Dün Osmanlı Devleti’ni yıkmak için, her türlü hileye baş vurup entrikalar çevirenler; Müslüman görünümlü içerideki Sabatayistlerin; hala her yerde etkin ve yetkin konumunda oldukları bir gerçek. Aynı şekilde bunların korusuna eşlik eden, saf veya kasıtlı olan bir gruhun varlığı da söz konusu! Son olarak, vatan topraklarını İngiliz, Fransız ve diğer ecnebilere karşı savunan fedakar Anadolu insanı; başa gelen yeni kadroların silah namlularıyla susturulmaya çalışıldı! Yetki ve etkiyi ellerine tam olarak aldıklarında astığını astık kestiğini kestik batı menşeli politikalarla; vatanın gerçek evlatlarına her türlü hakaret, aşağılama, idam ve insan onurunu ayaklar altına alan benzeri uygulamalarla Ülkede zihinsel ve fiili bir işgalin yeni startını vermiş oluyorlardı!
1927 yılında, dışarıdan getirilen devşirmelere, ülkenin en kıymetli yerleri peşkeş çekilmekle kalınmadı; söz konusu azınlık, ülkenin en mutlu ve en yetkili yerlerin sahibi yapıldılar!
Üstad Necip Fazıl'ın şu dörtlüğü, olup biten her şeyi anlatmaya yetiyordu aslında:
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
Ülkenin kaymağına konan söz konusu zerzevatlar, her tarafta örümcek ağı gibi dernek, vakıf yurt adı altında; dışa bağımlı olarak örgütlendiler. Yusuf Kaplan'ın deyimiyle sadece "Çağdaş yaşamı destekleme derneği, bu gün 17000 öğrenciye burs vermekle; ülkenin nasıl da zihinsel işgale uğradığının sadece bir kanıtı veya örneği değil midir?! Bu paranın kaynağı nereden geliyor, bu değirmenin suyu nereden akıyor diye adama sormazlar mı?
Emperyalist güçler, aslında yüz yıl önce öyle veya böyle bizi sahada işgal edemedilerse de, fakat zihnen bizi işgal etmeyi başardılar. Üniversiteler, liseler, hatta ilk öğretim okulları dahi zihnen işgal altında olmalarına rağmen; hiç kimsenin bu tehlikeyi ciddiye aldığı yok gibi. Çocuklarımızın elimizden kayıp gittiklerini sadece izliyoruz. Uyuşturucu baronları sahnede oyun sergilerken, her gün onlarca genç kız ve erkekler onların kirli tuzaklarına yem olmaktadırlar. Yarın mahşer meydanında hesap kitap görülürken; Rabbimiz bizden, neden bir şeyler yapmadığımızı değil, neden yapmamız gerekenleri yapmadığımızı bizden soracaktır. Bakınız bu gün ülkenin birçok (Öğretim kadrosunun %50'si Türk, %32'si Amerikalı, %8'i İngiliz, geri kalan %10'u diğer ülkelerdendir.) yerinde kurulan Robert kolejlerinin, hayra alamet olmadıklarını bilmemizin zamanı gelmedi mi hala?... Peki, ülkenin altını üstüne getiren ve her gün çığ gibi büyüyen tehlikelerden haberimiz var mı? Ya da var ama, önlem almak için çabamız ve herhangi bir girişimimiz var mı? Zihinsel işgalin aile düzenimizi tarumar ettiğinden hala haberimiz yok. Osmanlı islam anlayışı hayat sahnesinden uzaklaştırıldıktan sonra, yeni gelen kadroların jakobenist, millitarist bir politika izlemekle toplumu kavlen, fiilen ve zihnen işgal olmayaı zorladılar! Dün Medine müdafii olan Fahreddin paşa, ordusuyla yetmiş gün çekirge etini yiyerek ingilizlere karşı; neslimizin maddi ve manevi işgale uğramaması için savaştığını kaç kişi bilmektedir? İlkokulda 10 yaşına kadar, çocuklara Allah peygamber öğretilmeyen bir eğitim ve öğretim bombardımanıyla karşı karşıya olduğumuzu ne zaman anlayacağız? Bunun sebep sonuç ilişkisine hiç kafa yorduk mu şimdiye kadar ? Zihni işgalden kurtulmamızın tek yolunun, özümüze geri dönmemize bağlı olduğunu bilmemiz lazım. 7 Ekim 2023 Aksa Tufanıyla birlikte, Gazze bir ayna olup, ve tüm dünya insanlığının kaç ayar olduğunu meydana çıkardı. Demokrasi, Laiklik, insan hakları gibi Avrupa'nın dilinden düşmediği nakaratlarının birer yalandan ibaret olduğunu tüm dünya görmüş oldu! Söz konusu müslümanlar olunca, tümünün şer cephesinde nasıl da birleştiklerini gördük. Bakınız Allah bazen gazabıyle toplumları helak ederken (Sodom-Gomore gibi) bazen de rahmetiyle, insanların bir kısmından intikam alır. Tabir caizse daha düne kadar, AVRUPA'DA Kur'an'lar yakılırken, efendimize hakaretler edilirken, camiler kundaklanırken; Aksa Tufanından sonra, aynı ülkelerin insanlarının sokaklara çıkıp Free Free Palestine diye bağırmaları, hatta her gün binlercesinin iman edip Müslüman olmaları ilahi Rahmetin, bir yönüyle aynı ülkelerden aldığı bir intikam değil mi?. Evet, bu Allah'ın, rahmetiyle o toplumları idare edenlerden intikam almasıdır! 7 Ekim Aksa Tufanından bir kaç ay sonra, batının bütün merkezi sokaklarında, ve halen özgür Filistin nidalarıyla yankılandığını hepimiz duyduk, gördük izledik...
Şimdi muhasebe zamanı. Biz islâm âlemi olarak, bu işin neresindeyiz? Dışında mıyız, kıyı kenarında mıyız yoksa tam merkezinde miyiz? Kendimize çeki düzen vermemizin zamanı hala gelmediyse, zihinsel işgalimiz devam ediyor demektir? Bakınız yüz yıldır, çağdaşlık, uygarlık veya Avrupalılaşma sevdasıyla hareket edip, ülkeyi yönetenlerin; kendi topumlarını getirdikleri son durum ortadadır! Her gün işlenen cinayetlere, tecavüz hadiselerine, dağılan ailelerin geride bıraktıkları tahribatlara şahit olmaktayız...
Nesil günden güne, kayıp elimizden gidiyor. Dünyevileşme hastalığı her tarafımızı öyle sarıp sarmalamışki, her taraftan işgal edildiğimizin farkında bile değiliz! Çıplaklık kültürü ve kültürel çıplaklığın alıp başını gittiği bir zamanda; ebeveynlerin çocuklarına söz dahi geçiremediklerine tanıklık ediyoruz! Bunlar normal kabul edilecek şeyler değil. Bunlar sadece zihinsel işgal de değil, ruhi, akli, bedeni ve manevi işgal altında olduğumuzun hal-i hazırdaki fotoğrafıdır. Hatta felaketin büyüğüdür denilse dahi yeridir...
Kalın sağlıcakla efendim!