Üstat Necip Fazıl, sanatı şu şekilde özetlemiştir: Anladım işi, sanat Allahlı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik - çomakmış... Necip Fazıl Kısakürek
İlgi alanımız olmamakla birlikte, anlayışımıza göre sanat; geçmişin ilim ve irfan izlerinin silinmemesi adına takip edip ve yaşadığımız çağ ile irtibatlandırmakla; gelecek nesillere, kuşaklara taşımak veya taşınması için hazırlık/alt yapısının inşa edilmesidir!
Geçtiğimiz günlerde, 27, 28 ve 29 Eylül 2024; cuma, cumartesi ve pazar günleri olmak üzere; toplamda üç gün, Şanlıurfa'nın genç Hattat-ı Seyyid İsmail Özbek ve talebelerinin, eserlerinin, sergilendiği Rizvaniye Medresesinin avlusunda Hüsn-ü hat sergisi açıldı. İlk olarak cuma günü saat, 15.30 civarında açılışı yapıldı. Tabi benim burada dile getirmek istediğim veya getireceğim asıl konu; iki milyon nüfuslu bir şehirde, hala müstakil bir sergi salonunun olmamasına üzüldüğümüzü ifade etmemizdir bu birinci husus... İkinci husus ise, yerel yönetimdeki idarecilerin, davet edildikleri halde, açılışta bulunmamalarının, sanatı ve sanatçıyı çok da önemsemediklerine dai bizde hasıl olan kanaat ve sitemimizdir. Biz şahsen herhangi bir sanat dalıyla uğraş vermiyor olabiliriz ama, serginin üç gününde, Seyyid İsmail Özbek kardeşimin ve talebelerinin motivasyonu düşmesin, kendilerini yalnız hissetmesinler diye yanlarında bulunmaya gayret ettik...
Hâlbuki, acizane bir köşe yazarı ve kitap telif işiyle uğraşan sıradan bir vatandaş olduğumuz bilinmektedir. Peki, ama Şehrin özellikle mülki amirlerinin ve tanınmış birçok ismin bizatihi Hattat Seyyid İsmail Özbek tarafından davet ettiğini ifade etmesi; neden istenen şekilde icabet edilmedi, karşılık bulmadı? İsim vermek istemiyorum ama, tanıdık birkaç simadan başka; şehrin yetki ve etki cenahından hiç kimsenin katılmadığını herkes gibi bizde gördük... Neyse herhalde, yarın cumartesi öbür gün pazar, en azından tebrik etmeye gelirler diye düşündük, o düşüncemiz de yanıldığımızı anladık. Meğer ki, sanat ve sanatçı mantığının, var oluş hakikati bize göre değilde; laik seküler modern dünya görüşü tarifine göre karşılık buluyormuş... En azından, hal-i hazırdaki durum bu! Hâlbuki memlekette, siyaset ve bürokraside o kadar varsıl kimseler var ki; gelip o el emeği göz nuru tüm tabloları alabilir, parasını öder ve tabloları da geri genç sanatçılara hediye edebilirlerdi. Böyle bir vaziyette bulunmuş olsalardı, inanın tarihe isimleri yazılırdı. Tabi şimdiye kadar belki de hiç görülmemiş böyle bir şeyi arzulamışız ama böyle bir durum daha önce ne görülmüş ne de işitilmiştir. Belki de yıllar önce olmuş da biz işitmemişim. Şimdi isterseniz olaya başka bir pencereden bakalım... Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda aynı makamlar (şimdinin emeklileri) tarafından; hemen hemen ayda bir müzisyenlerin, saz ve cazcıların davet edildikleri herkes tarafından bilinen bir gerçek. Milletin vergileriyle şarkıcı ve türkücü davet edip; onları en lüks otellerde ağırlayıp, en lüks restoranlarda misafir edenlerden; Hattat Seyyid İsmail Özbek ve genç talebe kardeşlerimizin Hüsn-ü hat sergileri için de aynı hassasiyet ve duyarlılığın gösterilmesini beklerdik, hepsi bu kadar! Ama boşuna hayal kurup, kürek çektiğimizi anladık anlamış olduk...
Anladık ki, gerçek sanat ve sanatçılara gereği gibi kıymetin verilmediğini... Voleybola, düğün salonlarında şamatalara, müzik programlarına verilen değerin; hakiki manadaki sanat ve sanatçılara verilmediği bir memlekette yaşamak, tek kelimeyle acı veriyor insana!
Şayet, Rızvaniye medresesinde sergilenen eserler Şanlıurfa yerine, İstanbul’da veya başka bir metropolde sergilenmiş olsaydı; daha çok rağbet göreceğine inanıyorum... Her neyse, içimizde ukde kalmasın diye, duygu ve düşüncelerimizi dile getirmeye çalıştık. Hepsi bu kadar. Tabi ki kimseyi zan altında bırakmak diye bir derdimiz de, yetkimizin de olmadığını bilmekteyiz. Hâsılı kelâm, Sanat, sanat içindir tezinin revaçta olduğu bir ülkede, daha fazla bir beklentinin içine girmenin saflık olduğuna inanıyorum!
Üstat Necip Fazıl'ın, sanata dair az ve öz mısralarıyla bitirelim:
"Anladım işi, sanat Allah'ı arıyormuş;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...
Bu kadar!
Kalın sağlıcakla efendim.
3 Ekim 2024