İLİM HIRSI

Babamın vefatının üzerinden dokuz yıl geçti, onun yokluğuna tam olarak alışmış değilim. Halen hayattaymış gibi bir his taşıyorum. Ne zaman bir konuda takılsam hemen gidip ona soracağımı düşünüyorum. Sonra acı gerçek aklıma geliyor. İlim başta olmak üzere her konuda bizim için dayanak ve güven veren bir güçtü. Onu tanıyan herkes bilir ki o ilimde bir deryaydı. Üniversitedeki öğrencileri ve hoca arkadaşları ona “ayaklı kütüphane” adını takmışlardı. 

Babam ilme karşı hırs derecesinde bir merak taşıyordu. Bize de böyle olmayı öğütlerdi. Bediüzzaman’ın “Merak ilmin hocasıdır” sözünü hatırlatırdı. “Hırs, malda kaybettirir ama ilimde kazandırır” derdi. Bir kitabı okumaya başladığında onun tüm bilgilerini eksiksiz olarak almadıkça bırakmazdı. Bu ilim hırsı daha çocukluğundan başlamıştı. Arapça tahsili için 6-7 yaşlarında iken köyün o zamanki imamı ve alim ve fâdıl bir zat olan Mele Yusuf’dan ders almaya başlamıştı. Onun ilme olan merakını gösteren o zamanki bir hatırasını bize şöyle anlatıyordu. 

“Seyda Mele Yusuf’tan İlk başlayanların okuduğu “Ğayet” kitabını ders alıyordum. (Kadı Ebu Şücca’ın şafiî fıkhı ile ilgili eseridir, asıl adı “Gayetu’l-İhtisar”dır.) Bir akşam evde dersimi tekrar ederken bir cümleyi unuttuğunu farkettim. Bir türlü çözemiyor, içinden çıkamıyordum. Ağlamaya başladım. Annem telaşla ne oldu diye sorunca “ben bu cümlede takıldım, çözemiyorum!” dedim. “Yarın sabah Mele Yusuf’a sorar öğrenirsin” dedi. Ben yarına kadar bekleyemezdim. Büyük bir sıkıntı içimi kaplamıştı. Ben hemen o anda gidip sormak istiyordum. Ama hocam Mele Yusuf’un evi de uzaktı ve erkenden uyuyordu. Ben ağlamaya devam ettim. Bunun üzerine annem, evleri bize yakın olan beni Mele Hüseyin’e götürdü. Ona sordum ama cevabı beni tatmin etmedi. Bir türlü sakinleşmiyordum. Annem beni Mele Yusuf’a götürmeye karar verdi. Nihayet evine vardık Hocayı yatağından kaldırdık. Annem, durumumu anlattı ve kendisini rahatsız ettiğimiz için özür diledi. Hoca bu hırsımdan dolayı hayrette kaldı ve ilme olan merakımı takdir ederek, “aferin, maşallah, bu senin oğlun büyük âlim olacak” dedi. Takıldığım cümleyi de açıklayarak beni rahatlattı.”

Babamın ilme düşkünlüğü, hırs ve azmi talebeliğinin sonraki yıllarında artarak devam etmiş. Bununla ilgili ilginç bir hatırasını bize şöyle anlatmıştı:

“Medresede sarf ilmi ile ilgili Saduddin kitabını ders alıyordum. Akşamları dersi mütalaa edip tekrarlıyordum. Kitabın müellifi Saduddin olduğu için bu isimle anılıyor. Hatta talebeler arasında kısaca “Sa’dini” diye söylenir. Talebeler belli bir düzeye geldiklerinde yarınki dersi de bir ön hazırlık olarak önceden üzerinde çalışıp çözmeye çalışırlar. Birkaç arkadaş aynı dersi çalışıyor, müzakere ediyorduk. Bir akşam yine bir ön çalışma yaparken bir cümlede takılıp kaldık. Bir türlü bir mana çıkmıyordu. 

Beni bir sıkıntı bastı. Mutlaka çözmem gerekiyordu. Diğer arkadaşlar “yatma vakti geçiyor, sabah seydamıza sorarız, sen de uyu” dediler. Ama bu cümleyi çözmeden uyuyamayacağımı biliyordum. Uzun süre cümleyi tekrarladım, önünden arkasından okuyup inceledim, üzerinde uzun uzun düşündüm. Derken kitabın üzerinde uyuya kaldım. Bir de baktım ki kapı açıldı, sarıklı, yaşlıca bir zat içeri girdi. Hepimiz kaktık, “Hoş geldiniz” dedik, buyur ettik. Her birimizle musafaha etti. Sonra oturdu. Bana bakıp “Ne yapıyorsunuz? dedi. “Dersimizi mütalaa ediyoruz” dedim. Elimdeki kitabı almak için elini uzattı. Kitaptan bir yer açıp tam da benim takıldığım cümleyi okudu. O okuyunca ben akşamdan beri takılıp çözemediğim cümleyi çözdüm. Meğerki basım hatası olarak cümledeki “ya” harfinin bir noktası düşmüş, biz onu “ba” diye okuyorduk, onun için bir anlam çıkmıyordu. Oysa o “ya” olmalıymış. “Bir nokta gözü kör eder” derler ya aynen öyle olmuş. Uyandım ki halen kitap açık olarak elimdedir. Sevinçten ne yapacağımı şaşırdım. Hemen arkadaşları uyandırdım. “Ben o cümleyi çözdüm” dedim. “Nasıl çözdün?” dediler. Dedim ki: “Kitabın yazarı Saduddin geldi, o çözdü!” “Nasıl olur?” diye sordular. Ben de gördüğüm rüyayı anlattım ve “Bence rüyaya gelen Saduddin’in kendisiydi. Sorunumuzu çözmek için geldi.” dedim. Hepsi hayrette kaldılar.”

Gerçekten merak ilmin hocasıdır. İlim merakı, kitabın müellifini bile kaldırıp derse getirebilir. Öğrencilerimizin dikkatine sunulur.

Vefatının dokuzuncu sene-i devriyesinde muhterem babamı rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Nur içinde yatsın, makamı âlî olsun. Birçok dostları rüyalarında, ilmi müzakereler ve sohbetler yaparken, kitaplarla meşgul halde onu gördüklerini söylüyorlar. Yakinim var ki Resulullahın (sav) yanında ve Ashab-ı Suffe (ra) ile birliktedir. Bu vesile ile okuyucularımın ve bütün ehl-i imanın ahirete intikal etmiş olan tüm yakınlarına rahmet dilerim.