Siyonist Kabine Trump, Siyonistlerden oluşan bir kabine kurdu. “Cumhuriyetçi senatör Marco Rubio'nun Dışişleri Bakanı olarak atanması beklenirken, Rubio'nun Çin ve İran'a yönelik sert tutumu dikkat çekiyor. Senato İstihbarat Komisyonu'nun eş başkanlığını yapmış olan 53 yaşındaki Rubio, ABD'nin dış politikadaki kararlılığının göstergesi olarak görülüyor.”
“İsrail yanlısı tutumuyla tanınan ve “İsrail'in düşmanları aynı zamanda bizim de düşmanlarımızdır” diyen senatör Marco Rubio, bu göreve gelen ilk Hispanik olacak.”
“New York'tan İsrail yanlısı Cumhuriyetçi Kongre üyesi Elise Stefanik'in, ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi olarak atanacağı, seçilmiş Başkan Donald Trump tarafından 11 Kasım'da doğrulandı…İsrail'in liberal günlük gazetesi Haaretz, Stefanik'in, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 43 binden fazla Filistinlinin öldürüldüğü Gazze'deki İsrail askeri harekatına yönelik BM'de gelen eleştirilerle mücadeleye odaklanmasının beklendiğini belirtti .Mayıs ayında, İsrail'in Güney Gazze'deki Refah'ta kara harekâtı sırasında sivilleri bombalayıp aç bıraktığı bir sırada , İsrail Knesset'indeki bir toplantıda ABD'nin "İsrail devletine, kötülük karşısında tam bir zafer elde etmek için koşulsuz olarak, ihtiyaç duyduğu şeyleri, ihtiyaç duyduğu zaman sağlaması gerektiğini" söyledi.”
Aslında Siyonizm, küresel bir despotizmin ve emperyalizmin öz ruhudur. Soykırımcı küresel koalisyon, sahada da görüldüğü gibi mutlak kötülüğe tekabül ediyor. Antisemitizm istismarı da son kullanma tarihini doldurdu. Savaş/mücadele, artık küresel çapta, mutlak kötülük/soykırım koalisyonu ile iyiler arasında cereyan ediyor ve taraflar olabildiğince net. Tüm bu şahin kadrolar, Türkiye ve İran'a karşı olumsuz tipler. Trump'ın İran'a baskıyı artırarak bir sonuca varmayı deneyeceği, kendi ifadelerinde yer almıştı. Bu kadro da bunun bir göstergesi gibi. Neyse, bekleyip görelim…
Ama değil ABD’de ki Siyonistler; Netanyahu başta olmak üzere İsrail kabinesinin tamamı, olduğu gibi ABD/Trump kabinesi olarak atansa; yine de İsrail’i kurtarmaya yetmeyecektir. Trump ise ABD’ye derman olamayacaktır. Zira dünya, 7 Ekim Devrimi’nden önceki dünya değil. Yine de Soykırım koalisyonu, teslim olmayana, itaat etmeyene, yıkım ve soykırım önermeye/dayatmaya devam edecek. BM de dahil herhangi bir kararı, kuralı uygulamaya yanaşmayacaktır. Nitekim Lübnan’a dayatılan da o. Nebih Berri’nin ifadesiyle “teslimiyet öneriliyor.”
Tüm bunlardan da anlaşıldığı gibi bu savaşın sonucunu, kesinlikle saha belirleyecektir. Ne zaman, nasıl ve nerede biteceğine kimin karar vereceği de artık oldukça net.
*
Yemen Devrimi
Yemen, tüm bu süreçlerde büyük işler yaptı, çok fedakar ve kararlı bir çizgide, hiç kımıldamadan, sarsılmadan durdu, durmaya da devam ediyor. Son ABD, İngiltere hava saldırısının hemen ardından, Yemen’e saldırı hazırlığında olduğunu söylediği iki ABD destroyeri ve Abraham Lincoln uçak gemisine, isabetli saldırılar gerçekleştirdiğini duyurdu ve ilgili görüntüleri ilk kez servis etti. Bunun üzerine Pentagon, acil olarak toplantı gerçekleştirdi. Dokunulmayan İsrail’e de onun dokunulamayan sahibi ABD’ ye de onun dokunulamayan en güvendiği silahı Uçak gemisine dokunuldu ve aşağılanarak kovalandı, kaçmasını sağlandı. Dünya, ilk kez yaşanan mucizelere tanık oldu bu süreçte.
Tarih Tekerrür Eder
Belki de tarih yine tekerrür edecek ve antisemitizmin, algı odaklı olduğu ve arkasındaki güçlerin Siyonistler olduğu gerçeğinin artık iyice anlaşılması gibi Holokost’un ardında ki olası benzer durumların da açığa çıkması ihtimali de güçlenecektir.
Zaten soykırımcı yüzünü iyice zihinlere kazıyan ve bunu kanıtlayan Siyonist İsrail, artık Avrupa’dan ikinci kez kovulma süreci ile de karşılaşabilir. İspanya’da bu yönde işaretler var. Siyonistlerin Hollanda'da ki maç sırasında Filistin bayrağına yaptığı saygısızlığa ve İspanya'nın İsrail'e silah ve askeri malzeme taşıdığı tahmin edilen iki geminin İspanya limanlarına demirlemesine izin vermemesi bu yönde gelişen eğilimi güçlendiren gelişmeler. Alman halkından da daha yüksek perdeden İsrail’e destek olan hükümetlerine itirazlar yükselmeye başladı. Neredeyse tüm batıda ve ABD’ de de bu eğilim, güçlenerek devam edecek gibi.
Tüm Batı halkları bile artık Siyonizm’in gerçek yüzünü gördü ve kendilerine anlatılan yalanların deşifre olması karşısında bu lanetli varlıklara karşı tepkiler koyarken ülke olarak durduğumuz yer, bu hakikatten oldukça uzakta ne yazık ki. Elbette devam eden soykırıma üzülüyor ve haklı olanların, iyilerin yanında yer alıyoruz. Elimizden gelenin minimumu bu. İçimiz parçalanıyor ve acı duyuyoruz.
Yapılanlar, zerre kadar insanlık ve haysiyet taşıyan herkes gibi bizim de ağırımıza gidiyor. Ancak daha da ağırımıza giden ve yüzümüzde kara bir leke olarak kalacak olan ise başka bir ihanet. Bu soykırıma olan katkılarla adımızı soykırımcı olarak kayda geçmemiz. Bu iddialar doğru ise çok acı. En az soykırımcı olmak kadar alçaltıcı ve vahim. Metin Cihan'ın şu paylaşımından bahsediyorum:
"İsrail ile ticareti gerçekten kessek bütün dünya bunu hissederdi. İsrail'in 1 numaralı çelik , çimento, elektrik ve gıda tedarikçisiyiz. ZIM'e izin verilmese, uluslararası lojistiği bile etkilenirdi. En önemlisi, İsrail'e giden petrol vanalarını kapatsak savaşın seyri değişirdi.
Bu iktidardan bunları yapmasını beklemiyorum. Yapacak olsalar şimdiye kadar yaparlardı. Kabul edelim ki ABD ve İsrail güdümünde bir NATO ülkesiyiz. Hükümetin görevi ise halkı uyutup bu işbirliğini sürdürmek."
*
Bu arada önemli olduğunu düşündüğüm bir notu da eklemek isterim: İsrail ile normalleşme konusunda geri atmak zorunda kalan Suudi Arabistan ile önemli ve yararlı görüşmeler gerçekleştiren Pezeşkiyan, ABD ile İran’ın artık dolaylı görüşmek yerine direkt görüşmelere geçilmesi çağrısı da yaptı. Yeni döneminde Trump Amerika'sının, müslümanlar ve direnen şerefli halklarla ne alıp veremediği, aracısız olarak konuşulsun teklifi bu. Sanırım herkes eteğinde ki taşları direkt karşı karşıya gelerek dökecek ve kim neye karar verecekse onu net şekilde ortaya koyacaktır.
Sona Doğru
Neticede son sözü saha söyleyecek ve sahada durum, Siyonist destekli medyanın oluşturduğu algıdan farklı. Siyonist medyanın kendisi de artık saha gerçekliğini, acı acı itiraf ediyor. İşte hemen her gün birkaç benzer haberin yer aldığı Siyonist itiraflardan biri:
“İsrail medyası “savaşın görünürde bir sonu olmadığını” teyit ederek resmi açıklamalar ile sahadaki gerçeklik arasında bir uçurum olduğunu vurguluyor…
İsrail basınında yer alan habere göre İsrailliler şöyle düşünüyor:
“Bugün daha fazla öldürüldüğümüz ve daha fazla füzeye karşılaştığımız kanlı bir gerçeklik içinde yaşıyoruz, dolayısıyla ‘bir an önce bir anlaşmaya varılmalı’ sonucuna varıyoruz.”
*
İsrail için sonun başlangıcı çok daha önceleri başlamıştı ve aslında 7 Ekim 2023 Devrimi yeni bir aşamanın startı idi. Belirleyici olacak olan elbette ki sahadır ve sahada küresel Siyonizm, her cephede dökülüyor, yıpranıyor ve geriliyor. Özellikle Lübnan direnişi ile başlayan karada karşılaşma ile birlikte, daha önce de Şeyh Naim Kasım’ın, Beyrut’a saldırıldığında Hayfa’yı vuracaklarına dair yapmış olduğu açıklama ile ilan edilen strateji gereği İsrail’in ekonomik kalbi olarak bilinen Hayfa’ da vurulmaya başlandı ve daha şimdiden nüfus yarıya inmiş durumda.
Çarşamba günü gerçekleştirilen Tel-aviv operasyonları vb. bazı harekatları saymazsak; Lübnan direnişinin, etkili ve hassas füzelerini bile kullanma gereği duymadığı ve muhtemelen büyük ölçüde günlük üretilen ya da cepheye sürülen silahlarla muazzam bir ateş gücü/ateş çemberi oluşturduğu, bu durumu istikrarlı şekilde sürdürmekte ve genişletmekte olduğu, henüz gücünün onda birini bile kullanmadığını söyleyebiliriz.
Soykırım cephesinin tüm umutları yok olmuş durumda.
Ne Lübnan’ a yapılan diplomatik baskı ne normalleşme salvoları, ne çürümüş tekfircileri diriltme çabaları ve ne de Lübnan içinde ki güçleri direnişe karşı kullanma veya Lübnan'da bir iç karşılık çıkarma kartları istenen sonuçları vermiyor, bir umut doğurmuyor. Böyle olunca da soykırıma, yıkıma, çocuk ve kadın sivilleri, tutsakları öldürmeye ve işkence etmek gibi en iyi bildikleri kötülüklerle yetinmek zorunda kalıyorlar. Elbette işledikleri bu savaş suçları da yaptıkları zulümler de sonsuza kadar sürecek değil.
Kiryat Şimona’dan sonra çok daha önemli olan Hayfa’nın da tamamına yakınının boşalmasına az kaldı. Hayat/üretim, neredeyse durmuş. Gemiler limanlara giremiyor, açıkta demirlemiş durumda bekliyor. Fabrikaların çoğu üretimi kesmek zorunda kaldı ve işyerleri kapalı. Terörist işgalciler, olması gerektiği gibi şimdilik sığınaklardalar. Ve esas olması gerektiği gibi geldikleri ülkelere dönmelerine dair süreçlere doğru yolculukları devam ediyor.
Hayfa’yı kontrol altında/ateş altında tutmaya devam eden Lübnan direnişi, şimdiden Telaviv’e de saldırıları yoğunlaştırmaya başladı ve Tel Aviv'de bazı önemli merkezleri vurdu. Çarşamba günü öğleden sonra “İsrail” Güvenlik Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Savaş Yönetim Odası ve Hava Kuvvetleri'nin savaş izleme ve kontrol otoritesinin karargahını barındıran Kirya üssünü tam isabetle vuran Lübnan direnişi, böylece 120 km menzilli tam isabetli nokta operasyonları sürecini de başlatmış oldu...
Muhtemelen Hayfa' yönelik artarak devam eden etkili vuruşlar, Hayfa, tamamen Kiryat Şimona olana kadar, yani Hayfa teröristlerinin tamamı veya tamamına yakın kısmı iç kesimlerde ki "güvenli" yerlere gidinceye kadar devam edecek. Telaviv’in de tamamına yakınının sığınaklara inmesinin ardından, kara savaşının etki, kapsam ve alanlarının/sahalarının değişeceği yeni bir aşama veya daha farklı sürprizler/gelişmeler kaydedilebilir.
Lübnan cephesinde kara savaşının ne zaman biteceğine ve nerede biteceğine artık direnişten başka karar verecek olan yoktur. Bu savaşın bitmesi gereken yerin Telaviv olduğuna dair şüpheler giderek yok oluyor. Umuyor ve inanıyorum ki; nasıl ki, 7 Ekim Devrimi’nin sabahında, Filistin gençleri, İsrail tankları üstünde zafer resmi verdiler ise bu defa da aynı pozu ve son olarak Telaviv’de vereceklerdir. Allah, durumu görüyor ve Allah, iyilerledir.