HAK-BATIL MÜCADELESİ

 

Kimin nerede durduğunu açıkça ortaya koyması ve tüm tabloyu netleştirdiğine bakarak yaşanan soykırıma karşı verilen mücadelenin, hak ile batılın, iyi ile kötünün, zalim ile mazlumun mücadelesi olduğunu görebiliyoruz. Eğer görmek istiyorsak.

Çok konuşmaya, çok yazmaya gerek yok. Küresel emperyalist irade karşısında çok az sayıda kalan iyiler büyük bir ihanet yaşıyor. Özeti budur, bir şey müstesna: Onlar, zilleti kabul etmeyecekler ve onlar Allah'a güvenmekten vazgeçmeyecekler. Öyle ise sonuç hakkında Rabbim ne dilerse olacağı odur. Onun da bir hesabı vardır. İnancımız budur. 

*

Hizbullah liderini seçti. Şeyh Naim Kasım.

Şeyh Naim Kasım, alim ve siyasetçi/diplomat kimliğinin yanı sıra bilim adamı. Kimyacı. 

Yedi dil biliyor…

Bu seçim, direniş örgütlerinin, liderleri suikaste uğradığında çökmediğinin bir kanıtı olduğu gibi bir meydan okumaya da tekabül ediyor. Yaralar, şimdilik sarıldı ve işe koyuldu. Başarılı ve kapsamlı bir direnişle düşmana büyük kayıplar verdiriliyor. 

 

 Lübnan sınırında 50 bin askerle bir köyün dahi ele geçirilemediği harekâtı eleştirmeye başlaması ve iç istikrarın giderek bozulduğu yönünde eleştirilerin İsrail medyasında da yer alması direnişin başarısının göstergesi. 

 

Başarının büyüklüğü ve düşmanın çaresizliğinin bir diğer kanıtı ise iç savaş sinyalleri. Semir Caca denilen piyon sahneye sürülmek isteniyor, direnişin silah bırakması çağrısı yaptı... 

Konu uzun. 

 

Neyse. Hizbullah, liderini seçti ve lider, ilk konuşmasını da birkaç gün önce gerçekleştirdi. Dünyanın tüm iyilerine ve mazlumlarına hayırlı olsun…

Bir durum değerlendirmesi ve sürecin bundan sonra nasıl devam edeceğine dair bir fikir edinmek açısından bu konuşma önemli başlıklar içeriyor. 

                             

Konuşmadan kısa kesitler:

“Yüce Allah'tan emaneti korumama, cihat ve direniş yolunda samimiyetle çalışmama yardım etmesini diliyorum…

 Genel Sekreterimizi öldürerek içimizdeki Direniş ruhunu ezmeyi ve Cihat iradesini kırmayı amaçladılar. Ancak onun kanı damarlarımızda kaynamaya devam edecek ve bu yolda ilerlemeye devam etme kararlılığımızı güçlendirecektir.

Gazze'yi desteklemek, İsrail'in tüm bölgeye yönelik tehlikesine Gazze kapısından karşı koymak için bir görevdi. Gazze halkının bizim ve herkesin üzerinde onları destekleme hakkı vardır. İnsani, Arap, İslami, dini ve milli bir hakları vardır. 

Bize onları neden desteklediğiniz sorulmamalıdır. Aksine, başkalarına neden Gazze halkını desteklemedikleri sorulmalıdır. 

İsrail'i kovan uluslararası kararlar değildir. Direniş, ordu ve halkın ortak çabasıyla İsrail'i kovan şey direniştir.

İsrail'in 39 bin ihlali, saldırı anlamına gelmektedir. Çağrı cihazı katliamları ordunun başına gelseydi ordu dağılırdı, devletin başına gelseydi o devlet yıkılırdı. Ama biz 17 Eylül ile 28 Eylül arasındaki o süre zarfında tüm boşlukları doldurduk ve direnişe devam ettik.

Direniş yoluyla İsrail projesini bozacağız ve önleyici savunma ve hazırlık çerçevesindeyiz.

Aksa Tufanı'ndan sonra savaş başladığında ve Lübnan'a ulaştıklarında Benyamin Netanyahu ne dedi? Tüm bunların yeni bir Orta Doğu için olduğunu söyledi. Rejim, Lübnan'ın içinde yerleşim yerleri kurmak istediğini söyledi. Gallant da Ortadoğu'nun çehresinin Lübnan'dan itibaren değişeceğine inanıyordu.

Gazze'de 43 bin şehit verildi, dünyanın umrunda değil. Binlerce yaralı var bu dünyayı uyandırmıyor mu? 

Oyun oynayan çocukların nasıl öldürüldüğünü görmüyor musunuz? Bu dünyayı uyandırmaya yetmiyor mu? 

Çadırları yakıyorlar, vahşice kan döküyorlar, suç işliyorlar ve biz bunların karşısında durmayalım mı? Onların karşısında durmak bize farzdır.

Bizim itaatkâr ve teslimiyetçi olmamızı istiyorlar. Bizim geleceğimize ve hayatımıza hakim olmak istiyorlar. Batı'nın değerleri, insan, kadın, çocuk hakları...hepsi yalandır.

Diyorlar ki, insani değerler var...bunların hepsi boş. Tüm bu değerler vahşilerin yanında durdukları için çökmüştür. Bu değerler sadece onlara inananlar ve kendilerinin rehberlik ve eğitim açısından dünyanın efendileri olduğuna inananlar içindir.

İşgalciler ve destekçileri yaptıkları kötülüklerle insanlığın yüz karasıdırlar. Batı'nın samimiyetine inananlar bilsinler ki hiçbir eğitimleri yok.

Ancak Lübnan'daki direniş izzet ve onurun temsilidir, Gazze ve Lübnan'daki direnişin efsanevi kararlılığı bir gurur destanıdır ve Allah'ın izniyle nesillerimizin geleceğini şekillendirecektir.”

Gerçekten de Hizbullah, daha da bilenerek ve toparlanarak Lübnan sınırındaki işgalci teröristler ve işgal altında ki teröristlere her gün kan kusturuyor.

İsrail’in bitkin; direnişin ölçülü/planlı ve stratejik adımlarla yoluna devam ettiği bu sürecin, yaşanan soykırımı durdurmaya, bu hak-batıl, iyi-kötü mücadelesinde iyilere motivasyon sağlayacağına dair somut işaretleri kendini göstermeye başladı bile. Direniş, her geçen gün, İşgalcilerin daha derinde ki hedeflerini ve daha kapsamlı şekilde vuruyor…

*

Gerçekten de bu savaş, haysiyet ve hürriyet mücadelesidir de. 

Namuslu bir mücadele ve namusluların mücadelesidir. 

Münafıkların, alay edercesine hem soykırımı açıkça destekleyip hem de Filistin güzellemeleri yaptığı bu iğrenç ortamda, haysiyet vurgusu da yapmadan geçmemeli.

Bu bağlamda iki değerli yazardan kısa kesitler verelim: 

Atasoy Müftüoğlu’nun “Çakallara Bağımlılığın Sefaleti” adlı yazısından:

“Evrensel insanlığı, insani ve ahlaki değerleri, vicdan ve merhameti, modern tarih boyunca, sömürgecilik ve emperyalizm karşısında, direniş hareketleri, direniş mücadeleleri ile birlikte, bu mücadeleleri bütün varlıklarını seferber ederek destekleyen devrimci halklar temsil ettiler, bugün de aynı içtenlikle-sorumluluk ve fedakarlık bilinciyle temsil etmeye devam ediyorlar. Tüm insanlığın, insanlığını içermeyen ve içselleştirmeyen her zihniyetin, sadece, büyük bir barbarlık ve vahşetten ibaret olduğunu bilmek gerekir. 

Modernlikler ve modern sömürgecilikler/emperyalizmler, modern dünya görüşünü, hayat ve siyaset tarzını, seküler temelde yönetme projesinden ibarettir. Bu proje ile uzlaşan İslam dünyası ulus devletleri, emperyalist unsurlarla müttefiklik ilişkisi kurarak, modern dünya sistemine dahil olma yolunu seçerken, 

İran, İslami bir tercihte bulunarak, 

İslam Devrimi yoluyla, İslami dünya görüşüne, hayat ve siyaset tarzına bağımsızlık kazandırma yolunu seçti.

Modern/seküler/liberal/faşist/ırkçı haçlı seferleri, İslami dünya görüşüne, hayat ve siyaset tarzına hayat hakkı tanımadıkları için, tanımayacakları için, özellikle Ortadoğu'da, terör devleti İsrail aracılığıyla, İslami direniş hareketlerine, mücadelelerine, bu mücadeleleri bütün varlıklarıyla destekleyen halklara soykırım uyguluyor. 

Günümüzde İslam’ı temsil etmedikleri halde, İslam ülkesi olarak anılan ülkeler, emperyalist dünya ile karşılıklı araçsallaştırma ilişkisi içerisindeler. Bu ülkeler Filistin halkına yönelik olarak uygulanan ve modernlik-uygarlık adına normalleştirilebilen/meşrulaştırılabilen soykırımlar, büyük zulümler karşısında  yapısal bir edilgenlik, onur kırıcı bir edilgenlik içerisinde bulunuyor.

 

Bugün, İslam dünyası olarak bilinen dünya hiçbir şekilde İslami bütünlük bilincini ve onurunu temsil etmiyor. Günümüz İslam toplumlarında İslami bilincin bütünüyle işlevsizleştirilmesi gibi bir süreç içerisinde yaşıyoruz. Bu durum İslami bilinçle, İslami kalbin ve ruhun da sefaleti anlamı taşır.

 

 

Aziz Filistin halkına uygulanan soykırım, kıyamete kadar silinmesi mümkün olmayan acılar, derin yaralar ve derin yalnızlık öyküleri oluşturuyor.

 

Günümüzde, toplumlarımızda yaşanan günlük çürüme, günlük yoksulluk/yolsuzluk/günlük sapkınlık vb. iktidar çıkar ve ihtiraslarını sürdürebilmek için gerçeği örtbas eden kurgu gerçekler oluşturuyor. 

 

Günümüzde toplum, artık ekranlar tarafından üretilen sahte gerçekliğe inanıyor. 

 

Bütün bir yeryüzüne ve bütün insanlığa ait olan aziz İslam’ı etnik ve mezhepçi patolojilere hapsetmek kadar büyük bir kötülük ve sapkınlık olamaz.”

*

Emin Güneş Hoca’mızın “Namus ve Haysiyet Cephesi” adlı yazısından kesitlerle sonlandıralım:

“Direniş cephesi bir bütün olarak namus, şeref ve haysiyetin cephesidir. Bu cephe haysiyetini koruma karşılığında ölümü seve seve göze alanların cephesidir. “Ya haysiyetli bir hayat ya ölüm” diyenleri, haysiyetini üç kuruşluk dünya metaına değişenler çekemezler. Onların bu duruşunu aptallık olarak nitelerler. Bülent Arınç’ın açıkça ve benzerlerinin gizlice dile getirdiği gibi.

 

Kendi şerefsizlikleri ayyuka çıkmasın, gelecek nesiller onları direnmedikleri ve tecavüze razı oldukları için lanetlemesinler diye haysiyet cephesini bir kaşık suda boğmak istiyorlar.

 

Direniş, tecavüzcünün kellesini alsa, namusları kirletilmiş olan gerici Arap rejimleri buna razı olurlar mı? Hayır, asla razı olmazlar. Gafil bir anını kollayıp öldürmeye çalışırlar. Tecavüzcülerine uygulamadıkları ambargolarla direnişi boğmaya nefessiz bırakmaya çalışırlar.

 

Namussuzların namusluları kendi aralarında yaşatmak istemedikleri Araf Suresi 82. Ayeti kerimesi ile sabittir: “Kavminin cevabı: 'Bunları yurdunuzdan sürüp çıkarın, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!' demekten başka olmadı.”

 

Artık iki mezhepten fazlası yok. Tecavüze karşı ölümü pahasına direnenlerin mezhebi ve tecavüzcüsüne boyun eğenlerin mezhebi.

 

Şüphesiz zafer namus ve haysiyet cephesinin olacak!”

*

Rabbim, tez zamanda, içinde bulunduğumuz bu duyarsızlık belasından bizleri kurtarsın, namus, haysiyet, iman ve vicdanımızı koruyan ve savunanlardan ve çocuklarımızın onurla ve başı dik olarak söz edecekleri erdemlilerden kılsın.