Merhabalar kıymetli dostlar hepinizi canı gönülden selamlamak istiyorum. Nasılsınız iyi misiniz? Her daim iyi ve sağlıklı olun.
Dostlar, bu hafta sizlerle son zamanlarda gözlemlerim aracılığıyla vardığım ve eminim ki hepinizin de gözünden kaçmamış olan bir konuyu paylaşacağız.
Fark ettiyseniz herkeste bir sıkılganlık, bunalmışlık, hiç kimse halinden memnun değil, hiç kimse huzurlu değil, herkesin hep bir şikâyeti bulunmaktadır.
Yetinmek, şükür etmek, küçük şeylerle mutlu olmak maalesef görülmeyecek kadar azdır. Artık kadınlarımızın, eşlerin dertleri akşama ne yemek yapacağım, acaba tencerede pişecek yemek hepimize yeter mi değil, Artık küçücük çocukları mutlu eden şeyler ışıklı ayakkabılar değil, küçük kız çocuklarının isteği artık Barbie bebek değildir. Liseye giden gençlerin dertleri artık yeni, ciks bir sırt çantası değildir. Üniversite öğrencilerinin dertleri vize, final sınavlarını vermek değil, açıkçası toplumsal olarak dertlerimiz değişmiş vaziyettedir. Peki, bu neden kaynaklanmış olabilir?
Gelin beraber bunun üzerinde durup açıklık getirerek olayın boyutuna farklı bir bakış açısı yakalatalım.
Dostlar, öncelikle hepimiz iç dünyamızdaki kendimizle savaşımızı bırakmalıyız. Kafamızın içinde yaşayan varlıklar olduk. Gerçeklikten uzakta somut dünyanın dışına soyutluğa mahkûm olduk. Bir de hırsımızı, daha fazlası için kavgamıza son vermeliyiz. Dengeyi sağlamaya çaba sarf etmeliyiz.
Hep en kolayına talim olma derdi, zorluk çekmeden bir yaşam hayaliyle ömür geçirme payesinin içine kendimizi salmış vaziyetteyiz. Oysa kâinatın var olmasının sebebi olan Hz. Muhammed’in hayatını kendimize örnek edinmeliyiz. Zorluklar, sıkıntılar, dertler, açlıkla imtihan, akrabayla imtihan ve en zor olan evlatla imtihan edilmemişsek oturup düşünmeliyiz. Şikâyeti bırakıp utanmayı, şükre sarılmayı denemeliyiz. İnsan, bir yudum sudur. İnsanlar birer yudumdan insanlığı oluşturan umman. Evet, bu ummanın içinde yaşamın en önemli koşulu ve mutluluğun en temel örneği yetinmek ve şükretmektir. Geçmişi hatırlayıp geleceğe yön vermeye özen göstermektir.
Dostlar, dertlerimizin şeklindeki değişikliklerin sebebi kuşkusuz şükürsüzlük ve madden bolluktur. Her şeyden o kadar çok var ki ve her şey o kadar kolay ulaşılır olmuş ki bu yüzden isteklerimizin skalası en üst seviyelere yükselmiş vaziyettedir. Peki, en üsttekini istemek yanlış mıdır? Tabii ki yanlış değildir. Ancak insan, dengeyi sağlamayı bilmelidir. Yaşam şartlarınıza göre isteklerinizi belirlemeye çalışmalısınız. Siz hiçbir Aslanın beş tane geyiğe saldırdığını gördünüz mü? Hep hedefine bir tanesini kestirip onu avlar. Ve onu bitirdikten sonra köşesine çekilir.
Doğadaki denge bile insana çok dersler verecek nitelikteyken maalesef bizler sosyal medyanın şatafatlı rüyasına aldanıp mutlu olacağımız hayatı kendimize zindan etmiş vaziyetteyiz. Yetinmeyi bilmek yetinebilmek çok büyük nimetken bizler elimizdekinin tadını sırf yetinemediğimiz için kaybetmiş insanlarız.
Şikâyet etmek çözüm üretmenin yarısıdır. Ancak bizler sadece şikâyet ettiğimiz için bu yüzden gereksiz bulmaktayım.
Kıymetli dostlar, evinizde, okulunuzda, iş yerinizde elinizdekiyle yetinin, sevdiklerinizle sağlıklı bir hayatınız varsa en mutlu insanın siz olduğunu asla unutmayın. Bu dünyada geceleri açlıktan uyuyamayan insanların olduğunu düşünün. Geceleri bombaların altında çamurlu çadırların içinde yastığı çamur olan insanları unutmayın. Çocukken öpüp başınıza koyduğunuz o ekmeğin kıymetini asla unutmayın. Yıllarca beklediğiniz atamanızın elbet bir gün geleceğini unutmayın. O senelerce birbirinize sözler verdiğiniz yârinizi sırf Züleyha mantığıyla hakka inanarak bekleyin. Düzelmez dediğiniz her şey düzelecek, olmazlar olacak yeter ki elimizdekinin kıymetini bilelim.
Unutmayın, şükür ve yetinmek eldekini artırırken şikâyet ve söylenmek sıkıntı, olumsuzluk ve kötülükleri artırır.