HAREKET EHL-İ OLMAKLA DEĞER KAZANIR İNSAN!

Kitap fuarının ikinci gününde, imza günüm olmadığı halde, bazı arkadaşları ziyaret etmek amacıyla fuara gittim. Tabi 16 Kasım 2024 Cumartesi fuarın açılış günü olduğu halde; Büyük Şehir Belediye Başkanı Mehmet Kasım beyin, il dışında olması hasebiyle; fuarın resmi açılışı Üçüncü güne yani pazartesiye kalmıştı. Öğrencilerin yoğunluğu, fuara biraz renk katmış olsa da iki yıl önceki heyecanın hem yazarlarda hem de katılımcılarda olmadığını sezdim. Neyse açılış yapıldı, öğrenciler fuardan ayrılınca, girişin hemen sağında; sanat-der standının karşısında iki arkadaşla ayak üstü sohbet ederken; söz döndü dolaştı, İsrail terör örgütünün Gazze'de yaptığı soykırıma geldi... Arkadaşın biri dedi ki, fert olarak hiçbir şey yapamıyorsak dahi; en azından İsrail mallarını boykot edebiliriz dedi. Mesela Coca Cola içmesek ölmeyiz, İsrail menşeli ve ona destek veren firmaların ürünlerini boykot etmekle kendi safımızı beli edebiliriz diye ekledi... Tabi biz, dinleme modunda arkadaşın konuştuklarına pür odaklanmışım. Çünkü Gazze söz konusu olduğunda, yarası kanayan biri gibi içim sızlar durur!

Diğer arkadaş söze karıştı ve tamam da ama bu iş bizimle bitmez ki deyiverdi. Devlet önce boykot yapsın ki, vatandaş da boykot etsin demekle topu devlete atmakla rahatlamaya çalışsa da (Devlet konusundaki fikrinde haklı tabi) her birimizin insan ve Müslüman olarak bir yerden hareket etmemiz gerektiğini dile getirmekle mecburen konuya müdahil olduk!

Ona, bak kardeşim dedim ki; elbette devletin yapabileceği bir iştir bu ama, bizim de insan olarak yapabileceğimiz çok şeyler var dedim ve konuyu emr-i bil maruf ve nehy-i ani-l münkeri emreden hadisi şerife getirdim. Ve şu hadisi şerifin, üç madde halinde; kimlerin neler yapacağını/yapmakla mükellef olduğunu izah etmeye çalıştık:

Evet, Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i şöyle buyururken işittim dedi:

(Aslında hadis, "minküm" yani sizden kim diye başlar) Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17)

Bu hadis, münkerin, kötülük ve fenalıkların nasıl değiştirileceği konusunda temel teşkil edici bir özelliğe sahiptir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, iyiliği emir ve kötülükten nehiy görevi, her Müslüman mükellefi kapsayıcı niteliktedir. Bu hadisin ifadesinden ve görevleri sıralayış tarzından, bunu bir kere daha açıkça anlamış oluyoruz. "İslâm âlimleri, genel anlamda olmak üzere, kötülükleri el ile değiştirmenin yöneticilerin (Elden murat, kuvvet; kuvvetten maksat da devlettir), dil (dilden murat, ilim; ilimden murat ise Âlimlerdir) ile değiştirmenin âlimlerin; kalp (kalpten murat, ilimsiz; yani avvamdır) ile değiştirmenin de bunlara güç yetiremeyen zayıfların, avamın görevi olduğunu söylerler. Böylece, her seviyedeki Müslümana düşen bir vazifenin bulunduğu ortaya çıkmış olur. Bununla beraber, her seviyedeki insan, bunların hangisine güç yetirirse onu yerine getirir de denilmiştir.

Müslümanlar, bu görevleri yerine getirecek bir yapıyı kurmak zorundadırlar. Çünkü, İslâmî hassasiyetlere sahip bir yönetim (Devlet mekanizmasının islami olması şarttır, yoksa kötülükleri kimse önleyemez) kadrosunu, doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü öğretip öğütleyecek ilim erbabını ve bu hususlarda duyarlı bir halkı yetiştirmedikçe, vazifelerini yapmış sayılmazlar. (Kaynak: İslam&İhsan) Satır aralarında, parantez içindeki açıkalamları biz kendimiz yaptık ki; konu tam olarak anlaşılsın. 

Tabi bu hadisi kısaca anlatırken, arkadaşın beni dinlemekle birlikte; sıkıldığını fark ettim. Daha başka misallerle konuyu, münker/marûf üzerinden; tekrar Gazze ve Yahudilere getirecektim ki; arkadaşın arkadaşı, tabir caizse 112 acil servisi gibi imdadına (!) yetişti ve; bize müsaade biz biraz fuarı gezeceğiz deyip yanımızdan ayrıldılar. 

Dostlar! Kabul etsek veya etmesek; hoşumuza gitse veya gitmezse; nefsimize dokunsa veya dokunmasa; yani ister lehimize, ister aleyhimize olsun; insanım, Müslümanım, vicdanım vardır diyen her bir insanın; gücü nispetinde, insanlığın iyiliği için, bir şeyler yapabilme gücüne ve imkanına sahip olduğunu bilelim...

Rabbimiz: Necm suresi 39'da; insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır buyurmakla; bize gayret ve çabanın elzemiyetinin yolunu gösteren bir pusula değil midir? Şimdi terör örgütü Yahudi israil, dört yüz günden fazla bir zamandır; körlüğe oynayan dünyanın gözleri önünde, Gazze'de soykırım yaparken, küçücük çocuklar paramparça olurken, evler yerle yeksan edilirken, anaların feryadı arşa yükselirken, babaların çaresizliği yürek parçalarken; her imkana sahip olan bizler, her hangi bir harekette bulunmadan, oturduğumuz yerde ahkam kesip laf cambazlığıyla kendimizi temize çıkarmaya çalışsak da; yarın mahşer meydanında, hem Rabbimize, hemde gazzeli çocukların yüzüne bakacak yüzümüzün olmayacağına inanıyorum. O zaman, önce hareket sonra bereket/muzafferiyet denmiştir.

Evet, hareket ehl-i olmakla değer kazanır insan! Hareketsiz insan, bereketsiz/verimsiz insandır. Hareketsiz insan, çorak toprak gibidir. İstediğiniz kadar tohum serpin, sürün ve ilaçlayın; zira onda ne ot biter ne de ekin! İşte insan da böyledir. Adım atılmadan nasıl ki yol kısalmaz, hareket edilmeden, gayret göstermeden; kendiliğinden bir şeylerin olmasını beklemekle, solucanda diş aramak eş değerdir. Onun için en kıymetli insan, insanlık yararına bir şeyler yapan ya da yapmaya gayret eden insandır...

Ever, bir yudum insan; dünya kadar ihsan!

Kalın sağlıcakla efendim!