Biraz Eb-u Hanzala. Yeni keşfettim. Bazı münazara ve konuşmalarını dinledim. Son zamanlarda dinlediğim en iyi, en birikimli hocalardan. Benden sekiz yaş küçük. Berrak bir zekası var, belağati çok iyi, mukayese gücü, ikna kabiliyeti fevkalade. Ezher mezunu. Dinlerarası diyalogu eleştirdiği için yıllarca hapis yatmış. Babası ondan daha fazla yatmış. Merdan Yanardağ gibileri yakalanması için bar bar bağırıyor. Yeterince hapis yatmamış gibi. İktidara karşı mesafeli. Devletçi ve mukaddesatçı değil. Cübbeli, İhsan Şenocak gibilerden fersah fersah ileride. Bu gibilerin foyasını ifşa ediyor. İkisinin de hakkından çok iyi geliyor. En mümeyyiz vasfı dürüstlüğü, hurafelerle ve bid'atlerle mücadele azmi. Selefi, vehhabi, isidçı yakıştırması bir iftiradan ibaret. Adam Bilal'e anlatır gibi hepsine tek tek cevap veriyor.
Muhalifleri devletlûları göreve çağırmaktan başka bir şey yapmıyor. Zaten bunların tek sermayesi işbu devletlûlar. Hanzala'nın klasik kaynaklara olan vukufiyeti müthiş. İslam neyse o olarak anlatıyor. Eğmiyor, bükmüyor, yama yapmıyor. Ne İslamcı ne kemalist. Anlattıkları tamamen İslam ama içinde akıl yok, hikmet yok, felsefe yok, irfan yok. Aslında bu son saydıklarım ekseriyet itibariyle İslam'da olmayan, daha doğrusu İslam'ın kabul etmediği şeyler. Onun için Eb-u Hanzala tamamen İslamın içinden konuşuyor.
Sonra biraz Mustafa Öztürk. Fatih Altaylı ile yaptığı son program. Mustafa Öztürk bir türlü koptuğunu itiraf edemiyor. Hem zihnen, hem kalben kopmuş mahallesinden. Daha açık söylemek gerekirse kopmuş İslam'dan. Anlattığı şey İslam değil artık. Başka bir şey. İslam ile çağdaş dünya arasındaki iflah olmaz uyumsuzluğu görüyor. Hem İslam'dan vazgeçemiyor hem çağdaş dünyadan. Uzlaşının imkansız olduğunu görüyor. Çok dürüst, çok sancılı, çok dertli. Ve bu yüzden çok yorgun. Kafası karışık. Hatta karmakarışık. Konuşmalarında İslam'dan çok akıl var, sorgulama var, düşünce var, felsefe var. Birçok insanın deist veya ateist olmasına sebep oldu. Seküler açısından bakınca buna birçok insanın aydınlanmasına sebep oldu da diyebiliriz.
Aynı sancıları islâmoğlu da yaşıyor gibi. Ama Öztürk kadar hem dürüst değil, hem de her hali bir parça tasannu kokuyor. Eb-u Hanzala'yı dinleyenler selefi oluyor, Öztürk'ü dinleyenler deist. Ne tuhaftır, ikisi de aynı kaynaktan besleniyor ama verdikleri meyveler düşman birbirine. Ve yine ne tuhaftır, ikisi de devletlûların hışmına maruz kalıyor. Eb-u Hanzala'nın simasından bütün eminlerde rastladığımız sükunet ve mutluluk okunurken; Öztürk'ün simasından bütün kuşkucularda rastladığımız gerilim ve mutsuzluk okunuyor. Ne saklamalı, Hanzala'nın sükunet ve mutluluğunu derinden derine kıskanıyor insan.