İSLAMCI STK'LARA BİR ÖZ ELEŞTİRİ…

İslami hareketin en zor dönemlerinde, Müslümanların haklarını savunmak için ortaya koyduğumuz direnişi maalesef dünyanın değişik coğrafyalarında yaşanan zulümlere karşı gösteremedik. 

1970’lerin başından ve 2000’lerin başlarına kadar başörtülü kızlarımızın üniversiteye girebilmesi için meydanlarda bağırırken, devletin cadı avı başlattığı o karanlık günlerde dahi geri adım atmadık. O dönem Kemalist BÇG tarafından Sicillerimize "fişlenmiş" olarak yazılsak da yine de sesimizi en güçlü şekilde yükselttik. O günlerde mücadelemizin temeli İslam’ın adalet, hak ve insanlık onuruna dayanan evrensel ilkeleriydi. Çünkü bizim özgürlük liderimiz Hz. Muhammed (sav) idi…

Ancak yıllar geçti ve bu ilkeler ne yazık ki İslamcı STK'lar ve cemaatler arasında gün geçtikçe silikleşti, yozlaştı. Bugün dönüp geriye baktığımda, içimde derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Çünkü iktidara yanaşan sözde İslamcı STK temsilcileri nemalandıkları iktidardan talimat almadan hiçbir açıklama veya herhangi bir tepki maalesef vermiyorlardı.

Ne yani bu yaşadıklarımızın hepsi iktidara gelip rahata kavuşmak, iktidar saltanatı kurmak için miydi? 

Filistin, Suriye ve Irak'taki Müslümanlar için gösterdiğimiz tepkiyi neden kendi coğrafyamızdaki diğer mazlum halklar için gösteremedik? Myanmar'daki Müslümanlara zulüm edildiğinde ayağa kalktık, fakat aynı coğrafyadaki komünist Pol Pot rejimi tarafından sistematik şekilde katledilen Kamboçya halkı için tek bir söz söylemedik. Suudi-Amerika’nın Amerika desteğiyle Yemen'de yürüttüğü kirli savaş, milyonlarca mazlumu açlığa ve sefalete sürüklerken İslamcı STK'lar neden bu zulümlere sessiz kaldılar? Halepçe’de Saddam’ın kimyasal bombalarla katlettiği on binlerce Kürt çocuğunun ardından tek bir cümle dahi kurmadık. Oysa bir kız çocuğunun başörtüsü yasağına karşı nasıl hassas davrandıysak, Halepçe’deki masumlara da aynı tepkiyi göstermemiz gerekmez miydi? Ne yazık ki İslamcılar olarak bu tutarlılığı sağlayamadık.

Bugün İslamcı STK’lar ve cemaatler sadece kendi çıkarlarının tehdit edildiği veya iktidarların talimatıyla açıklamalar yaparken, İnsan hakları ihlallerine evrensel bir perspektiften bakamıyorlar. 

Kimliğimizi sadece Sünni İslam üzerinden tanımladık. Ama zulüm sadece Sünni Müslümanlara karşı yapılmıyor, dünyanın her köşesinde, farklı dinlerden ve etnik kökenlerden milyonlarca insan zulme uğruyor. Müslüman Adalet mücadelesini, sadece Müslümanlara yapılan zulme karşı değil, tüm insanlığa karşı işlenen suçlara karşı yürütülmelidir.

FETÖ örneği, bu çelişkinin en somut örneklerinden biridir. "Başörtüsü teferruattır" diyen Fetö lideri, İslamcı hareketi sadece kendi menfaati doğrultusunda kullanarak, mücadelenin özünü yok etti. Bu İslamcı STK'lar Yetim Kız yurtlarında yaşananlara karşı kimden ne ses çıktı.  Geçtiğimiz günlerde para için özel hastanelerde öldürülen çocuklar için bir açıklama duyan var mı? Bugün de birçok İslamcı cemaat ve STK, aynen bu şekilde iktidara biat eden, sorgulamayan ve eleştirmeyen bir yapıya dönüştü.

Peki, bizi susturan nedir? İslam inancımız mı yoksa iktidarın bize tanıdığı sınırlı özgürlük alanı mı? Bugün geldiğimiz noktada, hakikat şudur: İslamcı STK’lar ve cemaatler, iktidarın sesine kulak verip, onun çizdiği çerçevenin dışına çıkmadılar. Bizler adalet ve insanlık için mücadele ediyorduk, fakat bu mücadeleyi sadece kendi çıkarlarımızla sınırladık. İşte bu yüzden, “zulüm bizdense, ben bizden değilim” felsefesi bugün çok daha önemli bir hale geliyor.

Bugün iktidarın sırtında yükselerek bize parmak sallayan STK'lar o parmaklar bir gün sizlere geri dönecek ancak bu sefer size gönül vermiş samimi insanları bulamayacaksınız.

Eğer gerçekten adil bir dünya düzeni istiyorsak, İslamcı hareketlerin ve STK’ların bu iç muhasebeyi çok iyi yapması, hatalarını kabul etmesi ve evrensel adalet için yeni bir yol çizmesi gerekiyor. Kendi çıkarları doğrultusunda değil, tüm mazlumların yanında yer alan bir hareket olmalıyız. Aksi takdirde, yıllardır savunduğumuz değerler birer birer yok olmaya mahkum olacak.