Yazıma bu başlığı atarken, Şener Şen ve İlyas Salman'ın, yıllar önce seyrettiğim bir filmini hatırladım! Hatırlayanlar iyi bilir, filmin hikayesi uzun ama; Hani Bilo sarhoş olan Şener Şen'i sırtında taşırken; Şener Şen ona şunları söylüyordu: "Ulan Bilocan, sizin gibi enayiler olmasaydı, bizim gibi gözü açıkların hali nice olurdu? Cümlenin sonuna üç soru işareti koydum ki, okuyucu; burada biraz duraklasın diye! Hani ne demek isteğimizi, ya da neden yazının hem başlığını hem de içeriğini söz konusu filmle ilişkilendirdiğimizin üzerinde biraz da olsun düşünülsün diye?
Türkiye'de maalesef, son dönemlerde hurafe ve hikayelerle insanları etrafında toplamakla her gün artarak devam ettiğini görüyoruz. Hurafeleri anlatan söz konusu kişiler, insanları etki alanlarına aldıklarını, Özellikle sosyal medya mecralarında herkes tarafından görülen, bilinen bir vaka... Hatta bazıları işi o kadar ileriye götürmüşler ki, son sürat at koşturup malı götürmeyi başarmışlar en azından şimdilik. Bu kimselerin yaptıkları bu kadar yanlış ve hataları, ya mevcut sistemin işine yaradığı için karışılmıyor; ya da 1997'li yıllarda olduğu gibi, mercek altına alınmakla belirli bir zamana erteleniyor ki; günü geldiğinde, hepsi birden sağa sola savurulsun diye...
Söz konusu kişi ve kimseler, birçok tefsirlere de girmiş İsrailyat; hikâye, menkıbe türü eserlerde buldukları efsane ve benzeri şeyleri, etrafındaki insanlara din diye anlatıp onları adeta sürüleştiriyorlar.
Zikir adı altında, ayakta el ele vurarak, kafa sallamalarla yapılanlar ise işin cabası... Namazda bağrışmaların ve saire alıp başını yürümesiyle de işi iyice çığırından çıkarıyorlar. Bu tür şeylerin, İslama uygun olmadığı sorulduğunda; efendim biz şeriate göre değil, tarikate göre hareket ediyoruz diye cevap vermeleri ise, ayrı bir garabet... Basiretli ve ilim ehli olanları tenzih ederiz ama, birçok kesim İslami olmayan böyle bir anlayışı müntesiplerine enjekte etmeyi başarmış durumda. Bu tür şeylerin İslam adına yapılması, tek kelimeyle toplumsal bir tehlikedir. Azizim! İslâm İslam’dır, defolu hiçbir şeye yer vermediğini bilelim. Yama kama yapmaya kalkışanlar, er ya da geç belalarını bulurlar.
Kıymetli dostlar, bunları neden yazıp anlattığımıza gelince; son günlerde birileri toplumda din adı altında, o kadar yanlış ve mesnetsiz şeyler anlatıyorlar ki; akıllara ziyan... Pardon akılları hasta eder.
Mesela biri çıkmış, denizlerdeki bütün balıkların; Şeyh Ebul Vefa'nın müritleri olduğunu, çekinmeden söyleyebilmek, nasıl bir aklın ürünü, nasıl bir cehaletin cesareti? Şimdi balıklar, mürit(!) olunca haliyle insanların onları yemesinden de kurtuluyorlar yani! Bu işin dozunu o kadar kaçırıyor ki, adam İmam Şafii'nin, İmam Azam hayatta olduğu müddetçe ona hürmeten tam dört yıl annesinin karnında beklediğini ballandıra ballandıra anlatırken; kalabalık bir kitlenin göz yaşlarıyla bunu dinlemelerini nereye koymak gerek bilemiyoruz. Ya buna kargalar bile güler. İnsan ne diyeceğini bilemiyor?
Be adam, İmam Şafii bir kere dört yıl değil, 1,5 yani bir buçuk yıl anne karnında kalmıştı... Ve bu kalışın, İmam Azam'ın hayatta olduğuyla hiç mi hiç alakası yoktur. Bu tamamen tavaffuk ve ilahi iradenin bir sonucudur.
Kaldı ki, anne karnında olan bir çocuğun ne aklı ne iradesi ne de seçim yetisi söz konusu değildir...
Malum şahıs, balıkları mürit yapmakla, kime yaranmaya çalıştığını bilmiyoruz ama; İslam adına yalan konuşup İslam’a iftira attığını biliyoruz! Bakınız Medine de Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in İbrahim isimli çocuğu vefat ettiği gün; tevaffuk eseri güneş tutulmuştu. Rivayete göre İnsanlar güneş tutulmasını, İbrahim'in ölümüyle alakalı olduğunu anlamış ve ona bağlamışlardı. Peki, sonra ne mi oldu?
Efendimiz (s.a.v) insanları Mescid-i Nebevi'de toplayıp onlara uzun bir namaz kıldırdıktan sonra; şöyle buyurdu: "Güneş ve Ay Allah’ın ayetlerinden iki ayettir. Onlar hiç kimsenin ölümü ve hayatı için tutulmazlar! Siz onları gördüğünüz zaman Allah’a dua edin, tekbir getirin, namaz kılın ve sadaka verin.»
Kaynak: Sahîh-i Buhârî, Kitâbu'l-kusûf
Şimdi adama sormazlar mı, şayet öyle bir durum söz konusu olmuş olsaydı, peygamber (s.a.v)'in ehli beytinin her bir ferdi buna; tüm insanlardan daha kıymetli, daha hayırlı ve daha layık değiller miydi?
Ama bakın, Efendimiz (s.a.v) bu gibi yanlış inanışı insanlardan duyduğu anda; hiç vakit kaybetmeden, onları Mescid-i Nebevi'de toplamış, namaz kıldırdıktan sonra da yukarıdaki hadisi şerifi irad etmiştir!
Dostlar! İslâm vahiy dinidir. Hikayeler, hurafeler ve menkıbeler dini değildir...
Kur'an ve Sünnet dinimizin iki ana kaynağıdır... Ve karşılaştığımız her sorun ve sıkıntıda; müracaat edeceğimiz ilk kapıdır!
Şaklabanlık yapanlara kulak da vermeyin prim de... Allah'ın dininde olmayan şeyleri, din adına anlatıp onun üzerinden insanları etraflarında toplayanlar, dünyevi kazanç sağlayanlar; gün gelecek bir lokma ekmeğe muhtaç olacaklarından hiç şüpheniz olmasın! Yahudilerin Gazzeli kardeşlerimize bu kadar zulüm ettikleri bir zamanda; bu gibi tipleri meydanlarda görenler oldu mu? Daha kalabalık kitleleri olan camiiler var, onların Gazze veya Doğu Türkistan için meydanlara çıkıp bağırdıklarını gören duyan oldu mu? Yok! Çünkü adamların böyle öyle bir dertleri yoktur. El etek ö....r gerisi gelsin mantığı sakat bir mantıktır. Allah Resulü (s.a.v)'nün yapmadığı şeyleri yapmaktan Allah'a sığınırız! Allah cümlemizi uyandırıp ıslah eylesin!
Kalın sağlıcakla efendim!