İslam'ın doğuşundan dünyaya yerleşip yayılmasında o zamanki yetimlerin payı büyüktür. İslam’ın temelinde yetimler vardır, İslam’ı omuzlarında taşıyıp sonraki nesillere sapasağlam ulaştırmışlardır. Kendisi de bir yetim olan Hz. Peygamber (ASV), evinde 14 kadar yetim barındırarak müminlere örnek olmuş ve yetimlere sahip çıkmalarını emretmiştir.
Mekke döneminin başlarında nazil olan Duha suresinin 6. Ayetinde peygamber (ASV)’a hitaben: “(O Rabbin) seni yetim bulup da barındırmadı mı?” buyrulmaktadır. Bu dinin Peygamberinin kendisinin bir yetim olduğunu ve İslam’la barındırıldığını hatırlatarak, 9. ayette “Öyleyse sakın yetimi üzme!” ayetiyle tüm yetimler için tembihte bulunmaktadır.
Evet, İslam peygamberinin kendisi daha doğmadan yetim kalmıştı. Duhâ suresindeki bu ayetler İslam’ın yetimlere verdiği önemi gösterdiği gibi, yetimlerin de İslam için önemine işaret etmektedir. Yetimlerin İslam’ın yayılıp yükselmesinde önemli temel taşı oldukları da bu ayetlerin işaretleri arasındadır. Yetimlere sahip çıkmak İslam’ın emri olmakla birlikte, uhrevi kazanımlar elde etmede müminler için önemli fırsatlardır.
İslam, yetimleri, mazlumları, miskinleri, fakir ve kimsesizleri kucaklamış ve onları koruma altına alarak şefkat kolları altında barındırmıştır. İslam tarihi dikkatle incelendiğinde, yetimlerin de bu dinin temelinde oldukları, hizmette emeklerinin büyük olduğu görülecektir.
Hz. Peygamberin (ASV)’ın evinde barınan birçok yetim vardı. Başta çok hadis rivayetiyle ünlü Enes bin Malik (RA) olmak üzere, hanımlarından Hz. Hadice’nin oğlu Hind; Hz. Sevde’nin ölen kocasından kalan çocukları; Hz. Ümmu Seleme’nin çocukları; Hz. Ümmu Habibe’nin kızı Habibe; Hz. Meymune’nin oğlu gibi tüm bu çocuklar, peygamber (ASV)’ın evinde ve O’nun gözetiminde yetişmiş bir yetimlerdir.
Medineli ilk Müslüman olan Hz. Es’ad bin Zürare vefat ettiğinde dört küçük çocuğu vardı. Onları Resulullah (ASV)’a emanet etmişti. İşte bu çocuklar da O’nun evinde barınan ve gözetiminde yetişen yetimlerdi.
Kendi çocukları olmayan Hz. Aişe annemizin evinde barınan yetim kalmış 4 yeğeni vardı. Kendisi de Peygamber (ASV)’ın terbiyesinde yetişen Hz. Aişe’nin yetimlere karşı özel bir ilgisi ve yardım etme hevesi bulunuyordu. Evinde barınan yetimlere annelik etmiş ve onları en güzel terbiyeyle yetiştirmiştir. Bu yetimler büyük âlimler olmuşlar ve İslam’ın hizmetinde önemli konuma gelmişlerdir.
En fazla vahiy kâtipliği yapan, Kur’an’ın kitap haline getirilmesi ve Hz. Osman döneminde istinsah edilmesi gibi Kur’an’ın korunmasında ve bir harfinin dahi değişmeden günümüze kadar gelmesinde büyük emeği bulunan Zeyd bin Sabit (RA) de İslam’ın temelindeki yetimlerdendir.
Çoğu çocukluğunda yetim kalmış gençlerden oluşan ve hayatlarını peygamber (ASV)’dan ilim öğrenmeye adamış sahabeler de Mescid-i Nebevi’nin bitişiğindeki “suffa” denilen bir yerde barınıyorlardı. Bunların başında Ebu Hüreyre gelmektedir ki en çok hadis rivayet eden sahabidir. Bugün İslam’ın birçok meselelerini bilmemizde onun payı büyüktür.
Yine peygamberimiz (ASV)’ın kendisi için “Benim Havarim” dediği Zübeyr bin Avvam başta olmak üzere, Ebu Zer el-Gıfarî, Mikdad bin Esved, Abdullah bin Ravaha, Osman bin Maz’un gibi büyük sahabiler de yetim olarak yetişmiş ve İslam’ın önemli şahsiyetleri olmuşlardır.
Gariptir ki Mescid-i Nebevî’nin arsası da Es’ad bin Zürare’nin himayesinde bulunan Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim çocuğa aitti. Onlar arsalarını bağışlamak istemişlerse de Peygamber (ASV) kabul etmeyerek onlardan satın almış ve haklarını korumuştur.
İslam büyük ölçüde yetimlerin omuzları üzerinde taşınmıştır. İslam’ın ve Kur’an’ın anlaşılmasında, hadislerin günümüze kadar ulaşmasında, hem ilim, hem askeri mucadele yönüyle büyük emekleri olan bu yetimlere işaret olarak ayet-i kerime “Öyleyse yetimi üzme!” uyarısında bulunmuştur.
Yıllar sonra Yahudi’nin zulüm ve soykırımından sağ kurtulup kimsesiz yetimler olarak hayatta kalmış Filistinli çocukları görüyoruz. İslam’ın izzeti uğruna anne ve babaları şehit olmuş, minik bedenlerinde kocaman yürekleriyle bu yetimler, koskoca bir ağacı başı üstünde taşıyan küçük çekirdekler misali aynen Asr-ı Saadette Hz. Peygamberin eğitiminde geçmiş yetimler gibi büyük bir davayı başlarının üstünde taşıyorlar. Zamanımızdaki âlimlerden, şeyhlerden daha yüksek bir iman düzeyiyle Yahudi ile mücadele ettiklerini, kimsenin dayanamadığı acılara karşı dayanıklılık gösterdiklerini bütün dünyaya gösterdiler. Yahudileri titreten, zalimlerin uykusunu kaçıran, bütün ehl-i küfrü korkutan bu yetimler, sanki Hz. Ali ile teşrik-i mesai etmişler, sanki onun ders halkasında bulunmuş, ondan feyiz almışlar gibi bir iman ve cesaret taşıyorlar. Vaziyet öyle gösteriyor ki, yine İslam'ın yetimleri İslam'ın onurunu koruyacaklar, İslam’ın izzetini en yükseğe çıkaracaklar. İsrail ile ticaretini bile kesemeyen onların mallarını boykot etmekte aciz kalan ümmetin çoğunluğu rezalet ve zillet içinde boynunu eğerken, annesini, babasını, kardeşlerini hülasa tüm ailesini kaybetmiş acılarla boğuşan Filistinli yetim çocuklar, Yahudi’ye, Amerika ve Avrupa zalimine rağmen dimdik ayakta kalmayı başarıyorlar, zalim kâfirlere varlıklarıyla meydan okuyorlar.
Bir gazeteci kardeşimiz, tüm ailesi şehit olmuş tek başına kalmış 4-5 yaşlarındaki Gazzeli bir çocuğa soruyor: “Savaştan, atılan bombalardan korkuyor musun?” Çocuk: “Hayır, ben asla İsrail’den korkmuyorum! Mutlaka İsrail mağlup olacaktır.” Gazeteci, “Peki, savaş bitsin mi, savaşın bitmesini istiyor musun?” diye sorunca da şu müthiş cevabı veriyor: “Kassam zafer kazanıncaya kadar devam etsin!” İşte bunlar için “Maşallah, barekallah, Allahu Ekber!” denir, söylenecek başka bir söz yoktur.
Peygamber (ASV) yetimlere sahip çıkma ve bizzat evinde ya da mescidinde bir yurt açarak barındırmasıyla, hem ilahi emre itaat etmiş, hem de yetimlere sahip çıkılınca ne güzel sonuçlar elde edildiğini göstermiş olmaktadır. Şehadet parmağıyla orta parmağını göstererek “Ben ve yetime sahip çıkan kimse cennette bu ikisi gibi beraber olacağız!” (Buhari, Talak, 25.) buyurmuştur.
Zalim İsrail’in pençesindeki Filistinli kardeşlerimiz için ümmet olarak hiçbir şey yapmadık, İsrail’e füze atanlar, gemilerini durduranlar kadar olamadık, İsrail’e bir taş bile atamadık. Şimdi İslam’ın yetimleri olan bu Filistinli çocuklara sahip çıkma, onları koruyup gözetme vaktidir. Umulur ki bununla kendimizi Yüce Rabbimize affettirebilir, belki itibarımızı kurtarabiliriz.