HZ. PEYGAMBERİ SORGULAYAN HADSİZLER

 

Son yıllarda Avrupa’nın pislik adetleri ve necis fikir akımları gibi Avrupa’da üretilen Hz. Peygambere ve Sünnetine saygısızlık, gittikçe Müslüman coğrafyada yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Asırlardır İslam’ı tahrif etmeye çalışan din düşmanları, hiçbir zaman amaçlarına ulaşamamışlardır. Yine bu düşmanların, “Hz. Peygamber’i sıradanlaştırma ve Hadisleri inkâr” şeklindeki şeytani bir projesi, sapkın gruplar eliyle uygulanmaya konduğunu görüyoruz. Hadisleri inkâr eden, Kur’an’ın dili olan Arapçayı bilmeyen, ancak Türkçe çevirilerden hüküm çıkaran sapkın bir gurubun bilerek veya bilmeyerek etkisinde kalan Müslümanların da bulunması üzüntü vericidir. Nefsi okşayıcı olduğu için özellikle bir kısım gençler arasında yayılmaktadır.

Evet, İslam’ı tahrif etme projesinin bir parçası olan bu sapkın hareket, öteden beri bir çıban gibi İslam ümmeti içinde yayılmaya çalışmaktadır. “Kur’an’dan başka dinin delili olmaz.” iddiasıyla hadisleri inkâr ederek güya Kur’an’ı ön plana çıkarıyorlar. Oysa hadisleri inkâr, zorunlu olarak Kur’an’ı da inkâr etmeyi sonuç verir. Çünkü Kur’an’ın “Kur’an” olduğu hadisle sabittir. Zira Kur’an, yalnızca Muhammed (ASV)’a nazil olmuştur. Bütün ümmet, Kur’an’ı O’ndan öğrenmiştir. Ayrıca Kur’an’ı açıklama görevinin de Peygamber (ASV)’a verildiği ayetlerle sabittir. Bu itibarla, Hz. Peygamberi (ASV) sıradanlaştırmak ve hadislerini inkâr etmek, dini tahrif etmek için oluşturulmuş şeytani sapkın düşüncenin ilk aşamasıdır. Bunun nihaî aşaması da Kur’an’ı inkârdır. 

Tevrat, İncil ve Zebur’u tahrif eden “dinsizlik zihniyeti”, Kur’an’da tahrifat yapamadığı için, sünneti Kur’an’dan koparma yoluyla yanlış hükümlerin yaygınlaştırılmasını sağlayarak İslam’ı da tahrif etmeye çalışıyor. Bu hedeflerine ulaşmak için, sinsi bir organizeyle aşama aşama ilerliyorlar. Öncelikle sahabeyi gözden düşürmeyi devreye koydular. Çünkü Sünnetin ve Kuran’ın ravileri olan sahabe-i Kiram, Resulullah (ASV)’dan alıp bir sonraki nesle aktarma görevini yerine getirmişlerdir.  İşte onun için başta en çok hadis rivayet eden Ebu Hüreyre (RA) olmak üzere Sahabe-i Kiram’a dil uzattılar, onları itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Hadisleri en titiz şekilde sonraki nesillere ulaştıran bu mübarek zatlar aynı şekilde ve aynı rivayet yoluyla Kur’an ayetlerini de ulaştırmışlardır. Resulullah’ın mübarek ağzından alıp yazıya dökerek koruyan ve ezberleyen, dağınık haldeki sayfaları Resulullah’dan (ASV) öğrendikleri şekilde birleştirerek Kur’an’ı kitap haline getiren, sonra Mushafları çoğaltarak İslam merkezlerine göndermek suretiyle yanlış yazma ve okumaların önüne geçen yine aynı sahabedir. İşte bu sahabenin hadis rivayetlerini kabul etmeyerek, aynı zatların aynı sistemle Kur’an ayetini rivayetlerini kabul etmek büyük bir çelişki ve insafsızlıktır. Ne yazık ki sünneti dışlama çabası bir kısım Müslümanlardan da destek görmektedir. Bilerek ya da bilmeyerek bu İslam düşmanlarına alet oluyorlar. Masum görünümlü “Bid’atlere karşı çıkma” maskesi altında İslam’ın önemli bir kaynağı olan sünnete karşı düşmanlık, aslında mel’un bir niyetin tezahürüdür. Kur’an’ın en doğru ve en yetkili tefsiri olan sünneti dışlama hareketi, Kur’an kavramlarını kendi heveslerine göre yorumlama gayretinden kaynaklanmaktadır. Çünkü sünnet, bu mel’un hevesatın önündeki en önemli engeldir.

Sünneti dışlamanın bir sonraki aşaması, sürekli peygamber (ASV)’ın beşeriyetini öne sürerek “Allah’ın elçisi” olduğunu görmezden gelmek yoluyla sünneti tamamen inkârdır. Oysa insanlar dünyevi işlerde bile birbirlerini “Müdür, başkan, şef ..vb.” gibi görevleriyle yâd ederler. Bir beşerin ulaşabildiği en yüce kutsal görev olan “Allah’ın elçisi” olmasını hafife almak, en basit deyimle en büyük saygısızlıktır. Dikkat edilirse Kur’an-ı Kerim’de hiç bir ayette Peygamber (ASV)’a, “Ey Muhammed” şeklinde ismiyle hitap edilmemiştir, “Ey Resul, ey peygamber” şeklinde kutsi göreviyle hitap edilmiştir. 

Çeşitli kılıflarla gizlenmiş kibir ve şeytanın yönetimindeki zındıklar zümresi, diğer bir adım olarak Hz. Peygamberin aile hayatını, evliliklerini, bazı uygulamalarını sorgulamaya ve o mübareğe dil uzatmaya başladılar. Mekke müşriklerinin bile yapmadığı hadsizliği, şimdilerde Müslüman kimliğini taşıyan bir kısım ilahiyatçılar yapıyor. 

Sünneti inkâr edenlerin nihaî hedefi ise Kur’an’ın kendisini inkârdır. Çünkü Kur’an’ın “Kuran olduğu” sünnetle sabittir. Zira bu kitap yalnız Peygamber (ASV)’a nazil olmuştur. Sünnete karşı çıkanlar, bu kitabın Kur’an olduğunu, ayetlerini, sürelerini nerden biliyorlar, nasıl öğrenmişlerdir? Acaba sünnet dışında neye dayanarak bunun Kur’an olduğunu biliyorlar? Kendilerine gelen özel bir vahiyle mi bunu anladılar? Bu soruların tek cevabı Kur’an’ın yalnızca sünnetle bilinir olduğudur. Başka cevabı yoktur. Madem doğrusu budur; Kur’an’ı izah eden sünnete kulak verilmeli ve ondaki hükümleri doğru okumak için sünnete başvurulmalıdır.

Kur’an düşmanlığında son adım ve projenin son aşaması da bizzat Kur’an’a saldırmak, olarak gerçekleşti. Artık Kur’an’ı inkârdan da çekinmiyorlar ve azgınlaşıyorlar. Kur’an-ı Kerim aslında bu duruma da işaret etmektedir: “Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun azgınlığını ve inkârcılığını kuşkusuz arttıracaktır. Kâfirler topluluğu yüzünden üzülme.” (Maide, 68.)

Ehl-i iman olup bilmeden bu grubun etkisinde kalanlara önerimiz şudur: Akılınızı başınıza alın, inkârcı sapkın guruptan uzak durun. On dört asırdır sapasağlam duran muhkem İslam kalesinde gedik açmaya çalışanlarla birlikte olmayın. Bu kaleyi yıkmak için gedik açmaya çalışanların uğraşı da beyhudedir. Bu tür sapkınlıklara düşmemek ve Allah’ın gazabına uğrayanlardan olmamak için her vakit namazda ve her gün çeşitli vesilelerle okuduğumuz Fatiha suresinin: “Bizi dosdoğru olan yola, kendilerine nimet verdiklerinin yolu hidayet et, gazap edilenlerin ve sapkınların yoluna değil.” ayetlerinde zamanımızdaki sapkınlara da işaret edilmiştir.  

Siyonist Yahudilerin tazılığını yapan İslam düşmanı münafıklar, akıllarınca İslam’ı üflemekle söndürebileceklerini ve hayattan çıkarabileceklerini sanıyorlar. Oysa İslamiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez, gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz, gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar.