KİMSE KİMSENİN RIZKINI YİYEMEZ

Muhterem kardeşlerim…

Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz. 

Efendim;

Her canlının rızkı tükenmeyince eceli gelmez, ölmez. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Rızk, ibadet yapmakla artmaz, bereketlenir. Allahü Teâlâ herkesin rızkını ezelde takdir, tayin etmiş, ayırmıştır. Bu, artmaz ve azalmaz.

Kur’an-ı Kerimde mealen buyuruluyor ki:

“Nice canlı vardır, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir.” [Ankebut 60]

Hadis-i Şeriflerde de buyuruldu ki:

“Rızk için üzülmeyiniz, ezelde ayrılan rızk sizi bulur.” [İsfehani]

“Eceliniz sizi nasıl takip ederse, rızkınız da öylece takip eder.” [Taberani]

“Allahü Teâlâ’ya tam tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı.” [Tirmizi]

“Zikrin hayırlısı hafi [gizli] olanı, rızkın hayırlısı ise kâfi olanıdır.” [Beyheki]

“Allahü Teâlâ sevdiğine, rızkını kâfi [yetecek kadar] verir.” [Ebuşşeyh]

“Helal kazanmak için sıkıntı çekene, Cennet vacip olur.” [İ.Gazali]

Kader ve kanaat

Kimisi, kötü biriyle evleniyor, o kötü de kötülük yapınca, “Ne yapayım kaderim böyleymiş” diyor. Kimisi gaza basıyor, son sürat giderken kaza yapıyor. “Ben ne yapayım alnımın yazısı böyleymiş. Tedbir, takdiri bozamaz” diyor. Kimisi hırsızlık ediyor, mahkûm oluyor. “Ne yapayım benim kaderim böyle kötüymüş” diyor. Kimisi, zararlı şeyler yiyip içiyor, hastalanıp felç oluyor. “Ne yapalım, kaderin önüne geçilmez, olacakla öleceğe çare olmaz, biz tevekkül ediyoruz” diyor. 

Efendim;

Söylenilen sözlerin hepsi doğrudur; fakat burada yanlış olan, tedbir almamaktır. Tedbir almadan suçu kadere yüklemek yanlış olur. Evet, kaderinde bunlar vardı; ama bunlara kendisi sebep oldu.

Resulullah Efendimiz, bir köylüye, “Deveni ne yaptın?” diye sorunca, o da, “Allah’a tevekkül edip, kendi haline bıraktım” dedi. Köylüye, “Deveni sıkı bağla ve sonra tevekkül et” buyurdu. (İbni Asakir)

Kaza ve kaderimizi, başımıza gelecekleri bilmediğimiz için, tedbir almak gerekir. Tedbir almak, sebeplere yapışmak dinimizin emridir. (Dürer)

Kötü kimselerle gezip, kötü işler yaptıktan sonra, “Kaderim kötüymüş” diyerek suçu kadere yüklemek, cahillikten, ahmaklıktan başka şey değildir.

Açlıktan ölmek

Allahü Teâlâ, herkesin rızkına kefildir, ama bu, açlıktan ölmeye engel değildir. Herkes için belli bir rızık, belli sayıda nefes takdir edilmiştir. Eceli gelen ölür. Kimi hastalıktan, kimi trafik kazasında, kimi de açlıktan ölür. Allahü Teâlâ, genelde işleri sebeplerle yaratır. Mesela, rızkı Allah verir, ama çalışmayı sebep kılmıştır. Çalışmadan rızık bekleyen, açlıktan ölebilir. Hastalıklara şifayı veren Allahü Teâlâdır. Ancak doktoru, ilacı sebep kılmıştır. Doktora gitmeyen, tedavi ve ilacı kabul etmeyen hastalıktan, yiyip içmeyen açlıktan ölebilir. 

İki Hadis-i Şerif:

“Azapla korkutulduğunuz şeylerin hepsini, şu kıldığım namazda gördüm. Aç ve susuz bırakıp, böcek bile yemesine mani olmak için, açlıktan ölünceye kadar kedisini bağlayan kadını da gördüm.” [Müslim]

“Şu üç kişiden başkası dilenemez: 1- Açlıktan ölecek olan, 2- Borca boğulmuş kişi, 3- Diyet vermek zorunda olan.” [Nesaî]

Hazreti Ömer, Halife iken, kıtlık oldu. Eshab-ı Kiramdan Bilal bin Hars, Resulullah'ın türbesine gidip, “Ya Resulallah! Ümmetin açlıktan ölmek üzeredir. Yağmur yağmasına vesile olman için sana yalvarırım” dedi. O gece rüyasında Resulullah ona, “Halifeye benden selam söyle! Yağmur duasına çıksın” buyurdu. Hazreti Ömer, yağmur duasına çıktı. Duadan sonra, yağmur yağdı. (M. Nasihat)

Açlıktan ölmek üzere olana, leş, zaruret miktarı domuz eti yemek ve içki içmek haram olmaz. (Berika)

Açlıktan ve susuzluktan ölecek olana, leş ve şarap haram değildir. (Bezzaziyye)

Bir şehrin bir köşesinde, bir Müslüman açlıktan ölse, şehirdeki zenginlerden birinin, az bir zekât borcu kalsa, onun katili sayılır. (Seadet-i Ebediyye)

Bir kimsenin açlıktan ölmesinin, ezelde takdir edilmiş olmasına alamet, “Ezelde açlıktan ölmek alnıma yazılmışsa, yiyip içmek fayda vermez” düşüncesinin kalbine gelmesidir. Böyle düşündüğü için, yiyip içmez ve açlıktan ölür. (Seadet-i Ebediyye)

Açlıktan ölmek üzere olan, leş de yoksa, başkasının malını, ölmeyecek kadar yiyebilir. (Muhit)

Şu da bir gerçek ki, çok aç kalan, zamanla hastalanıp ölebilir. Ölüm her ne kadar hastalıktansa da, açlık sebep olduğu için, “Açlıktan öldü” demenin mahzuru olmaz.

Rızkın mahiyeti

Rızık, denince genelde yiyecek şeyler anlaşılır. Ev ve giyim eşyası da rızıktandır.

Allahü Teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın rızkı da bellidir. Rızık hiç değişmez. Azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yiyip bitirmeden veya kullanmadan ölmez.

Allahü Teâlâ, herkesin rızkına ölene kadar kefildir. Herkes için belli bir rızık, belli sayıda nefes takdir edilmiştir. Eceli gelen ölür. Kimisi hastalıktan ölür, kimisi trafik kazasında ölür, kimi intihar ederek ölür, kimi de açlıktan ölür. Bunlar ölünce de Allahü Teâlâ’nın kefil olduğu, takdir ettiği rızık bitmiş olur. Hiç kimse takdir edilen rızkını bitirmeden veya kullanmadan ölmez. Rızık için endişe etmemelidir. Bir Hadis-i Şerif meali şöyledir:

“Rızık için üzülme, takdir edilen [ezelde ayrılmış olan] rızık seni bulur.” [İsfehani]

Allahü Teâlâ, çok şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Mesela, hastalıklara şifayı veren de Allahü Teâlâ’dır. Ancak doktoru, ilacı, sebep kılmıştır. İlaca şifayı veren de O’dur. Doktora gitmeyen, tedaviyi, ilacı kabul etmeyen, hastalıktan ölebilir. Bu hasta, kendisine takdir edilen rızkını bitirdikten sonra ölmüştür. Rızkı Allah verir, ama çalışmayı, yiyip içmeyi sebep kılmıştır. Çalışmayan veya yiyip içmeyen, açlıktan ölebilir. Bu da, kendisine takdir edilen rızkını bitirdikten sonra ölmüştür. Yani kendisine kefil olunan rızkı yemiş veya kullanmıştır, kefil olunan rızıktan mahrum kalmamıştır.

Bir de, çok aç kalan kimse, zamanla hastalanıyor ve ölüyor. Ölüm her ne kadar hastalıktansa da, açlık sebep olduğu için, açlıktan öldü demenin mahzuru olmaz.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)