AJAN

Fransızca kökenli ajan kelimesi, devletin gizli işlemleri için görevlendirilen gizli görevli anlamındadır. İslami literatürde karşılığı ‘casus'tur. Kur’an-ı Kerim'de tecessüs şeklinde mastar olarak geçmektedir. Ajan veya casus, kendisine görev veren devletin lehine ve o devletin hasımlarının aleyhine kendisini belli etmeden gizli bilgi, belge ve haberleri toplar, istenen yerlere aktarır. Resmi bir görevlendirme olmadan da bazı kimselerin düşmanlık besledikleri bir otoritenin aleyhine ajanlık veya casusluk yaptıkları bilinmektedir. Taraflardan biri aleyhine elde edilmiş olan gizli bilgiyi karşı tarafa haber vermeye de “ihbar etmek” denir. Bu işi yapan kimseye de “muhbir” adı verilmektedir. Müslümanlar aleyhine casusluk, ajanlık, muhbirlik hatta “gıyaben aleyhte konuşmak” anlamına gelen gıybet Kur’an ayetleri ve hadis-i şeriflerle yasaklanmıştır.   

Her devletin güvenlik amacıyla istihbarata bağlı olarak çalıştırdığı ajanları veya casusları vardır. Bunda bir sorun yok ama asıl sorun, bir topluluğun içinde onlardan olan birilerinin o topluluğun düşmanı yararına casusluk yapmasıdır. Buna “sinsi kalleşlik” de diyebiliriz. Maalesef bu durum Müslümanlar arasında yaygındır.

Siz hiç ülkesinin ve milletinin aleyhinde düşmanlarının yararı için çalışan, ajanlık veya casusluk yapan bir Yahudi duydunuz mu? Ben duymadım, eminim siz okurlarım da duymuş değilsiniz. Ama Amerika ve İsrail başta olmak üzere Allah'ın ve Allah'ın kullarının düşmanları olan bütün kâfir istihbarat teşkilatları, Müslüman milletlerin içinden, İslam'ın ve mensup oldukları milletlerinin aleyhine çalışacak onlarca hatta yüzlerce ajan bulabiliyorlar. Türkiye'de geçen yıl Emniyet güçlerince yakalanan İsrail ajanlarının inanılır gibi değil ama Müslüman milletlerden olduklarına şahit olduk.

Yerlerinin tespiti mümkün olmayan çok iyi korunan Müslüman lider ve komutanların, İsrail dilediği zaman kendi eliyle koymuş gibi yerlerini buluyor ve onları suikastla öldürüyor. Elbette ki bunların yerlerini içlerinden elde ettiği ajanları sayesinde tespit ediyor. Demek ki küçük-büyük her grubun içinde çok sayıda hain vardır ve maalesef Müslümanlar, içlerindeki bu münafık hainleri tanımadıkları için onları kendilerinden sanıyorlar. Böylece düşmanlarına ulaşmaması gereken bilgileri bu hainler ulaştırıyorlar. Bu itibarla asıl katil, İsrail’den çok Müslümanların içindeki söz konusu münafık hainlerdir. Bu durum, Müslüman dünya için zillet, beceriksizlik ve basiretsizlik ifadesidir.

İsrail ve Amerika, Müslümanların içinden bulup görevlendirdiği hainleri basit bir dünyalık çıkar karşılığında yahut milletinden, ülkesinden beklediği bir çıkarı alamadığından doğan husumetle, ya da sadece aptallığından faydalanarak hıyanet işinde çalıştırıyor. Oysa İslam düşmanı güçler, İslam dünyasında asla ajan bulamamalıydı. Gerçek müminler, iman nuru'nun feraseti ile İslam düşmanı güçlerin ajanı ve casusu olan münafıkları tavırlarından, çeşitli hallerinden tanımalı ve onların yanında sırlarını açmamalıdırlar.

Ajanlık, en tehlikeli karakter bozukluğudur. Münafıklığın varabileceği en azılı sınırdır. Kendisini kullanan gücün tazısı durumundadır.  Kur'an-ı Kerim'de münafıkların ikiyüzlü tavırları şöyle bildirilmektedir: 

"İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler." (Bakara, 14.) 

İnsan kendi milletinin ve dininin düşmanları yararına nasıl ajanlık yapabilir? Bu, tarifi imkânsız bir hainliktir. Kur'an-ı Kerim Müslümanların birbirlerine karşı düşmanları yararına casusluk hatta gıybet yapmalarını şiddetle yasaklamaktadır. Gıybeti kardeşinin ölü etini yemeye benzeterek iğrençliğine dikkat çekmiştir. Gıybet ve muhbirliğin, bu derece iğrenç olan kısmı, Müslüman kardeşini, kendisine zarar verecek bir otoriteye ihbar etmek yani ajanlık yapmaktır.

“Gizlilikleri araştırmayın (casusluk yapmayın), birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur.” (Hucurat, 12.)

Müslümanlar, kâfirlerden istihbarat alabilecek eleman bulamazken, kâfirler ise Müslümanlardan istihbarat verecek casusluk ve ajanlık yapacak binlerce eleman bulabiliyor. bu çok vahim ve korkunç bir durumdur. Müslümanların büyük çoğunlukla İslam'a sırt dönmede vardıkları yeri göstermektedir.

Az da olsa İslam'ın derdine düşen İslam'a yüreği bağlı samimi Müslümanları tenzih ederim ama ne yazık ki Müslümanların çoğu kendi düşmanları gibi İslam'la alay ediyorlar, din adamlarını aşağılıyorlar. Bu durumu, “bir şey olmaz” saygısızlık ve aldırmazlığı evlerde, ailelerde görmek mümkündür. Hiçbir kavim bugünkü Müslümanlar kadar kendi dinlerine ve kültürlerine sırt dönmemiştir, bilerek ve isteyerek bu kadar yabancılaşmamıştır. Dilleriyle Müslüman olduklarını söyleyenler ne yazık ki tutum ve davranışlarında vaktiyle Peygamberimizle mücadele eden müşriklerden farksızdırlar. İşte böyle ortamlarda yetişen çocukların İslam'a bağlı olması mümkün değildir. Elbette ki bunlar tamamen yoldan çıkacak, karakterleri bozulmuş olur, sonuçta düşmanlarının köleliğini yapacak duruma gelirler. 

Peygamberimiz (ASV): "Müminin ferasetinden sakının çünkü o iman nuruyla bakar." (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16.); diğer bir Hadis-i Şerifte de: "Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz" (Buhârî, Edeb, 83.) buyurmuştur. Bu durumda düşmanını sezecek bir feraseti bulunmayan ve aynı delikten defalarca ısırılana ne diyeceğiz? Düşmanları tarafından defalarca kandırılıp tuzağa düşürülmeyi iman nuru ile nasıl bağdaştıracağız? Müminin feraseti ve iman nuru kendi düşmanlarına ajanlık yapmaya engeldir. Düşman yararına ajanlık yapanlar iman şöyle dursun akıllı da olamazlar çünkü aklın nuru da ona engeldir.

Müslümanlık iman nuruyla Allah'a dayanan öyle bir kuvvettir ki müminleri birbirlerine kenetleyen kopmaz kardeşlik bağını oluşturur. Bu semavi bir bağlılıktır. Gerçek manada İslam kardeşliği olursa Amerika veya İsrail gibi hiçbir düşman onların içinden bir ajan bulamaz. Ama maalesef İslam âlemi, düşmanlarının ajan arenasına dönüşmüştür, isteyen her güç, istediği kadar ajan bulabiliyor. Demek ki Müslümanlar arasında İslam’ın istediği kardeşlik, imanlarıyla orantılı olarak ya zayıflamış ya da yok olmuş, diğer vecibeler gibi sözde kalmıştır. 

Gerekçesi ne olursa olsun, bir Müslümanın düşman yararına casusluk yapması haramdır.  Bütün müçtehitler bu konuda fikir birliği içindedirler. Ayetlerde de bunun delilleri vardır. Örnek olarak iki ayet meali verelim: 

"Ey inananlar! Allah'a ve Rasule hainlik etmeyin! Bile bile, emanetlerinize ihanet etmiş olursunuz." (Enfâl, 27.)

"Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye Resulü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara beslediğiniz sevgiyi gizliyorsunuz. (Bu cümle, “Sevgi sebebiyle onlara sır veriyorsunuz” şeklinde de tercüme edilebilir.) Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır." (Mümtehine, 1.)

Bu ayette, müminlerin, Allah’ın ve inananların düşmanlarıyla dostluk kurmaları ve sevgi beslemeleri, dostane ilişkiler içinde olmaları yasaklanmıştır.