her işi yalan olur. Kötü kişiler de tabiatları gereğince bu çirkin hallerini terk edemez. Böylelerinin, idareye alınması büyük tehlikeler doğurur.
Yalancı ve kötü kişilerin ıslahı mümkün olmayacak kadar zordur. Bunlar maymuna benzer. Maymun güzelleşsin diye ne kadar iyi bakılsa, çirkinliği o kadar artar.
İdareye sızmış olan kötü kişiler de bunun gibidir. Ne kadar terbiye edilirse edilsinler fayda vermez, kötülükleri ve yalancılıkları daha da artar.
Elemanların maaşı, ne çok az, ne de çok fazla olmamalıdır. Çünkü çoğu şımartır; azı düşmanlık doğurur.
Tehlikeye sebebiyet veren üç şey:
1- İdarecinin nefsani arzusunun aklına galip gelmesi.
2- Yardımcıların birbirini çekememesi. Çünkü haset, değişik görüşlere sebep olur. Yani birinin görüşü, doğru olsa da, sırf haset yüzünden kabul görmez.
3- Elemanların hizmetten yüz çevirmeleri.
Hazreti Osman, Mısırlı fellahlar tarafından kuşatılınca: “Bir sadık dost, kuşatmanın sebebini açıklasa.” der. Ensar’dan bir zat, “Ey müminlerin emiri. Ben açıklayayım. Sizin millete tam güveniniz, yumuşaklığınız, aşırı müsamahanız, isyancılara cüret verdi.
Fitneyi uyandırıp isyana sürükleyen iki sebep vardır:
1- İleri gelenlerin idareye kinleri.
2- Herkese karşı yumuşak davranılması.”
Hizmetkârlardan biri, takdire layık bir hizmet yaptığı zaman, anında takdir görmesi ve onun semeresinin kendisine ulaşması lazımdır. Zaruretsiz kusur işleyen kimseye kabahati nispetinde ceza vermek lazımdır ki, hizmete rağbet artsın.
Tahsildarların halinden gafil olunmamalıdır. Tâ ki, uygunsuz iş yapar veya müşteriden fazla bir şey alırsa, geri almalı; müşteriye zulmeden memurun da işine son verilmelidir. Böylece cihan mamur kalır; padişah uzun ömürlü olur; hazine dolu kalır ve bu iş, öteki memurların zulüm yapmamalarına bir ders olur.
Yaşlı ve tecrübelilere hürmet etmek, herbirini uygun bir makama yerleştirmek lazımdır. Yükselen kimseler, o makama gelinceye kadar, çeşitli tecrübelerden geçmiş ve birçok sıkıntı çekmiş olmalıdır. Sıkıntı çekmemiş ve tecrübesi olmayan kimselerin yüksek makamlara gelmesi isabetli olmaz.
Hata yapan eleman, herkesin gözü önünde azarlanırsa haysiyet kırıcı olur. Artık ne kadar iyilik edersen et, o kırgınlığı telafi etmek mümkün olmaz. Hata yapan elemanı, gizlice çağırmalı, “şunu yaptın, biz kendi yükselttiğimizi alçaltmamak için seni affettik. Bundan sonra dikkat et” demek daha uygun olur.
Sert mizaçlı olmak
Sert mizaçlı olmak kusur değildir. Ancak dine aykırı olarak sertlik yapmak kusurdur. Hazreti Ömer’in sert mizacı övülmüş, takdir edilmiştir.
Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
“İki melek var, biri sert, biri yumuşak mizaçlıdır. Bunlar, Cebrail ile Mikail’dir. Peygamberlerden biri yumuşak, diğeri sert mizaçlıdır. Bunlar İbrahim ile Musa’dır. Benim de iki arkadaşımdan biri yumuşak, diğeri sert mizaçlıdır. Bunlar, Ebu Bekir ile Ömer’dir.” [Taberani]
Kâfirlere karşı da iyi huylu olmalı
Müslümanların kâfirlere karşı da iyi huylu olmaları, onları incitmemeleri gerekir. Böylece İslam dininin, iyi huylu olmayı, kardeşçe yaşamayı, çalışmayı emrettiği onlara da gösterilmiş olur. Böylece iyiliği seven insanlar, seve seve Müslüman olurlar. Cihad etmek farzdır. Cihadı devlet topla, silahla yapacağı gibi, soğuk harp ile, propaganda, neşriyat ile de yapar. Her Müslüman da, iyi huyları ile, iyilik yapmakla cihad yapar. Çünkü cihad etmek, insanları Müslüman yapmaya davet etmek demektir. Görülüyor ki, kâfirlere karşı da, iyi huylu olmak, onları incitmemek, cihad etmek oluyor. Cihad ise her Müslüman’a gücü nispetinde farzdır.
Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
-Bir kimse, bir zat ile konuşunca, eğer kalbinde, dünya sevgisi azalıp, Allahü Teâlâ’ya bağlılığı artarsa, onun keramet sahibi, evliyadan bir zat olduğu anlaşılır. Eğer böyle olmazsa, o zatın istidrac gösteren bir yalancı olduğu meydana çıkar. “Evliya olmak için Allahü Teâlâ’nın ahlakı ile ahlaklanmak gerek” buyurulmuştur. Yani Allahü Teâlâ’nın sıfatlarına uygun sıfatlar, evliyada hasıl olur. Fakat bu benzerlik sadece isimdedir. Yoksa sıfatların özelliğinde beraberlik olmaz. “Allahü Teâlâ’nın ahlakı ile ahlaklanın” emrini anlatırken Hace M. Parisa hazretleri, Tahkikat kitabında buyuruyor ki: "Allahü Teâlâ’nın bir sıfatı Basirdir. Yani Allahü Teâlâ her şeyi görür. Bir kimsenin kalb gözü açılır, firaset ışığı ile, kendi ayıplarını ve başkalarının iyi huylarını görürse, yani başkalarını kendinden üstün görürse ve Allahü Teâlâ’nın her an gördüğünü göz önünde bulundurarak hep Onun beğendiği şeyleri yaparsa, bu sıfatla huylanmış olur.
Allahü Teâlâ’nın bir sıfatı da Mümittir. Yani öldürücü demektir. Bir kimse, Sünnetler yerine yerleşmiş olan bid'atleri yok ederse, bu sıfatla sıfatlanmış olur. Bütün sıfatlar, bunlar gibidir."
Cahiller, bu ahlaklanmayı başka türlü anlamış ve yoldan çıkmıştır. Evliyanın ölüleri dirilteceğini, kaybolan şeyleri bileceğini sanmışlar, günaha girmişlerdir.- [Müj. Mekt. 107]
Allahü Teâlâ’nın sıfatlarından biri Settardır. Yani günahları örtücüdür. Müslüman da, din kardeşinin kusurunu örtmelidir.
Allahü Teâlâ Kerimdir. Rahimdir. Yani lütfu, ihsanı bol ve merhameti çoktur. Müslüman da, cömert ve merhametli olmalıdır.
Allahü Teâlâ, Gaffardır, yani kullarının günahlarını affedicidir. Müslümanlar da birbirlerinin kusurlarını affetmelidir.
Af, hak ettiği bir şeyi almayıp sahibine bağışlamak demektir. Allahü Teâlâ affedicidir, affedenleri sever. Kur'an-ı Kerim’de mealen, “Affet, marufu emret ve cahillerden yüz çevir” buyuruluyor. (Araf 199)
Hadis-i Şeriflerde de buyuruldu ki:
“Affedin ki, Allahü Teâlâ da sizi affetsin ve şerefinizi yükseltsin.” [İsfehani]
“Allah için affedeni Allahü Teâlâ yükseltir, aziz eder.” [Berika]
“Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulmedenleri affetmek, kendini mahrum edenlere ihsan etmek, güzel huylu olmaktır.” [İ.Ebiddünya]
“Sana zulmedeni affet, sana gelmeyene git, sana kötülük edene sen iyilik et, aleyhine de olsa mutlaka doğru konuş.” [Ruzeyn]
“Musa aleyhisselam, ‘Ya Rabbi, senin indinde en aziz kimdir?’ diye sordu. Allahü Teâlâ da, ‘İntikam almaya gücü yeterken affedendir’ buyurdu.” [Harâiti]
“Allahü Teâlâ, merhameti olmayana merhamet etmez, affetmeyeni affetmez.” [İ.Ahmed]
“Affedin ki affa kavuşasınız.” [İ.Ahmed]
Allahü Teâlâ cümlemizi kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)