“Neden ulus olamıyoruz? Unutamıyoruz da ondan!
...Unutarak ulus, hatırlayarak millet oluruz.
Yüreğinin üstünde çakılı duran şeyi söküp atamayan toplumlar ulus olamaz,
buna karşılık millet olabilme imkanını elde tutarlar..."
(Mustafa Özel; Roman Diliyle Siyaset)
Cumhuriyetin 101. Yıl kutlamalarını geride bıraktık. Kutlamalara ilişkin mesajlar, yapılan paylaşımlar ve yazılara baktığımız zaman herkesin kendi durduğu yere göre bir duruş ortaya koyduğu görülecektir. Bu bağlamda bu toprakların tarihinin, 100 yılı aşkın bir süredir ulus ile millet kavramları arasında bir gelgit yaşadığını ifade edebiliriz. Ulus olabilmek için “millet”ten; millet olabilmek için “ulus”tan uzaklaşılmış. Cumhuriyet; “millet” ile başlamış daha sonra “millet” unutularak “ulus”a dönülmüş ve kuruluşundan bugüne de aynı süreç farklı şekillerde tebarüz etmiştir. Bugün hali hazırda ülke olarak yaşamış olduğumuz durumda, coğrafyamızda esen rüzgârlar karşısında bir çıkış yolu bulabilmemiz; “bu iki kavrama ilişkin olarak nasıl bir tavır ortaya koyacağız, sorusuna sahih bir cevap gerektiriyor.
“Coğrafya kaderdir.” Sadece coğrafya mı, tarih de bir kader değil midir? Yani zaman ve zemin bizim kaderimizdir. Yaşadığımız topraklar, içinden geçmiş olduğumuz dünümüz ve bugünümüz ve bunun belirleyeceği yarınımız... Çıkmaz sokaklardan kurtulabilmek için “çıkış yolu” aranıyor; ne yapılacak, ne olacak, nasıl olacak. Diriliş yazarı Sezai Karakoç; Yaşanılan ve yaşanılacak olan krizlerden çıkış yolu için çözümü öneriyordu; “Çıkış Yolu; Medeniyetimizin Dirilişi” “Millet, haritalardaki sınırlarla çizili yerdeki halktan ibaret değildir. Millet fikri, ırk esasına dayanmaz. Bir ırkın değil bir medeniyetin halkına millet denir. Bu medeniyet nerelerdeyse, orda tek millet vardır. İslam medeniyeti mensuplarının hepsi bir halktır ve bir millettir. Biz buna İslam Milleti diyoruz. İşte bu medeniyetin, bu milletin yeniden dirilişi söz konusudur. Bu bakımdan birinci görev, medeniyetimizi yeniden diriltmektir… Milleti, medeniyetimizi, devleti, ülkeyi yeniden tarif etmeliyiz… Ve kendi büyük medeniyetimizin yeniden dirilişini gerçekleştirmeliyiz…”
Bizi, hepimizi bütün farklılıklarımızla millet kılan ruhun farkına vararak, yarınımızı birlikte tesis edebilecek bir iradeyi ortaya koyabilecek bir kader birliği olarak millet anlayışı... Millet olabilmek; çözüm burada… Ayrıştırmayan, ötekileştirmeyen, çatıştırmayan, kimlikleri yok saymayan sahih bir millet anlayışına ne çok ihtiyacımız var. Milletin kurtuluşunu esas almayan milleti ayağa kaldıramayacak, millete dönmeyecek, dönüşmeyecek hiçbir yol bu coğrafyada çıkış yolu olmayacaktır. Milleti inşa etmeden ne Türk olacaktır, ne Kürt ne de Arap. O yüzden millet olabilmekten başka çare yok… Milletin mazisi İslam ile yoğrulduğu için çıkış yolu ve yarınımızı bize hayırhah hale getirecek olan İslam milletine ulaşmaktır. Bu bizim kaderimizdir, yaz(g)ımızdır, yaz(g)ımızı doğru okuyamazsak yazıklanacağız halimize. Yaşadığımız coğrafyanın ve de yaşadığımız zamanın ruhunu kavrayarak yarınlara ulaşmamız, millet olarak, milletle olarak mümkün olacaktır. Milletçe; ortak bir hedefe sahip olabilirsek, millet olmak gibi bir hedefimiz olursa ancak o zaman tarihe yürüyebiliriz.
Müslümanlar yüz yıldır milleti terk etmenin sıkıntısını yaşıyor. Yüzyıllık yenilmişlik, yüzyıldır süren acılar, İslam âleminin batı karşısındaki acziyetinin sebebi Millet anlayışından uzaklaşmasındandır. Akif o günlerde gündeme getirilen etnik ve ulusalcı anlayışları bu yüzden ret ederek milleti, millete çağırıyordu. Ya hep birlikte var olacağız, ya hep birlikte yok olacağız. Mehmet Akif için MİLLET; o yüzden “Leylâ” olacaktır. O yüzden milleti çağıracaktır.
“Gel ey Leylâ, gel ey candan yakın cânan, uzaklaşma!
Senin derdinle canlardan geçen Mecnun'la uğraşma!”
Yüz yıl önce etnik kimlikler üzerinden dizayn edilen ulus devletler çare olmadığı içindir ki bugün coğrafyamızda savaş gündemi hiç eksik olmuyor... Büyük fotoğrafı göremezsek, büyük oyunun farkına varamayacağız. Kendi iradelerimizi ortaya koyamazsak, uluslararası iradelerin oyunlarına boyun eğeceğiz. Evet, “Çöl Büyüyor”; gelinen süreçte, çölden çıkış mümkün: Modern dünyanın köksüz, sahte ve yapay kavramları ile etnik, mezhebi ve ulusçu anlayışlarının yerine, milleti esas alan, milleti medeniyete bağlayan, İslam medeniyetine bağlayan anlayışı ortaya koyarak Millet olabilmek…
Millet olabilmek yolunda iyi bir başlangıç için gerekli olan en önemli hususun, millet anlam değer dünyasında buluşmaya imkân sağlayacak ortak hafızayı hatırlamak olduğunu ifade edelim ve Mustafa Özel ile başladığımız yazıyı yine onunla bitirelim. “Kapitalizmin ihtiyacı olan ulus-devletin 'bilincinin' oluşabilmesi için en gerekli şart, ortak hafıza kaybı idi. Yani bir ulusun oluşabilmesi için, onu oluşturan küçük sosyal birimler özellikle yakın tarihlerine sünger çekmeli; mitlerini, inançlarını, kahramanlarını yeni baştan (ve daha büyük bir ölçekte) "üretmeliydiler". Yakın tarihin şuurlu tasfiyesinden oluşan boşluk, uzak tarihten devşirilen malzeme ile dolduruldu. Yerel tarihlerin izleri mümkün olduğunca silinerek, onların yerine Yunan-Roma tarihinden mitler ve kahramanlar konuldu. Almanlar Yunan-Roma mirasıyla yetinmeyip, mit transferi için İran ve Hindistan'a kadar uzandılar. Genç cumhuriyetimizin Eti ve Sümer aşkı boşlukta doğmadı!"